Tarifeler, korku endeksi ve küresel değer zinciri
Trump tarifleri açıkladı. Trump’ın radarında özellikle Çin ve AB olsa da, Dünya haritası üzerinde çok sayıda ülke az ya da çok bu yaptırımlardan payını almış oldu.
Bazıları için ise bir fırsat kabul edilebilir. Tarifeler küresel piyasalarda adeta bir kaos yarattı, Çin ABD’ye ek yüzde 34’lük tarife ile misilleme açıkladı. Bu koşullar yüksek riski ile ün kazanmış olan kripto piyasalardan, hisse senetlerine, güvenli liman olan altına kadar neredeyse tüm yatırım araçlarında ışığı kırmızıya çevirdi. ABD tahvillerine talep adeta uçtu.
Korku endeksi pandemi sonrası yeniden zirve tırmanışında...
Korku endeksi olarak da isimlendirilen VIX Volatilite Endeksi ABD piyasalarında yatırımcının piyasa algısını ölçen önemli bir gösterge. Bu endeksin eşik değerinin yüzde 20 olduğunu ve bu seviyenin üzerinde bir artışın kuvvetli bir risk algısına işaret ettiğini not edelim.
Trump tarifelerinin açıklanması ile beraber bu endekste sadece bir gün içinde yaklaşık yüzde 39 düzeyinde bir artış gerçekleşti. Bu seviye, pandemi dönemi sonrası en yüksek volatilite göstergesi olarak kayda geçti. Her ne kadar piyasaların yaşadığı ilk şok sonrasında endekste toparlanma gözlense de, önümüzdeki günlerde özellikle diğer ülkelerin misilleme açıklamaları ile beraber dalgalanmaların devamı kapıda.
Tarifeler enflasyonist mi resesyonist mi?
Enflasyonist etki malum. Bir görüş bunun kısa vadede fiyatlara yansımayacağını ve şirketlerin bu etkiyi kar marjları ile finanse edeceğini savunsa da, bu koşul kar marjı düşük sektörler için imkansız, marjı nispeten yüksek olanlar için de sürdürülebilir değil.
Her ne kadar şirket değerlemede kar rakamları değil ekonomik katma değer göstergelerini ve şirketlerin beklenen serbest nakit akışlarını kullanıyor olsak da, yatırımcı için yine de karlılık kırmızı çizgi. Trump’un ilk döneminde Çin’e yaptırımlarda tarifelerin etkisi gecikmeli olsa da birkaç ay içerisinde piyasaya fiyat artışı olarak yansımıştı. Bu sefer gümrük listesi uzun. Etki büyük!. Dolayısıyla enflasyonist etki kaçınılmaz. İşin resesyon tarafı da bir belirsizlik iklimi oluşturmakta. Michigan Tüketici güven endeksi Aralık ayında 74 puan iken Ocak, Şubat ve Mart aylarında sırasıyla 71.1, 64.7 ve 57 puan olarak açıklanmıştı.
Bir önceki yılın aynı döneminde ise 79.4 olarak gerçekleşmişti. Sanayi üretim cephesinde ise önemli bir gösterge olan PMI endeksinde ise son veri, eşik değer olan 50’nin altında gerçekleşti. Belli ki ABD’de hem üretim hem de tüketim tarafında olası kırılmalar gündemde kalmaya devam edecek. Son açıklanan işgücü rakamları olumluya işaret etse de tarifelerin etkilerini henüz yansıtmadığını hatırlayalım. Tüm bu koşullar resesyon olasılığını masada tutuyor.
Küresel değer zincirinde yapılanma gündemde . . .
Küresel değer zinciri kavramı basitçe bir malın tasarımı, montajı, üretimi ve dağıtımına kadar gerekli olacak süreçlerin birden çok ülkede gerçekleştiği koşuludur ve özellikle 2000’li yılların başlarından bu yana yaşadığımız olağan bir süreçtir. Düşünün ki bir üretimde kullanılan bir parça, ürünün farklı aşamalarında birden çok kez farklı ülke gümrüklerinden geçiyor. Dolayısıyla tarifeler maliyeti görünenden de yukarı taşımış oluyor.
Tarifeler değer zincirinde yeni modellere ihtiyacı ortaya koyuyor. Ticari bloklaşma, coğrafi yakınlık (nearshoring) ve siyasi dostluk (friendshoring) artık Dünya ticaretinde yeni trend. Özetle, yeni küresel değer zincirleri daha çok merkezli ama daha pahalı olacak. Küresel şirketler jeopolitik olarak güvenli ve esnek tedarik zincirleri kurmaya çalışacak.
Türkiye için bir fırsat olur mu?
ABD Türkiye’ye uygulayacağı tarifeyi yüzde 10 ile sınırlı tuttu. Zaten bize karşı ticaret açığı vermiyorlar. ABD-Türkiye ticaret ilişkileri için risk öngörüsü daha sınırlı. Peki Türkiye bir fırsat yakalar mı? Avrupa’ya olan coğrafi yakınlığı nedenli Çin’e alternatif tedarikçi olabiliriz. Otomotiv yan sanayi, tekstil, beyaz eşya gibi sektörlerlerde üretim gücümüz var. Lazım olan daha ileri teknoloji, ölçek artışı için finansa erişim ve siyasi güven.