Tarımsal üretim bükülmeli parçalanmalı ve harmanlanmalı

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

David Eagleman ve Anthony Brandt’ın usta bir roman kıvamındaki "Yaratıcı Tür/ Fikirler Dünyası Nasıl Yeniden Yaratılıyor” kitabını yeni bitirdim. Kitap, insan zihninin bükme, parçalama ve harmanlama yoluyla sürekli “yeniden üretimin” özünü oluşturan “yaratıcılık” işlevini daha net anlamamızın kapılarını açıyor. Kitaptaki analizi kullanarak, ülkemizin ebedi sorunlarından biri olan “tarımsal üretimi” bükerek, parçalayarak ve harmanlayarak daha net kavrayabilir; daha tutarlı çözümler üretebilir miyiz? Bu sorunun yanıtını verebilmek için düşündüklerimi tartışmaya vesile olur umuduyla paylaşacağım: Önce, kalkınmanın temel kurallarından birini anımsatmak istiyorum: “Elinin menzilinin altındaki kaynakları etkin değerlendiremeyen bir toplum, dışardan kaynak aksa da onu yerli yerinde kullanamaz.”

Kaynak tabanlı kalkınma söyleminin temel ilkesini düşüncelerimizin merkezine yerleştirirsek, ülke insanlarının uğruna canını verdiği topraklarını değerlendirmesinin ne denli önemli bir sorumluluk olduğunu kavrarız.

Tarımsal üretim ve gıda bütün insanlık için “kritik sektör” olarak kabul edilir. Sektörün insan hayatıyla her an iç içe olması, sektörlerle ilgili haber ve yorumları da toplumun ilgi menzilinde sürekli diri durmasını sağlar. Ne yazık ki, birçok diğer temel sorunun tartışılmasında olduğu gibi, tarımsal üretim konusunda da Pareto’nun 80/20 kuralı geçerlidir. Tartışmaların yüzde 80’inden fazlası hiçbir sonuç yaratmaz. Bu da bir israf, böyle bir israfın yol açtığı kaynak kaybının da düşündüğümüzün ötelerinde etki yarattığı sır değil…

Ülkemizde önemli zenginlik kaynaklarımızdan biri olan tarımsal üretimin yaygın biçimde tartışılmasının verimi, “farkındalığı” artırmasına bağlıdır. Tartışmalar erişilebilir talep yaratmalıdır ki, anlamlı sonuçlar yaratılabilsin. Farkındalığın artması, topumun beklentilerini ciddi bir talebe dönüştürmüyor; çözüm üretmiyorsa, ya bilgimiz eksik, ya da metodumuz yanlıştır.

Şimdi hep birlikte düşünmeliyiz: Tarımsal üretimle ilgili bilgi eksikliğimiz var mıdır? Tarım konusunu ele alma metodumuz eski ve yetersiz midir? Eğer bilgi boşluğumuz ve metod eksikliğimiz “çözümsüzlüğün” etkili kaynaklarından biri ise, neden reel koşullara uygun varsayımlarla yeni bir zihni model oluşturmuyoruz? Neden tarım konusundaki yerleşik doğrularımızı, kalıp düşüncelerimizi, önyargılarımızı bükmüyor; parçalamıyor ve harmanlamıyoruz?

Rakamlara bakış tarzımız

Tarımla ilgili genel gözlemler yapan biri olarak “demografik kaymanın etkilerini” öncelikle analiz etmemiz gerektiğini düşünüyorum. TÜİK’in verdiği nüfus rakamlarından çok değişik sonuçlar çıkarılabilir: Güçlü olan eğilim, ülkemizde “kırsal nüfusun” hızla “kentsel” alana kaymasıdır. Eğilimi analiz ederken, “büyükşehir belediyeleri sınırlarına alınan” ve kentsel nüfus olarak sunulan rakamlar ayıklanmalıdır. Ayıklanması gereken bir başka olgu, kırsal kesimde kalan nüfusun “ne kadarı çalışabilir yaşta” olduğunu ortaya koymaktır. Bu iki alanda envanter çalışması yapılmazsa, fındık üretiminde olduğu gibi, popülist amaçla söylenen tutarsız rakamlar zihinlerde bulanıklık yaratır. Aynı şey orman köylüleri için de geçerlidir. Bazılarının söylediği gibi, orman köylerinde hâlã 7 milyon insan yaşıyorsa; Orman Genel Müdürlüğü neden yıllık orman bakım programlarının yarısını işgücü bulamadığı için ulaşamıyor?

Kalkınmanın net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanmaya dayandığını kabul ediyorsak, ülkemizde tarımsal üretim yapan, “geçimini topraktan sağlayan ve toprağın içinde olan” ne kadar insanımızın var olduğunu tartışmaya yer bırakmayacak netlikte ortaya koymalıyız.

Başında bulunmadığın iş

İngiliz atasözünü anımsayalım: “Başında bulunmadığın iş, senin işin değildir.” Bir an duralım, ülkemizde başka işte çalıştığı halde, sırf mülkiyete sahip olduğu için çiftçi gibi algılanan insanımızın ne kadar, nerede olduğunu bilip bilmediğimizi kendimize soralım. Bu insanların, gerekli bakımı ve işlemi yapmadığı topraklarda tarımsal üretime verdikleri zararların gerçek kaydını tuttuğumuza da inanmamız gerek. Tarımsal verimin önünde engel oluşturduğu halde, “destek sistemi” yapısını sürdürmenin ne anlama geldiğini sorgulayalım. Bu yapıyı değiştirmeden tarımsal üretim verimini istediğimiz düzeylere ulaştırmamızın mümkün olup olamayacağını zihinlerimizde netleştirelim.

Tarımsal üretimde yapılan tartışmaların “kısır döngüsünü” kırmanın yolu, “mülkiyet bağlamlı” uygulamalara ivedilikle son vermektir. Hızla “üretim ve verimlilik bağlamlı önlemler” aşamasına geçilmeli. Bu bağlamda, “bağımsız gözetim ve denetim kurumları” oluşturulmalı, geçmişte çiftçi kooperatiflerinde yaratılan “güvensizliği” aşabilen düzenlemeler yapılmalı.

Tarımsal üretimin içinde bulunan insan sayısını, yörelere göre ihtiyaçlarını belirledikten sonra sıra yeni yapıların oluşturulmasına gelmeli.

Hizmette birleştirme aşasına geçilmeli

Tutarlı yapılar oluşturulsa, onların içine hayat katan tutarlı işlevler gerçekleştirilirse sektöre olan ilgi artacaktır. Mülkiyet üzerinde radikal bir değişmenin, ülkemizin bugünkü koşullarında mümkün olmayacağı çok açık. O zaman, “mülkiyette değil hizmette birleştirme” konusunu tartışma gündeminin ilk sıralarına taşımalıyız. Önce mülkiyet konusundaki “yerleşik doğruları” bükelim, parçalayalım ve harmanlayalım ki yeni, yaratıcı ve sonuç oluşturan bir düşünceye, projeye, plana ve uygulamaya ulaşabilelim.

Kırsal kesimde yaşayan çalışabilir nüfusun belirlenmesi ilk adımdır… İkinci adım, doğrudan topraktan geçimini sağlayanların sayısını belirlemektir. Üçüncü adım, küresel rekabet yapabilecek tarımsal işletme ölçeklerinin ne olması gerektiğini planlamaktır. Dördüncü adım, toprakla ilgili ayrıntılı net bilgi sağlayan envantere sahip olmaktır. Beşincisi adım, ölçek ve tarımsal işletme teknolojileri uyumunun gerek şartlarını bilmektir. Altıncı adım, geliştirici destek sistemleri oluşturmaktır. Yedinci adım da örgütlü tarım işletmelerini ve ödünsüz gözetim ve denetimini sağlamaktır. Bütün bu adımları atabilen, “bütünsel bir tarımsal geliştirme planı” bileşenlerini oluşturur. Bu bileşenlerin her biri kapsamlı raporlar konusudur; yine de zaman zaman bir köşe yazısı sınırları içinde kısa hatırlatmalar yapalım ki indirgemeci mantıktan bütünsel kavrayışa geçmeye katkı yapabilelim.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar