Taraf olanlar gerçekçi olamaz!
Geçtiğimiz hafta içinde piyasaların beklediği 2010 yılı Para Programı ile Borçlanma Programı, ilgili kurumlar tarafından açıklandı. Bu veriler ekonomi cephesinde her kurumun kendi eylem programını netleştirmesi açısından önemliydi. Orta Vadeli Plan'da benimsenen ekonomik büyüklükler ve hedeflere koşut bir şekilde hazırlanacağı öncelikle beklentileri yönlendirmek ve belirsizlik algılamasını azaltmak amacının ön plana çıkacağı da biliniyordu. IMF'siz bir senaryoya göre hazırlanmışlardı. Fakat evdeki hesabın çarşıya uymaması durumunda ne olacağı konusunda hiçbir şey söylemiyorlardı ve bu durum büyük ölçüde görmezden geliniyordu. 2006 yılı ve sonrasına baktığınızda hangi ekonomik büyüklükler hedeflenmiş ve buna uygun olarak açıklanan programlar açıklanmış diye bakıp gerçekleşmeler ile mukayese etmeye kalktığınızda gerçekleri görmeye başlar, görünmez varsayımların önemini kavramak zorunda kalırsınız. Asıl önemlisi program hedefleri ile gerçekleşmeler arasındaki farkın giderek büyüdüğünü, sapma arttıkça kendi iş kolunuzdaki olumsuz sürprizlerin de buna paralel olarak çeşitlenerek arttığını farkedersiniz.
Örneğin döviz kurunda ciddi bir dalgalanma yaşanması tüm hesapları bozar; bu durum ekonomiyi daraltırken, bazı sektörleri olumlu, bazılarını da çok olumsuz etkileyebilir. Küresel düzeydeki belirsizlik artışı ise benzeri durumların yaşanması olasılığını çok yüksek düzeyde tutuyor ve hatırı sayılır boyutta risk taşıyanların uykularını kaçırmaya devam ediyor. Söz konusu etkili ve yetkili kesimler kolay çözümü kalıcı olmasa da çok seviyor ve kendisinden başkasını düşünemiyor. Bu nedenle IMF'siz bir yaşam düşünemiyor veya bir gün AB üyesi olmak ve Euro kullanarak kur riskinden kolayca kurtulmanın hayalini kuruyor. Zaman içinde uykusuzluk nedeniyle gerçeklerle hayali birbirine karıştırabiliyor. Zira içine girdiği akıntı tarafından sürüklenip yönlendirildiğini anlayamıyor. Geçmişte yaşadığı için geleceği göremediğini farketmiyor... Onlar hep güce, güçlüye yakın olmak, bu sayede güçlenmek ve durumunu korumak istiyor. Üst katlardaki rüzgarlarla aşağıdan gelenlerin farklı olabileceğini ve bunun çok büyük bir risk olduğunu anlayamıyor, başka ekonomilerde yaşanan ibret derslerinden de faydalanmanın yolunu bulamıyor, korkuları ve zaafları nedeniyle körleştiğini kabullenemiyor. Ancak yetkililer tarafından açıklanan ve çıkarlarını destekleyen para ve borçlanma programlarını çok seviyor, neden IMF'siz olunduğunu ise kavramakta çok zorlanmıyor...
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız duruşu sergileyenlere aşağıdan gelen rüzgarların hâlâ yukarıdan gelenlerle çelişiyor ise çok önemli olduğunu, kolay çözümün mümkün olmadığını anlatamazsınız. Veya onlar da hoşuna gitmediği için kuballenemez. Güçlü olmak güce yakın olmaktan vazgeçemez, bu çizgide yürüdüğü sürece korkuları ile yüzleşmek zorunda kalacağını düşünmek bile istemez!.. Anlatsanız bile senin istediğin gibi Türk Lirası'ndan vazgeçmiş ve Euro kullanmaya başlamış olsa bile son bir yılı bu kadar kolay atlatabilir miydik? Enflasyon olmazdı ama ekonomik daralma çok daha yıkıcı olurdu, zira Avrupa Merkez Bankası'nın bize özel bir destek vermesi mümkün olmazdı!..
Belki dinler yorum yapmaz ama kolay çözüm olmadığı gerçeğini kabullenemez ve hayallerinden vazgeçemez. Ne kadar amatör olduğunu anlayamaz, gücünü koruyabildiği sürece anladığında ise zaten her şey olacağına varmış demektir...
Ne diyelim; yukarıdaki rüzgarlarla aşağıdan gelenler uyuşmuyor, çelişki büyüyor. Aradakilerin korkusu ise tehlikenin büyümesini önleyemiyor. Yukarıdaki rüzgarlara göre hazırlanmış Para ve Borçlanma Programı'nın anlamı ve etkisi de buna göre şekilleniyor, gerçekleşmelerle evdeki hesap arasındaki farklar büyümeye devam ediyor... Aşağıdan gelen rüzgarları görmezden gelmenin yarattığı tehlike büyümeyi sürdürüyor; onu yönlendirmek giderek imkansızlaşıyor... Tüm olasılıkları dikkate alamayanların da yanlış hesap yaparak kaybetmesini olağan saymak gerekiyor...