Tarımsal ekonomimizin GZFT analizi- 3

Prof. Dr. Aykut GÜL
Prof. Dr. Aykut GÜL STRATEJİK DÜŞÜNCE aykut.gul@dunya.com

(Önceki yazıla­rımızda, güç­lü ve zayıf yönlere yer vermiş ve fırsat­lara başlamıştık. Ta­rımsal ekonomimizin önündeki fırsatlar ve tehditler ile yazı seri­mizi tamamlıyoruz.)

Lisanslı depocu­luk: 12,2 milyon ton kapasitesi olan lisanslı depoları­mız 2030’da 20 milyon ton kapa­siteye ulaşacak. Birkaç aylık ha­sat döneminde üretilen ve tüm yıl boyunca tüketilmesi gereken 40 milyon ton hububat, baklagil ve yağlı tohumların depolanması arz güvenliği ve bölgesel gıda transfer merkezi olmak açısından kritik öneme sahip.

Dijital tarım: Akıllı tarım, ya­pay zekâ ve blok zinciri teknolo­jilerinin tarımda kullanımı hem üretimde hem de piyasalarda et­kinliği artıracaktır. Ayrıca, dijital­leşme, gelişmiş ülkelerle aramız­daki farkın kapatılmasında; daha şeffaf, adil, kalite odaklı ve hesap verilebilir bir yapıya geçilebilme­si bakımından önemli.

Tarıma dayalı sanayi: İşleme, ambalajlama ve markalaşma ile küresel ticaretten daha fazla pay almak mümkün.

Tarımsal ihracatımızda artış potansiyeli: Küresel yeni düzen sancıları ve yeni ticaret yolları, ta­rımsal ihracatımız açısından fır­satlar vaat ediyor.

Artan sulama yatırımları: Su, verimlik artışında en önde ge­len üretim faktörü. Basınçlı sula­ma yatırımları ve verilen teşvik­ler, kısa zamanda üretime yansı­yacaktır. Ayrıca su stresi altındaki bir ülke olarak bu yatırımlara ihti­yacımız var.

Tarımsal örgütlerin güçlen­dirilmesi: Başarılı tarımsal ör­gütlerin her alanda desteklenme­si, başarılı örgüt sayısını artıracak ve üyeleri de bu yönde teşvik ede­cektir.

Gençlere ve kadınlara sağla­nan tarımsal destekler: Kırsal nüfusun yaşlanması ve dijitalleş­me açısından sektörün gençlere ihtiyacı var. Ayrıca kırsal, kadın­la güçlenir, güçlü aile olur. Genç­lere ve kadınlara verilen destekler ümitlerimizi artırıyor.

Kırsal turizm potansiyeli: Ta­rımın yanı sıra kır kültürü ve el sanatlarında da ülkemizin zengin bir potansiyeli var.

Organik tarım potansiyeli: Tarımsal üretimde fazla kimyasa­lın kullanılmadığı bakir bölgeleri­miz mevcut.

Tarım ekonomimizin önündeki tehditler

İklim değişikliği: Verim dü­şüşleri, üretim sezonlarının kay­ması, üretim bölgelerinin değiş­mesi, kuraklık, sel baskınları vb. iklim sonuçlarından ülkemiz en fazla etkilenme riskine sahip.

Savaşların, krizlerin, dış ti­carette korumacılığın ve gıda milliyetçiliğinin artma eğilimi: Dünyada stratejik ürünlerde stok­lama eğilimleri giderek artıyor. Bölgemizde giderek artan gergin­likler iyi yönetilebilirse, oluşan tehditler ülkemiz tarımı açısın­dan birer fırsata dönüşebilir.

Kırsal nüfusun azalması ve yaşlanması: Tüm dünyada oldu­ğu gibi ülkemizde de bu yönde ar­tan bir eğilim var.

Su fakiri olma riski: Bin 313 metreküp kişi başına kullanılabi­lir su miktarı ile su stresi altında bir ülke olarak 2050 yılına kadar su fakiri ülke durumuna düşebili­riz. Yeraltı su kaynaklarının tüke­tilmesi: Planlı üretim öncesi, suyu fazla tüketen bitkilerin özellikle İç Anadolu ve Güneydoğu Anado­lu’da yaygın üretimleri sonucu he­sapsızca kullanılan yeraltı suları birçok yerde kurumuş ve obruklar oluşmuştur.

Kırsal altyapının yeterince güçlendirilememesi: Kırsal alt­yapı, kırsal nüfusu tutmak açsın­dan önemli.

Ezcümle; Gıdada ve savunma sanayiinde yerliliği ve yeterliliği büyük oranda gerçekleştirmiş, bu­nunla kalmayıp dünyanın önemli silah ve gıda ürünleri ihraç eden bir ülkesi konumuna gelmiş, sa­dece bölgesinde değil, küresel öl­çekte de yıldızı giderek parlayan Türkiye’nin değerini, önemini ve gücünü daha iyi fark etmeli, ülke­nin her bir ferdi olarak, bu mede­niyet ve hak-hukuk mücadelesin­de, üzerimize düşeni yapmak so­rumluluğuna sahibiz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar