Tarımda gıda arzı ve güvenliğinin ekonomi politiği

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Prof. Dr. Havva TUNÇ - İÜ. İktisat Fakültesi, İktisat Bölümü Öğretim Üyesi

Tarımsal üretimde gıda arzının garanti edilmesi ile gıda güvenliğinin sağlanması farklı süreçler olup genellikle karıştırılmaktadır. Gıda arzının garanti edilmesi, üretimde arz talep dengesinin sağlanması iken gıda güvenliğinin garanti edilmesi ise tarımsal ürünün, üretim aşamasından nihai tüketiciye ulaşıncaya kadar geçirdiği süreçtir. Aslında gıda güvenliği süreci, tohum elde etme döneminde kullanılan metot ve yöntemlerde başlamaktadır. Daha sonra hasat döneminden nihai ürün haline gelinceye kadar geçen her bir aşama gıda güvenliğidir. Bu çalışmada gıda arzının garanti edilmesi ile gıda güvenliğinin değerlendirilmesi yapılarak mevcut durum analiz edildi.

Tarım sektörü, ülke nüfusunun gıda maddeleri ihtiyacını karşılaması, sanayi sektörüne ham madde sağlaması, sanayi ürünlerine talep yaratması, ihracata söz konusu tarımsal ürünlerin yüksek katma değeriyle ulusal gelir ve dış satıma katkısıyla ulusal ekonomi için büyük bir önemi olmasına rağmen tarımdan beklenen bu etkilerin elde edilmesi o kadar kolay olmamaktadır. Amerika ve Avrupa Birliği bu konuda oldukça başarılı iken Türkiye kendi kendine yetebilen dünyanın yedi ülkesinden birisi olmasına rağmen izlenen ve /veya izlenmekte olan tarım politikalarında kırmızı çizgilere gereken önemin veremediğinden temel tarım ürünlerinde hala ithalatçı ülke konumundadır.

Küresel ölçekte, tarımsal ürün arzında yaşanan üretim artışı, 2013 hasat dönemi ayçiçeği üretiminde olduğu gibi, üretim birim maliyeti artmasına rağmen birim fiyatının düşmesine yol açmaktadır. Buna karşılık aynı dönemde, fındık üretiminde olduğu gibi, ürün arzında yaşanan daralma birim fiyatının artmasına neden olmaktadır. Ve diğer taraftan vergisiz ithalatın (sıfır vergi politikası) söz konusu olduğu, pamuk gibi tarım ürünlerinde, üretim daralması ve dışa bağımlılık oluşmaktadır. Ve doğal olarak da dışa bağımlılıklara ticaret açıkları eşlik etmektedir. Son günlerde ABD Başkanı Trump’ın ticarete koyduğu kotalar, sınırlamalar ve vergiler bu duruma örnek verilebilir.

Türk tarımında dengenin dengesizlik koşullarında gerçekleşmesi, istikrarsızlığın sıradanlaşması pamuktan fındığa, fındıktan ayçiçeğine, pirince ve patatese kadar tarım ürünlerinin hemen hemen hepsinde yaşanan fiyat artışı ve/veya düşüşü sonucunda sırasıyla ya üretim azlığı veya fazlalığı ya da ithalat bağımlılığı yaşanmakta olup tarımsal üretimde ve fiyatta istikrar elde edilememektedir. Ve istikrarın elde edilebilmesi için yapılması gerekenlerin yapılamaması izlenen veya izlenmekte olan eksik tarım politikalarının sonucudur. Türk tarımında yaşanmakta olan ürün arzındaki istikrarsızlık hem tarım sektörünün hem de Türk tarımının yapısal özelliklerinden kaynaklanmaktadır.Ve oluşturulmakta olan politikalarda tarımın yapısal özellikleri göz ardı edilmektedir.

Tarımsal ürün talebinde ortaya çıkan değişime, arzın cevabı gecikmeli olmaktadır. Cari dönemdeki tarımsal ürün arzı bir önceki dönem tarımsal ürün talebinin ve tarımsal fiyatların fonksiyonudur. Diğer bir deyişle kısa dönemde tarımsal ürün arzı düşük bir esneklik göstermektedir. Düşük arz esnekliği talepteki artışa üretimin cevap verebilme kabiliyetinin yetersizliğinin ifadesidir. Kısa dönemde tarımda hem üretimin talebe cevabının anlık olmayıp gecikmeli olması, cevabın bir dönem sonra alınması, hem de arz esnekliğinin düşüklüğü tarımda olan biteni açıklamaktadır.

Tarımda sanayinin aksine “azalan verim yasası" geçerlidir. Üretim sürecinin ilerleyen aşamalarında üretimde kullanılan faktörlerden bir tanesi değişken diğerleri sabit tutulursa üretimde azalış ortaya çıkar ve bu durum “azalan verim yasası “ olarak adlandırılır ve tarım sektöründe geçerliliği kanıtlanmıştır. Çünkü sabit faktör başına düşen değişken faktör miktarındaki artış verimlilik azalışına neden olur. Bu durum tarım sektöründe yoğun sermaye kullanımını önlemektedir. Diğer bir deyişle, sektörde sermaye-yoğun teknolojilerin kullanımı sınırlı olmaktadır. Diğer taraftan sermaye kullanımı yoğun olsa bile bunun ya ismi ya genetiği değiştirilmiş üretim ya da başka bir şey olduğundan insan sağlığı için talep edilip edilmeyeceği tartışmaların odak noktasını oluşturmaktadır. Aslında tarımsal üretimin hem ürün arzının garanti edilmesi hem de ürün arzının güvenliğinin sağlanması çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Ne yazık ki bu aşamaya gelinememektedir.

Tarımsal ürünler alıcı ve satıcının serbestçe hareket ettiği, hiçbir kısıtlanma, müdahale ve sınırlamanın olmadığı, piyasa içi dinamiklerinin egemen olduğu tam rekabet piyasasında satılmaktadır. Buna karşılık tarımsal girdiler ya eksik rekabet piyasa biçimi olan ya iki ya da üç satıcı ve birden fazla alıcının olduğu oligopol ya da tek satıcı, birden fazla alıcının olduğu monopol piyasasından satın alınmaktadır. Kısacası tarımsal işletmeler ürettikleri ürünleri “tam rekabete” yakın piyasalarda sattıkları halde, ihtiyaçları olan girdileri “oligopol” hatta bazı hallerde “monopol” piyasalardan sağlamakta olup tarımın neden sanayi sektöründen farklı olduğunun ifadesidir. Ve hangi ülke olursa olsun bu durumun tarımda yaratacağı olumsuzlukları giderici politikalar üretilmesini zorunlu kılmaktadır. Aksi takdirde katma değeri yüksek ürünlerin üretildiği tarım sektörünün ayakları üzerinde durması olası olmadığı gibi söz konusu ülke, dışa bağımlı hale gelmekte olup gelir ve kaynak kaybına uğraması kaçınılmaz olmaktadır.

Genellikle sanayi malının fiyatı, maliyetlerin itişi ile yukardan aşağıya bir baskı ile belirlenirken tarımsal malın fiyatı aşağıdan yukarıya doğru, tüketici piyasasından başlamak üzere perakendeci toptancı ve aracı kanalı ile tarım üreticisi için veri olarak oluşur. Tarımsal ürün fiyatı oluşurken üreticilerin ve dolayısıyla maliyetlerin rolü genellikle kısıtlıdır. Çünkü, bir döneme ait herhangi bir ürünün fiyatı o dönemin maliyeti değil o ürünün toplam arzı belirler.
Tarıma “devlet müdahalesi” olmadığı takdirde, tarımsal ürün üreticileri piyasa koşullarına göre, gerek girdi satın alırken gerekse ürünlerini satarken, içinde bulunulan piyasa biçiminden dolayı iki yanlı sömürüye açıktırlar. Diğer bir deyişle üreticiler tarımsal girdileri eksik rekabet piyasalarından satın alırken, ürünlerini tam rekabet piyasalarında satışa sunmaktadırlar. Dolayısıyla koruma ve müdahale bir zorunluluktur. Aksi takdirde sektörde istikrarsızlık kronikleşir.

“Tarımda gıda arzının güvence altına alınması diğer bir deyişle garanti edilmesi konvansiyonel üretim metotları ve gen teknolojiyle ve de yapay zekanın etkin kullanımıyla mümkün olmasına rağmen gıda güvenliğinin sağlanması hem koşullar hem maliyetler hem de sosyo-politiğin tezat konumları nedeniyle kolay olmamaktadır. Ancak bu durumun gerçekleşebilmesi imkansız değildir.

“Tarımda gıda güvenliğini sekteye uğratacak uygulamaların başında üretim aşamasında kontrol ve denetiminin sınırlı olması yanı sıra verimlilik artırıcı uygulamaların maliyetlerinin yüksek oluşu üreticilerin düşük maliyetli girdileri, suni gübre gibi, tercih etmektedirler. Kısacası gıda güvenliğinin tam anlamıyla sağlanabilmesi gıda arzının garanti edilmesini sekteye uğratmaktadır. Üretim ve çeşitliliğini artırmak amacıyla tarımsal ürünlerin genlerinde yapılan değişiklikler (tohum elde etme sürecinde) gıda güvenliğinin sağlanması önünde büyük bir engeldir. Aslında gıda arzını garanti edilmesi yani artan dünya nüfusunun beslenmesinde tarımsal kaynakların (toprak, su, hava gibi) sınırlı ve yetersiz oluşu genetiği değiştirilmiş ürünler (GDO) üretilmesini zorunlu kılmaktadır. Ve sanayileşmenin yol açtığı kimyasal ve diğer atıkların tarımsal kaynaklar üzerinde yarattığı olumsuzluklar, karbon ayak izleri gibi, güvenliğin sağlanmasını zorlaştırmaktadır. Tarımda aynı anda hem arzın garanti edilmesi hem de güvenliğinin sağlanması mümkün değil gibi gözükmesine rağmen izlenecek politikalar bu doğrultuda oluşturulabilir. Tarımda gıda arzını garanti etmek adına gıda güvenliği tehlikeye atılacağı varsayımı bir fayda maliyet ilişkisi olup gıda güvenliğinin sağlanması ülkelerin gelişmişlik düzeyine bağlıdır.

Küresel bağlamda gıda arzının ve güvenliğinin sağlanması tıpkı ulusal bağlamda olduğu gibi, tarıma ayrılan kaynakların büyüklüğü ile doğru orantılıdır. Diğer bir deyişle, yeryüzü kaynaklarından en fazla faydalanan ve yüksek katma değer elde eden ülkelerin, tarımda gıda arzı ve güvenliğinin sağlanmasında kendilerine büyük sorumluklar düşmektedir..

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar