Tamamlanmış insan
Stefan Zweig'in Balzac, Dickens ve Dostoyeveski biyografilerini Nafer Ermiş'in çevirisi ile Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları ülkemiz insanına sundu.
Uzun bir yolculuğa çıkarken yanıma aldığım bu olağanüstü çalışmayı sindirerek, bir sözcüğünü anlamadan ikincisine geçmeden okumaya çalıştım.
Zweig'in analitik yeteneği, sözcükleri kullanma ustalığı, kavram geliştirme yaratıcılığı son çözümlemede anlatım gücüne vuruldum.
"Tamamlanmış insan aynı zamanda sınırları kapanmış insandır" diyor ünlü yazar.
Bizim şu küçük yaşamlarımıza bakıyorum:Yaptıklarımızı ne kadar kolay abartıyoruz…
Ülkenin örgütsüzlüğünden, piyasanın yarattığı boşluklardan ne kadar yararlandığımızı hiç sorgulamadan, kerameti kendimizde saymayı bir marifet sayabiliyoruz.
Yaptığımız işin, önce kendi dünyamızda analizini yapma alışkanlığımız hiç yok gibi…
Aklımıza usta tanımlamasını getirmek istemiyoruz:"Usta bütün bildiklerini sabahtan akşama çırak ve kalfalarına anlatabilen, ertesi gün anlatabilecek yeni bilgiler bulabilen insandır…"
Ustalık, kinin insan yüreğine yük, kafasına gölge olduğunu bilen; her ikisinin tuzağına düşmeden, tutsağı olmadan yaşayabilmektir.
Ustalık, kendine ayna tutabilme ve "…işaret parmağı ile komşuyu suçlarken, üç parmağımızın kendimize dönük olduğunu" unutmamaktır.
Ustalık, kimliğimizi oluşturan kendimizi başkalarından farklı gördüğümüz değenlerin tutsağı olma yerine, başkalarının bizi nasıl gördüğünü açıklayan kişiliğimiz üzerinde ilişki kurabilme işidir.
Yetmezliği fark etmek
Ustalık, herkesin bildiği,yapabildiğini yapmak değil; gelişmeleri önceden kestirerek, fırsatları en çoğa, tehlikeleri en aza indirebilmedir.
Ustalık, insanın yetersizliğini, sınırlı olduğunu, yapabildiklerinden çok daha fazlasını yapamadığını fark etmektir.
Ustalık, çıplak gücümüzle yapamadığımızı, aklımızı kullanarak bulduğumuz araç-gereç ve metotlarla yapabilmenin adı olan "teknolojiyi" etkin kullanabilme işidir.
Asıl ustalık, eksikliğimizin bitmeyeceğini; doğuştan sonra sonsuz yolculuğa çıkana kadar kendimize sürekli yatırım yapmanın gereğini kavramaktır.
İnsanın kendini "tamamlanmış" sayması, yaşarken ölümün göstergesidir…
Ne hayatın sonsuza doğru açılımı duruyor, ne de öğrenme ihtiyacı bir yerde son buluyor… Her ikisi de giderek genişleyen evrene paralel olarak genişliyor; büyüyor ve kendini yeniden üretiyor.
Her şeyin kendini yeniden ürettiği evrene "uyumun" ilk adımı sürekli kendimizi sorgulamadır… İkinci adımı meraklarımızı diri tutarak, olup bitenleri "öğrenme", öğrendiklerimizi "anlamaya" taşımadır…Üçüncü adımı da, her sabah öğrenecek yeni şeylerin karşımızda durduğunun "farkında" olma…
İnsan yaratmak için vardır
İsterseniz yaşamın kesintisiz akışını "…insan hayata çalışmak için değil, yaratmak için gelir" diye tanımlayalım…O zaman kendini tamamlamış insanın olamayacağını kavrar; maddi ve manevi dünyamıza her gün yeni bir tuğla koymanın sorumluluğunu daha iyi kavrarız…
Unutmayalım ki "tamamlanmamış insan" hayatın gerçeğidir…