Tarih kendisini tekrarlıyor...
Finansal piyasalardaki genel görünüm yaklaşık bir yıl öncesine göre farklılaştı; panik havası kontrol altına girerken, kayıpların bir kısmı geri alındı. Bu sonucun nasıl elde edilidğine ve maliyetin ne olacağına bakılmadı. Bu süreçte para ve maliye politikaları sonuna kadar gevşetilmiş, mali sektör kısmen rahatlatılırken, kamu dengesi iyice bozulmuş, geniş kesimlerin ekonomik durumundaki kötüye gidişin daha da derinleşmesi olasılığı gözardı edilmişti. Görünüm farklı olsa da genel durum bir yıl öncekinden daha iyi değildi. Para ve maliye politikalarının yeniden sıkılaştırılması veya hiçbir şey yapılmaması durumunda yaşanacak gelişmeler bu kez kabus olmaya başladı. Kamu ile mali sektör arasındaki serbest piyasa anlayışının özüne aykırı ilişkiler sorunları ağırlaştırmaya ve sürdürülebilir yeni bir denge tesisi yönündeki umutları tüketmeye devam etti; belirsizlik ve kırılganlık dalgalı bir şekilde arttı.
Merkez Bankası, kamu kesimi ve mali sektör arasındaki ilişkiler olması gereken çizgilerin dışına çıkması diğer kesimlere ciddi faturalar ödetileceği anlamına gelir ve durgunluğun zaman içinde derinleşmesi kaçınılmaz olur. Fakat birbiri ile uyuşmayan ve kafa karıştıran senaryolar aracılığı ile bu gerçeğin anlaşılmasını engellemek yolunda çaba harcanır, temel fiyatlar manipüle edilir, iyice katlanmış kaynakların aşırıya kaçan ölçüde israf edilmesi günü kurtarmanın gelecekte ödenecek bedeli olarak sorunlarımızı ağırlaştırır. Oluşan sorunlar mali sektör, kamu kesimi ve Merkez Bankası'nın önceliklerini belirsizliği sürece durum daha kötüye gider... Sürdürülebilir olmayan bu süreçte talep kademeli olarak zayıflar, faaliyet gelirleri eridikçe rekabet koşulları bozulur, bütçe gelirleri azalır ve açık büyür, sorunlu kredilerle birlikte kamu finansman ihtiyacı da artar. Mali sektör, kamu ve Merkez Bankası kendi arasında tartışssa, kamuoyuna farklı mesajlar verse de sonuçta faturanın diğer kesimlere çıkarılmasında anlaşır, bunu çaktırmadan sinsice yapmaya çalışmanın ek maliyetlerini de görmesten gelirler. İşin tuhafı hala herkesin kendilerine güvenmeye devam etmesini beklerler!
Ekonomik durgunluğa ek olarak enflasyon tehlikesi artmaya mı başladı, hemen IMF ile anlaşın, mali kural tanımlayın nakaratını tutturur ve mali disiplinde ısrarlı olurlar. Bunun anlamı bellidir, geniş kesimlerden mevcut durumuna bakılmaksızın daha fazla vergi alınmasını, kamu harcamalarının kısılmasını talep eder, kendi alacaklarını garantiye almaya çalışırlar. Bu yönlendirmenin küresel kriz ortamında sorunları daha da ağırlaştırıp, durgunluğu derinleştireceğini görmezler, çünkü işlerine gelmez. Geri dönmeyeceği bilinen krediler vererek durumu kamufle etmeye çalışırlar, nasıl olsa kurtarılacaklarından ve kendi hatalarının faturasının geniş kesimlere yansıtılacağından emindirler! Bazen de siyasi irade daha fazla yıpranmamak için gelir yaratmak adına mali sektörü veya büyük yatırımcıları sıkıştırabilir, böyle bir durum pek hoşlarına gitmez ama hemen faturayı başkalarına ödemenin bir yolunu aramaya başlar ve bulurlar. Hak-hukuk önemli değildir, gerekiyorsa yasalar da değişir... Evet on yıllar böyle geçti, bugünlere gelindi; kimsenin almak istemidği riskler kurumsal yapının elinde kaldı, faturanın diğer kesimlere transferi zorlaştı, deniz bitmeye başladı.
Faaliyet gelirleri eriyor, menkul-gayrimenkul şeklindeki varlık değerleri daha fazla yükselemiyor, rekabet koşulları ile birlikte gelir dağılımı bozuluyor, kamu borcunun büyümesi her şeyin eskiden olduğu gibi devam edemeyeceğini haykırıyor. Geniş kesimlerin öfkesi büyüdükçe çaresizlik bunu geniş kesimlere uygun görenleri de sarsıyor. Gerçekleri gizlemek, beklentiler yolu ile kitleleri yönlendirmek imkansızlaşıyor. Her şeyin eskiden olduğu gibi devam etmesini umanlar papağan gibi aynı nakaratları tekrarlamak dışında bir şey yapamıyor, itibar kaybını hazmedemiyor...
Reel faizlerin sıfır düzeyine inmiş olmasına rağmen yatırımların neden artmadığını anlayamıyor! Maliyet kökenli enflasyonu Türk Lirası'nı değerlendirerek kontrol altına almaya çalışmanın mevcut sorunları iyice ağırlaştıracağını göremiyor. Sancılı değişim sırasının sonunda kendi kapısını da çaldığını inkâr etmenin anlamsız olduğunu düşünemiyor. Tarihin kendini tekrarladığını, bundan sonra yaşanacakların ilk olmadığını ve muhtemelen sonuncu da olamayacağını görmezden gelmenin akışı değiştiremeyeceğini duymak istemiyor.
Evet tarih kendini tekrarlıyor; dün geniş kesileri zorunlu ihtiyaçlarını karşılayamaz hale getirmenin bedeli ne oldu ise bundan sonra da farklı olmayacak. Teknolojinin çok değişmiş ve yapının karmaşıklaşmış olması sonucu etkilemeyecek. Ne ekiliyor ise o biçilecek; çaresizliği büyük çoğunluk için uygun görenlerin hasadı daha farklı olmayacak.
Rekabet koşulları bozuluyor ve faaliyet gelirleri eriyor, sürdürülebilir olmayan yaklaşımlar gelir dağılımını bozuyor ve çaresizlik geniş kesimleri sarsıyor, asıl önemlisi bu eğilimleri terse çevirmek için hiçbir şey yapılmıyor ise farklı görünmek sonucu değiştirmiyor. Bir yıl öncesine göre bu gerçek daha iyi anlaşılıyor, güven bunalımı kalıcı olarak aşılamıyor. Çaresizlik büyüdükçe akıl iyiye kullanılamıyor, ekonomik pasta küçülmeye devam ediyor ve istikrarsızlık potansiyeli büyüyor.
Etkili düzenlemelerin hedefi çökmeye aday sorunlu bir sistemi yaşatmak ise orta vadede bir işe yaramayacağı kesindir. Hal böyle olunca bu yönde adımlar atılması veya atılmaması önemsizdir... Zaman ve kaynağı günü kurtarmak adına israf etmenin bedeli ise dün ağırdı ve bundan sonra da öyle olmaya devam edecek. Tarih kendisini tekrarlamaya devam edecek.