Tarmın artan önemine uygun davranmak için...

Osman AROLAT
Osman AROLAT AROLAT'tan [email protected]

Milyonlarca yıldan bu yana ihtiyar dünyamızda  ilk insandan bu yana 15 milyar insan yaşamışken, bunların yarısına yakını 7.2 milyarı sağ olarak yaşamlarını sürdürüyor. Bu da tarımn ve gıda sektörünün ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Peki, biz bunu dikkate alıp ülkemizde tarıma gereken önemi veriyor muyuz...

Yaşadıklarımız ve tarımsal  alanndaki gelişmeler bu soruya “Hayır” dememizi gerektiriyor. Kuru kuruya hayır dememek için önce tarımsal verilerin gelişimine bakalım: 1990’larda  56 milyon nüfusun 23 milyonu yüzde 40’ı kır nüfusu iken, bugün ağırlıklı yaşlı nüfus olarak tarımsal nüfus yüzde 20’lere gerilemiş durumda. 1990’larda 27.8 milyon hektar olan ekilebilir alan, 2015 yılında 23.9 milyon hektara gerilemiş durumda, bunun ekilen ve nadasa bırakılan bölümü ise sadece yüzde 18.4’ü. Tarımın milli gelir içersindeki payı yüzde 8, İhracattaki oranı yüzde 11.3, ithalattaki oranı ise yüzde 7.3.

Tarım bakanlığına göre tarımsal hasıla bakımından  dünyada 7. Avrupa’da ilk sırada yer alıyoruz. Ama yukarıda belirttiğim rakamlar, tarımda kötüleşen bir tablo olduğunu ortaya koyuyor. Buna bir de Büyükşehir yasasıyla 16 bin köyün belediye sınırları içine alınarak, mahalleye dönüştürülmesi de  eklenince kırsal nüfusta yüzde 10 eksilmeye yol açtığını hesaplamalıyız.

Peki, tarımda sorunlarımız ne  ve neler yapmalıyız?

-Küçük çiftcçilik ve aile işletmeleri tasfiye oluyor. Oysa dünyada Birleşmiş Milletler de, Avrupa Birliği de tarımın geleceğinin aile çifçiliğine bağlı olduğunu belirterek destekleme bu alanı kararı aldı. Bizde bu alanda benzer desteklemeleri hayata geçirirken, bir yanda da kooperatifleşmeyi desdekleyici adımlar atmalıyız.

-Mazot, gübre, elektirik, tohum ilaç gibi yüksek girdi maliyetleryle üretilen ürünlerin üreticiyi memnun edici değer bulmaması, çiftçilerin üretimden vazgeçmelerine tarlalarını boş bırakmalarına neden oluyor. Ekim alanlarının azalması da bunu ortaya koyuyor. Üreticiyi memnun etmeyen ürün fiyatları, tüketiciye çoklu aracılar zinciriyle itikal ettiği için, tüketiciler de şikayetlerini gizlemiyorlar. İrsaliyeye bağlı olarak üreticiden tüketiciye denetlenebilir bir sistemin geliştirilmesi gerekiyor. Tarımsal girdi maliyetlerinin de denetim altına alınıp düşürülmesinin buna eklenmesi de bir başka gereklilik.

-Tarımsal nüfusun yaşlanması, mirasla ekilen alanların bölünüp daralması ve girdi maliyetlerinin yüksekliği verim düşüklüğüne yol açıyor. Kırsaldan genç nüfusun şehre kaçmaması için yeni destekler hayata geçiriliyor. Ama yeterli görülmüyor. Genç nüfusu tarlada tutacak yeni önlemlere, eğitimlere, yeterli desteklere ve destiklerin etkin kullanılmasına gireklilik  var.

-Doğru bir üretim modeli ve yıllara göre gelişimi bilinen üretim yelpazesine ihtiyaç var. Ancak bu yapılarak  “ithal sopası” ile üreticiyi terbiye yöntemi son bulabilir. 2008 yılında çiğ sütte fiyatların yarı yarıya düşmesi ve üretim sürdürülemez olduğu için 1 milyon süt hayvanının kesime gönderilmesi ile yaşanan çok yönlü olumsuzluğun önlenmesi, dengeli, hesaplanmış, bilinir ve takvime bağlı bir tarımsal üretimin gerekliliğini ortaya koyuyor.

-Tarımda örgütlenme sorunu 100 yıl önce ilk üretici kooperatifi Tariş’in kurulmuş olmasına karşın çözülmüş değil. Ziraat Odaları, üretici birlikleri, ürün konseyleri, kooperatifler ve birçok örgüt sözkonusu. Çok sayıda örgüt var. Ama  yetersizler. Çoğunun yöneticileri yönetime geldiğinde mesleğinden uzaklaşıyor. Örgütler Hükümete bağlı kurumlara dönüşüyor. Avrupa Birliği’nde olduğu gibi tarım politikalarının oluşuimunda etkin rol oynayan, üretimi yönlendiren, ürün pazarlamasında aktif rol üslenen sivil bir tarımsal örgütlenmeye ihtiyacımız var.

Bu tablo dünyada tarımın önemi hergün artarken, ülkemizde buna uygun adımlar atılmadığını ortaya koyuyor. Tarımda yeni bir örgütlenmeye, üretimi geliştirecek bir modele, gençleşen eğitimli, bilgiye dayalı üretim yapan genç çiftçilere ve örgütlü bir yapıya ihtiyacımız olduğunu ortaya koyuyor.
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar