Talim ve terbiye
Geçen hafta kurum ihtiyaçlarının karşılanmasının popüler yöntemlerinden birinin İngilizce ‘training’ programları olduğundan; bizde eğitim diye anılan bu yöntemin aslında talim-terbiye olarak algılanması gerektiğinden ve bunun İngilizce ‘education’ kelimesinin karşıtı olan ve bizde yine eğitim olarak anılan yöntemden ayrıştırılması gerektiğinden bahsetmiştim. Bilmem bilir misiniz Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı bir Talim Terbiye Kurulu vardır. Kasıtları bu ayırıma dikkat çekmek olmasa bile onlar ‘eğitim-öğretim’ diye iki kelimeyle işlerini tanımlıyorlar. İsterseniz daha kısa oldukları için training kelimesini eğitim education kelimesini de öğrenim olarak çevirelim. Şimdi HK’lar tarafından en fazla suiistimal edilen eğitim programlarına bir bakalım.
Türkiye’de ve her yerde üniversitelerin eğitim fakülteleri vardır. Her ne kadar onlar da bu konuda çok titiz değillerse de eğitimin amaçlarını söz gelimi Bloom’un taksonomisini iyi bilirler. Onlar bilirler de bu işten para kazananlar, bu işi iş edinenler, katılımcılar ya bilmezler ya da umursamazlar. Bu yaşta bir cümlede ifade edilebilecek bir basit fikirden üç yüz sayfa kitap yazan ve adı guruya çıkan (Drucker’a göre şarlatan) kişilere binlerce dolar ödenerek düzenlenen ‘eğitim!!’ programları ilanlarını görünce hâlâ yüreğime inmemişse bunun nedeni aldığım tansiyon ve aspirin haplarıdır.
Eğitim davranış değişikliği yaratmak için verilir. İşletmecilik eğitimi işletmecinin işindeki davranışlarını değiştirmek için verilir. İşletmecinin işindeki davranışlarını değiştirmek arzusu ise dostlar alışverişte görsün diye yapılmaz. İşletmecinin yanlış, verimsiz, vs. davranışları sonucu ortaya çıkan sorunlar çözülsün diye yapılır. İşletme eğitimi verdiğini iddia eden kişiler işin ne olduğunu, şimdi hangi şekilde yapıldığını, öyle yapıldığı için neyin aksadığını, nasıl yapılırsa aksamayacağını açıklamak ve işletmecinin arzulanan davranışa geçmesi için gereken bilgi, tutum ve becerilerden hangi veya hangilerini anlatacaklarını ortaya koymak zorundadırlar. Bu bilgi, tutum ve becerileri nasıl kazandıracaklar o en son planlanacak şeydir.
Öğretim programları ise konuda ‘aydınlar’ eski deyimiyle ‘münevver’ insanlar yetiştirmek için verilir. Bu kişiler statükoyu bilen, onu beğenmeyen, beğenmemekle kalmayıp onu daha iyiye götürmek arzusunda olan ve bu konuda bir şeyler yapabilecek bilgiyle mücehhez kişilerdir. Yani araştırmacı ve soruşturmacı kişilerdir. En önemli öğretim-öğrenim kurumları olan üniversitelerin asli görevleri bu tür kadrolar yetiştirmektir. Üniversiteleri eğitim (training) kurumlarına çeviren zihniyetle eğitim kurumlarını öğrenim (education) kurumlarına çeviren zihniyet aynıdır. Bu yanlışı önce eğitim ve öğrenim kurumlarına, etkinliklerine vakit ve para ayıran katılımcılar düzeltmelidirler. Şirketlerimizin eğitim müdürlükleri, insan kaynakları yöneticileri, vs. bu tür programlara bütçe akıtmadan önce titizlik yapmazlar, bu tür programlara katılanlar bu konuda hassasiyet göstermezler, eğitim verdiklerini iddia eden kişi ve kurumlar ‘profesyonel’ ciddiyet sahibi olmazlarsa biz ve siz daha, tabiri amiyane ile, çok tıraş dinleriz. En azından patronlar işletmelerinin sorunlarını çözmek, işletmeyi daha rekabetçi kılmak istiyorlarsa önce bir sorsunlar önerilen ve eğitim adı verilen programlar katılımcıların hangi davranışlarını neden değiştirmek amacındalar.
Sağlıcakla kalın.