Tarım ekonomisinin yeni ufukları

Burak Tayiz
Burak Tayiz Yeşil Odak [email protected]

Düşünün ki devasa bir bahçedeyiz; bu bahçede dünya üzerindeki her türlü gı­da yetiştiriliyor. Fakat ne gariptir ki, bu dev bahçenin sadece birkaç köşesinden besle­niyoruz.

Dünya genelinde tükettiğimiz gı­daların yüzde 75’i, sadece 12 bitki ve 5 hay­van türünden geliyor. Sanki dev bir kütüp­hanede sadece birkaç kitabı okuyarak bilgi sahibi olmaya çalışmak gibi bir şey bu. As­lında bu sınırlı yelpaze nedeniyle gıda gü­venliğimiz pamuk ipliğine bağlı…

İnsanlığın keşfetmediği 30 bin gıda var

Bir şefin, yalnızca birkaç sınırlı malze­meyle her gün aynı yemeği yaptığını ve her gün o yemeği tükettiğinizi düşünün. İşte insanlık gıda üretiminde sadece 170 bitki türüne bel bağlamış durumda. Çünkü ya­pılan bir araştırmaya göre kalori ve pro­tein ihtiyacımızın yüzde 70’ini sadece üç ana bitkiden -pirinç, mısır ve buğday- kar­şılıyoruz.

Bu kısıtlı çeşitlilik ve tutucu tü­ketim alışkanlığımız, yeni ekonomik fır­satların ıskalanmasının yanı sıra herhangi bir bitki türünde ortaya çıkacak hastalık­ların da hızla tüm dünyaya yayılmasına ve gıda arz güvenliği sorunun sürekliliğine neden olabilir. İklim değişikliği, kuraklık, seller ve artan hava sıcaklıkları gibi çevre­sel faktörler ise bu durumu daha da karma­şık hale getiriyor.

Halihazırda 2050 yılında dünya nüfusunun 9,8 milyara ulaşacağı ve bugünkünden yüzde 70 daha fazla gıda ta­lebi olacağı zaten biliniyor. Oysa Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), iş­levi tanımlanabilmiş 350 bin bitki türünün en az 30 bininin yiyecek olarak tüketilebi­leceğini söylüyor. Bu, beslenme alışkanlık­larımızın ne kadar sınırlı olduğunu gözler önüne seriyor ve bizlere daha çeşitli alter­natiflere açık olma çağrısında bulunuyor.

Tarımda çeşitliliğin artırılması ve katma değer

Türkiye, coğrafi konumu ve iklim çeşit­liliği sayesinde geniş bir tarımsal üretim kapasitesine sahip. Ancak, mevcut tarım­sal üretim büyük ölçüde belli başlı ürün­lere dayanıyor. Bu nedenle 30 bin yenile­bilir bitki türünden iklimimize uyumla­nanların tarıma kazandırılması, tarımsal üretimde çeşitliliği artırarak gelecekteki gıda risklerini azaltabilir. Yenilebilir bitki türlerinin üretimi, Türkiye ekonomisine yeni ürünler ve katma değerli tarım ürün­leri kazandırabilir. 30 bin bitki içerisin­de yüksek besin değerine sahip bitkiler, Türkiye iklimine uyum sağladığı taktirde ülkemizin süper gıda pazarında rekabet gücünü artırabilir. Türkiye, bu tür bitkile­rin üretimini benimseyerek hem iç pazar­da hem de ihracatta önemli bir avantajlar elde edebilir.

İklim değişikliği ile mücadeleye katkı

Doğanın sunduğu tüm çeşitlilikten ya­rarlanarak sağlıklı ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek mümkün. Tarımda çe­şitliliğin artırılması, sürdürülebilirlik ve iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir rol oynuyor. Çeşitli bitki türlerinin ye­tiştirilmesi, tarımsal ekosistemlerin bi­yolojik çeşitliliğini güçlendirerek topra­ğın verimliliğini artırabilir. Ayrıca, kurak­lığa dayanıklı bitkilerin yetiştirilmesi, su kaynaklarının daha verimli kullanılması­nı sağlayarak su kıtlığına karşı önlem alın­masına yardımcı olabilir.

İhracat ve ekonomik büyümeye katkı

Ekonomik geleceğimizi güvence altına almak ve gıda güvenliğimizin sürekliliğini sağlamak için doğanın sunduğu bu geniş yelpazeden faydalanmak yerine tutucu bir tavır sergiliyoruz; ancak Türkiye’nin tarımsal ihracatında yenilebilir bitki tür­lerinin payının artırılması, ülkenin eko­nomik büyümesine de katkı sağlayabilir.

Yüksek talep gören ve besin değeri yüksek olan bitkilerin ihracatı, Türkiye’nin tarım sektöründe uluslararası rekabet gücünü artırabilir. Bu durum hem çiftçilerin gelir düzeyini yükseltebilir hem de ülkenin dö­viz gelirlerini artırabilir. Geleneksel gıda üretim yöntemlerimizi genişletmek ve bu bilinmeyen süper gıdaları keşfetmek, ge­lecekte gıda güvenliğini ve finansal istik­rarı sağlamak adına kritik önem taşıyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Etkileşim mi eylem mi? 11 Aralık 2024
Trump’a rağmen 20 Kasım 2024
Sessiz Çöküş 13 Kasım 2024
Sınıfsal kalkınma 30 Ekim 2024
 Kalkınma Krizi: 3.2 24 Ekim 2024