Tartışmadan uzlaşma olur mu?
"İktidar, ne zaman canı sıkılsa anayasaya el atıyor!" Memlekette neler olup bittiği konuşulan bir sohbet ortamında kuruldu bu cümle. 'Telif hakkı' sohbet ortamını paylaştığımız bir KOBİ patronuna ait.
Değerlendirme kişisel; ama iktidarın yüklediği içerik, gündeme getiriş tarzı, zamanlama ve anayasa gibi en geniş sosyal mutabakatı yansıtması gereken bir temel belgede, kendisini 'merkeze' koyan 'gelin benimle uzlaşın' tavrı, gelişmeleri yakından ve dikkatle izleyen çoğu kişide bu algıyı yaratmış bulunuyor.
Dün TBMM Başkanlığına sunulan 29 maddelik anayasa değişikliği paketinin içeriğini tekrarlamak gerekmez. Günlerdir yazıldı, konuşuldu. Bugünden itibaren yasama sürecinde ve kamuoyunda daha çok konuşulacak, tartışılacak.
İlk rauntta belli olur
Anayasa değişikliği teklifinin yasama sürecindeki ilk raundu TBMM Anayasa Komisyonu'nda oynanacak. İktidar tarafı, tek başına oluşturduktan sonra bazı kişilerle, kurum ve kuruluş temsilcilerine anlattığı paketi resmen açtığında, kendisine iletilen görüş ve önerileri dikkate alıp almadığı anlaşılacak.
Daha önemlisi, paketin hazırlık aşamasında muhalefetle kurulamayan diyalogun komisyonda kurulup kurulamayacağı da ortaya çıkacak. Bugün itibariyle böyle bir şans görünmüyor. Bir 'mucize' gerçekleşmezse, iktidar Anayasa Komisyonu'nda direnecek olan CHP-MHP blokunu oy gücüyle aşacaktır.
Burada 'müzakereden' çok, iktidarın muhalefeti mecburen 'dinler gibi' yaptığı tek taraflı bir tartışmaya tanık olacağız. Ve, iktidar meclis zemininde bu meseleyi mutlaka muhalefetle birlikte derleyip toparlayamazsa, Türkiye'nin 'başı' epey ağrıyacak!
Kontrollü gerilim
Türkiye'nin 'başı' ağrıyıp da ne olacak, diye sorabilirsiniz. Bu da soru mu? Sanki alışkın değiliz! Şu olur: sonu gelmeyen gerginlik süreçlerinden biri daha yaşanır. Belki de bu konuda iktidarın hesaplı kitaplı 'kontrollü gerilim' taktik uygulamasına tanık oluyoruzdur.
Bazen, hedefe erişmek için 'yönetilebilir kriz durumu' yaratmak gerekebilir.Yaratılır da… 2007 yılını unutmayanlar 11'inci Cumhurbaşkanı seçimi sürecinde yaşanan anayasa krizini ve referandum sonuçlarını hatırlayacaklardır.
Ne olmuştu? Millet daha neyin ne olduğunu anlayamadan, 12'inciden itibaren cumhurbaşkanını kendisinin seçeceğini, iktidarın tetikleyip yönettiği o krizin sonunda öğrenmişti!
Bu krizden de henüz anlayamadığı, kavrayamadığı bir şeyleri, muhtemelen referandumda oyunu kullandıktan sonra öğreneceği kesindir. Çünkü, siyasi partilerin adı, sanı, meşrebi hiç önemli değil; bizde 'iktidar kurumunun' demokratik uzlaşma ya da muhalefetle, toplumla 'ortak' fikir ve çözüm üretme becerisi ve kapasitesi sıfırdır. Zaten böyle bir isteği de yoktur. Kavgasız edemez. Görüldüğü gibi, bugün de edemiyor!