Tarım politikaları hatalı olunca
Sulak alanlarımız, doğa harikası göllerimiz yok oluyor. Son 60 yılda 2.5 milyon hektar sulak alanın yarısından fazlası kayboldu. Nedeni, kimilerine göre küresel ısınma ve yağışların azalması. Oysa asıl neden suyun hoyratça tüketilmesi. Örneği ortada; işte size Sultan Sazlığı…
Kaşıkçı kuşundan balıkçılına, flamingosundan pelikanına 301 türden yüzbinlerce kuşun bir arada barındığı o alımlı güzellik, alındığı söylenen tedbirlere rağmen hala tehdit altında. Bir zamanlar farklı coşkulara sahne olan sazlıkta, angıt sesleri turna seslerine karışmıyor artık. Sürüler halinde yeryüzünün maviliklerine süzülen ya da dingin suların koynunda kanat çırparak birbirine çalım atan o güzelim flamingolar da pek görünmüyor ortalarda.
Türkiye'nin de imzaladığı RAMSAR Sözleşmesi kuşların konaklama ve üreme alanlarının korunmasını öngörür. Yani, göç yolundaki kuşları korumak boynumuzun borcu. Böylesine ciddi bir sorumluluk üstlenmemize rağmen, maalesef sulak alanlarımızı gereği gibi koruduğumuz söylenemez.
Sultansazlığı, 30 yıl öncesine kadar doğa harikası bir güzellik, hazine değerinde bir zenginlikti. Ne var ki, değişik türden yüzbinlerce kuşun cennete çevirdiği o güzellik, hatalı tarım politikalarının kurbanı oldu. Su seviyesi protokolü delinince, Sarıgöl’de, Camız Gölü’nde, Eğri Göl’de sular çekildi. Ardından Yay Gölü kurudu. Sonra kuraklık işin tuzu biberi oldu. Kuşlar çareyi kaçmakta buldu. Şimdi de, Eğri Göl ile Sarp Gölü çölleşmemek için direniyor.
Akarsular, Develi Ovası’nı sulu tarıma açmak hevesiyle Ağcaşar ve Kovalı barajlarına yönlendirilince sazlığı besleyen kaynaklar kurudu. Ovada iklim değişti. Derken, bozulan ekolojik dengeler o alımlı güzellikleri alıp götürüverdi
Kuş cennetinde çölleşmeyi önlemek için ovanın değişik yerlerinde kuyular açılmış; kurumaya yüz tutmuş göllere yeraltı suyu pompalanıyormuş. Tıpkı, dökme suyla değirmen döndürmek gibi. Güya, sazlığı kurtaracaklar. Neden olmasın; bakarsın kurtarırlar!..