Tam da ekonomiye duyulan güven artarken…
Büyümeye ilişkin son zamanlarda olumlu veriler geliyor. İlk çeyreğin büyüme oranı beklenenin üzerinde gerçekleşti. Tek olumsuz unsur özel sektör yatırımlarındaki düşüşün sürmesiydi. Üstelik düşüş oranı oldukça yüksekti. Dün haziran ayına ait kapasite kullanım oranı (KKO) ve reel kesim güven endeksi (RGE) verileri açıklandı.
Bu yılın başından itibaren bir yıl önceki KKO ile bu yılki arasındaki fark giderek azalıyordu. Bu olumlu eğilim mayıs ayında iyice belirginleşti ve KKO Şubat 2012’den bu yana bir yıl öncesinin aynı ayına kıyasla ilk defa arttı. Artış haziran ayında da sürdü. Dolayısıyla, ikinci çeyrekte sanayi üretimindeki toparlanmanın kuvvetli olma ihtimali yükseldi.
Bu toparlanmaya özel sektör yatırımlarının ne ölçüde eşlik ettiği mayıs ayında yayınlanan veriler ışığında belirsizdi. Zira özel yatırım harcamalarının öncü göstergelerinden biri olan RGE’den karmaşık sinyaller geliyordu. Bir yıl öncesinin aynı dönemine kıyasla RGE Ekim 2011’den başlayarak on bir ay boyunca hep daha düşük bir değer almıştı. Ekim 2012’den itibaren dalgalı bir seyir izledi; bir azaldı, bir arttı. Mart ve nisan aylarında düşmüştü. Bu durum mayıs ayında da sürdü. Dün açıklanan haziran ayı verisi ise belirgin bir artış gerçekleştiğini gösterdi güvende. Bu da olumlu bir gelişme.
Ancak sorun şu ki hem Gezi Parkı direnişi çerçevesindeki hem de ABD Merkez Bankası’nın (FED) politika değişikliğine ilişkin gelişmelerin güvendeki bu artışın kalıcı olmamasına yol açma olasılıkları var. Üstelik az da değil bu olasılık. Gezi’ye ilişkin son yazımda para politikasına etkisi açısından bir değerlendirme yapmıştım. FED politikası üzerinde 22 Mayıs tarihli yazımda durmuştum. FED’e ilişkin bir bazı noktaları tekrar vurgulamamda yarar var.
Önce şu noktayı akılda tutarak hemen paniklememek gerekiyor: FED’in bu tür politika değişiklikleri geçmişte de oldu: Mesela 2004’te ve 2006’da. Olumsuz etkilendik ama ayakta kaldık. İkinci olarak, bugün ne ölçüde kırılgan olduğumuza odaklanmak ve o kırılganlıkları azaltmaya çalışmak gerekiyor.
Maliye politikamız disiplinli ve bankacılık sektörümüz sağlam. Kredi notumuz düne kıyasla daha yüksek. Buna karşılık, cari işlemler açığımız milli gelirin yüzde 6,1’i; 2004’ün oldukça üzerinde, 2006 düzeyinde. Ancak 2004 ve 2006’daki cari açık, ekonomimiz çok yüksek bir düzeyde büyürken ortaya çıkmıştı. Bugün ise düşük büyüme oranına rağmen yüksek cari açık var ve finansmanı önemli ölçüde kısa vadeli. 2004’te havanın normale dönmesinin önemli nedenlerinden biri Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecine ilişkin son derece olumlu gelişmelerdi. 2006’da böyle olumlu bir unsur yoktu ama AB çapası hala güçlüydü. Bugün ise toplumda kutuplaşmanın arttığı bir dönemdeyiz. Üstelik bir de Suriye sorunu var. Dolayısıyla, salt içeriye bakınca ‘bugün’ daha kırılganız.
Şu anda ABD’de para tabanı Mart 2004’e göre 4.3, 2007 sonuna kıyasla ise 3.8 kat daha fazla. İşte geri çekilecek olan fazlalık bu. Elbette kademeli olacak bu işlem ama çekilecek miktarın yüksekliği çarpıcı. Hepsinin çekilmeyeceğini düşünsek bile rakam müthiş. Zira bizim gibi ülkelere gelen kısa vadeli paranın temel nedeni bu ilk unsur. Bizlerden önemli miktarda para çıkışı olacağı anlamına geliyor tüm bunlar.
Sonuç: Şu anda hem daha kırılganız hem de dışsal şok daha güçlü. Yine paniklemeden, son gelişmelerin işsizlik artışına ve milli gelir düşüşüne yol açmamasına çalışmalıyız. Bunun yolu ekonomiye duyulan güvenin düşmesini önlemekten geçiyor. Kutuplaşmayı mutlaka asgariye indirmeliyiz, özgürlüklerin önündeki engelleri kaldırmalıyız ve Suriye politikamızı gözden geçirmeliyiz.