Tasarımın turizmi
Dünyaca ünlü star mimarlara kavramsal tasarım bina yaptırınız: Frank Gehry. Zaha Hadid. Renzo Piano. Nicholas Grimshaw. Tadao Anda. Alvaro Siza. Jean Prouvé. Herzog & de Meuron. Kazuyu Sejima & Ryue Nishizawa (tasarım çevrelerindeki adıyla SANAA). Jasper Morrison.
Yenilikçi tasarımlarıyla tanınan başka sanatçı mimarlara konumlandırma heykeli (enstalasyon) yaptırınız: Carsten Höller. Claes Oldenburg & Coosje van Bruggen.
İç mimari tasarımı için bir Türk mimar seçiniz: Sevil Peach. Bütün bu isimlerin yarattığı olağanüstü sinerjiden, ortaya bir fabrika çıksın. Evet fabrika: Bir tasarım veya mimarlık müzesi değil, reel sınai üretim yapan bir fabrika. Ama bu fabrikanın bütününü öyle bir tasarlayın ki tasarıma, yenilikçiliğe, yaratıcılığa meraklı onbinlerce on bin turist her yıl sadece fabrikanızı görmeye gelsin. Zaten dünyaca tanınan markanız, daha da çok, çok daha tanınsın. Sadece tanınmasın: Hayranlıkla takdir edilsin. Tasarladığınız mobilya ürünlerindeki ince ergonominin, tasarımın, zevkin yoktan var olmadığını, bizzat fabrikanıza uyguladığınız tasarımla dünya âleme gösterin.
Siz bunları 35 yıl boyunca adım adım tasarlarken, fabrikanızın kenarındaki küçük Alman kasabası da “yanıbaşındaki” bu mimarlık parkının yarattığı tasarım turizmi esintisiyle bizzat kendi kentsel tasarımını yapsın:
Madem ki Fabrika’nın Tasarım Müzesi’nin mimarı Frank Gehry, iskemle tasarımlarıyla da ünlü, ve iskemle koleksiyonu, şehrimizin hemen kenarındaki bu olağandışı “tasarım fabrikada” sergileniyor? O halde, biz de şehrimizin dünyaca tanıtımını buna dayandıralım. Burası bir “İskemleler Şehri” olsun. Fabrikaya gelen on binlerce turist, işadamı, tasarımcı, mimar, mühendis, büyük boyutlardaki iskemle heykellerimizi görsün. Şehrimizin de tasarımdan “nasibini” aldığını düşünsün: Facebook’ta Instagram’da Pinterest’te fotoğrafl arımız çıksın. Restoranlarımız, kebapçılarımız (ki epeyceler), butiklerimize bu ilgi para olarak dönsün. Dağı gölü doğal güzelliği olmayan gösterişsiz kasabamız, bir tasarım cazibe merkezi olsun.
Hem zaten, kasabamızın, kenarında yer aldığı İsviçre şehri her yıl büyük bir marka tasarım çağdaş sanat fuarına ev sahipliği yapar. Oraya gelen varlıklı ve ince zevkli küresel müşteriler, uzman yorumcular, kültür sanat yazarları sadece Fabrika’ya değil, şehrimize de ilgi gösterir. Hatta öyle ki, meraklılara şehrimizde (dünyada ilk ve tek) “İskemle Kültürü Turu” bile sunarız.
İlk iskemle heykelimiz, mobilya tasarımı denildiğinde Batı’da hemen akla gelen ürünlerden Thonet İskemlesi olur. Fransız Michael Thonet (1796-1871), daha önce kimsenin düşünmediğini yaparak, iskemlenin ayağı ve arkalığındaki çubukları buharda yumuşatıp kalıba koydu. Yuvarlak şekiller verdi. Sonra fırınladı. Ortaya bir “tasarım” iskemle çıktı. 1930’a kadar sandalyeden 50 milyon satılmıştı. Bugün de hâlâ, daha modern çizgilerle üretiliyor.
Şehrimizin çeşitli yerlerine 20 farklı tasarım iskemleyi 3:2 veya 8:1 boyutlarında yeniden yaptırıp yerleştiririz. Tura katılanlar, şeklini bildiği, ama tasarımcısını bilemediği bu dev iskemlelere sempatiyle bakar. Zihninde hem Fabrika hem şehrimiz, bütünleşik bir tasarım cazibe merkezi olarak yerini alır.
Bu öyküdeki fabrika: Vitra. (www.vitra.com). Yeri: İsviçre sınırının dibindeki Alman kasabası Weil-am Rhein. Normal turist yolu: İsviçre’nin Basel kentinden 55 numaralı belediye otobüsü “sınırı” 5 km aşıp Vitra’ya gider. Bilete gidişte İsviçre Frangı, dönüşte Euro ödersiniz. Ya da Basel Garı’ndan 2 numaralı tramvayla “Alman” Tren İstasyonu’na (Badischer Bahnhof ), oradan 55’e binerek. İndiğiniz durak Jasper Morrison’un eseri.