Tarımsal ürün fiyatları
KÜRESEL BAKIŞ / Murat YÜLEK [email protected] (Benim de mesleğim olan) iktisatçılar olayların gerisinden gitmekle meşhurdur. Geçmiş olayları "çok güzel" analiz ederler. İleriye dönük öngörüleri çıkarsa size defalarca hatırlatırlar. Öngörüleri çıkmazsa, bunu pek hatırlatmak istemezler. Gıda fiyatlarında da hemen hemen böyle oluyor. IMF ve Dünya Bankası dünyaya uyarı yağdırıyor. Allame dünya iktisatçıları da öyle. FAO alarmda. Peki bunu neden öngöremedik? Öngörebilenlerin sesi neden duyulmadı veya neden dinlenilmedi? Bu sıkıcı soruları geçerek geçmiş trendlere bir bakalım ve durum hakkında bazı tespitler yapalım. Dünya 1978 yılından beri, önceki yazılarda daha detaylı anlattığım gibi, önemli bir dönüşümden geçiyor. 1978'den itibaren Çin, 1991'den itibaren ise Hindistan dünya ekonomisiyle entegrasyon sürecine girdi. Bunlardan önce, 1960'lardan itibaren küçük Doğu Asya ülkeleri bu sürece başlamışlardı. Ancak ölçeklerinin küçüklüğü, bu ülkelerin küresel seviyede Çin ve Hindistan'ın yaptığı -aşağıda özetleyeceğim- etkiyi yapmalarını engelledi. Eğer Çin ve Hindistan'daki ücret seviyeleri dünya seviyelerine yakın olsaydı süreç farklı işleyecekti. Ancak her iki ülkede de diğer dünya ülkelerine göre çok daha düşük ücret seviyeleri hüküm sürüyordu -ve halen de öyle-. Bu, başta gelişmiş ülkeler olmak üzere, diğer ülke halklarının alım gücünü nispi olarak yükseltti. Eğer Çin'den ithal edilen mallar bu ülkelerin kendileri tarafından ya da benzeri ülke işçileri tarafından üretiliyor olsaydı, bu ülke halklarının kendi ücret seviyesindeki alım gücü aynı kalacaktı. Ancak ürünler, çok daha düşük işçilik maliyeteriyle Doğu ve Güney Asya ülkelerinde üretiliyor. Bu da bizim gibi diğer ülke halklarının mevcut ücret seviyelerindeki alım gücünü ve dolayısıyla ithalatlarını artırıyor. Çok değil daha 20 sene öncesinde otomobili olan insanlara ülkemizde "varlıklı" gözle bakılırdı. Şimdi, 2 arabası olan binlerce aile var Türkiye'de. Orta gelir seviyesindeki bir Türk çalışanı, bundan 20 sene önce 6 aylık maaşıyla bir TV alabiliyorsa, bugün yarım maaşıyla alabiliyor. İşte bu sürecin doğurduğu tüketim artışının birikimli etkilerinin tüm dünyada (özellikle hanehalkının sıfır tasarruf yaptığı, ABD gibi tüketim "hastası" ekonomilerden dolayı) enerji ve metal fiyatlarının son birkaç senede yükselmesine sebep oldu. Ancak gıda fiyatlarındaki artış çok daha sınırlı kaldı. Aşağıdaki grafiklerden görüldüğü gibi, 1995 sonrasında 2004 yılına kadar, tek tek ürünlere bakıldığında farklı eğilimler olmakla birlikte, enerji ve endüstriyel metal ürünleri sepeti genel olarak hızla arttı. Buna karşılık tarımsal ürün fiyatları hem sepet hem tek tek ürünler temelinde 2007 ortalarına kadar yerinde saydı. Bu son dönemde gıda fiyatlarının hızlı yükselmesinde, yükselen genel talebe rağmen tarımsal ürün fiyatlarının geriden gelen bu birikimli düşüklüğü önemli rol oynuyor. Buna, arızi ve uzun dönemli kuraklık trendleri, piyasadaki kısa dönemli bozukluklukları ve bundan çıkar sağlamaya çalışan çevreleri de eklemek gerekiyor. Yani bu yaşadığımız bir "fiyat düzeltmesi" hareketidir. Bu uzun dönemli trendlere bakılırsa, enerji ve metal fiyatları orta vadede aşağı yönlü düzeltme yapması buna karşılık, tarım ürünleri fiyatlarının da son dönemde yükselen fiyat seviyelerini büyük ölçüde muhafaza etmesi muhtemeldir. Ancak pirinç gibi bazı ürünlerin fiyatlarının son bir ayda gördüğü aşırı yükselmelerinde orta vadede tersine döneceği de kesindir. Tarımsal fiyatların yükselmesi, özellikle dar gelirli tüketiciye zarar vereceği açıktır. Ancak tarım sektöründe atıl üretim kapasitesi (hem tarıma açılmayan elverişli araziler açısından hem de girdi eksikliği ve düşük teknolojiden kaynaklanan verim düşüklüğü açısından) olan bizim gibi ülkelerin makro açıdan lehine dönebilir. Tabii doğru politikalar izlenirse...