Taksitli kredi kartlarının iktisadi yüzü

Hikmet KURNAZ
Hikmet KURNAZ [email protected]

Şimdilerde de yaşanan enflasyonun sebebiymiş gibi kredi kartları özellikle taksitli kart harcamaları üzerinden kredi sıklaştırılması, taksitli kredi kartlarına sınırlama gibi tartışmalar hangi saikle olduğu belli olmayan şekilde ekonominin gündemine getirildi.

AK Parti iktidarı ekonomi yönetiminin geçmişten bu yana para politikasında sadece kredi araçlarını kullanması tesadüf değildir. Geçmişte Kredi Garanti Fonu üzerinden seçici olmaktan ve KOBİ’lerin yapılarından uzak kredi genişletilmesinin banka bilançoları üzerine etkilerinin sonuçlarını şimdilerde başka biçimde yaşıyoruz.

Bankalarda problemli kredilerin özellikle kamu bankalarındakilerin bilançolarındaki izdüşümlerini göremiyoruz. Enflasyonun altındaki oranlarla tasarrufun doğasına aykırı şekilde mevduat toplamayı sürdürdükleri halde kredi maliyetlerinin açık ara yukarılarda olmasında batık kredilerin payı bilinmezliğini koruyor.

Şimdilerde de yaşanan enflasyonun sebebiymiş gibi kredi kartları özellikle taksitli kart harcamaları üzerinden kredi sıklaştırılması, taksitli kredi kartlarına sınırlama gibi tartışmalar hangi saikle olduğu belli olmayan şekilde ekonominin gündemine getirildi.

Kanıtlanmamış ilişki…

 Amprik (deneysel) olarak kredilerle büyüme arasında olduğu kadar kredi ile enflasyon arasında aynı yönlü kuvvetli bir ilişki olduğu iktisadın genel yasaları bağlamında kanıtlanmış değildir. Kredi genişlemesinin enflasyona yol açtığı ülke ekonomileri olduğu gibi, arzı tetiklemek yönüyle fiyat düşüşlerinin de görüldüğü ekonomiler de vardır.Dolayısıyla kredi genişlemesi ya da daralmasının her zaman enflasyon üzerinde pozitif ya da negatif etki doğurduğu söylenemez.

Kredi hacmi mi, faiz oranı mı?

Kimi tüketici kredilerinin örneğin faiz oranlarına bağlı olarak konut kredilerindeki bir genişleme beraberinde talep baskısıyla arz yetersizliği olduğu durumlarda konut fiyatlarını da yukarıya itebilmektedir. Ancak her kredi için geçerli değildir. Fiyatlar genel seviyesini etkileyen unsur daha ziyade kredi hacminden çok kredi faiz oranlarıdır.

İlk önerimi 1995 yılında yapmıştım…

 Nitekim geçmişte 1995 yılının ortalarında Yeni Yüzyıl Gazetesi’ndeki “Tüketici kredilerinde faizleri düşüren bir seçenek” başlıklı yazımda özetle “ Türkiye’de uzun süredir yüksek faizle toplanan mevduatı ekonomiye aktarılmasında bankaların imdadına dünya bankacılığında bilinen tüketici kredilerinin yetiştiğini ve bu kredilerin sadece bankaların para satma sorunlarını çözmediğini, ekonominin arz dinamiklerini de harekete geçirdiğini, fakat tüketici kredilerinde %35’e varan hacim aynı zamanda kamunun süren borçlanma ihtiyacı ile birleşince faiz oranlarının düşürülmesinin önünde en büyük engel olarak durduğunu “ belirtmiştim.

Devamında Türkiye gibi enflasyonun yüksekliğinde ve kişi başına gelirin düşük olduğu ülkelerde reel ekonomi ancak kredili vadeli taksitli satışlarla işleyen bir piyasa olduğu gerçeğinden hareketle nakit ihtiyacını, ekonominin likiditesini ve tüketici kredilerinin faiz yükünü azaltacak şekilde dünya bankacılığında olmayan gayri nakdi kredi mahiyetinde taksitli kredi kartları modeli tarafımdan ilk defa önerilmişti.

Kredi kartında amaç neydi?

 Amaç bir yandan kredi kartlarıyla yapılan harcamaların ödenmeyen kısmının ağır faiz yükü altında bir nevi tüketici kredilerine dönüşmesini engellemek bir yandan da halkın gelir seviyesine bağlı olarak taksitli alışveriş aracılığıyla ekonominin canlı tutulmasıydı. Ayrıca kredi kartlarıyla yapılan harcamaların vadesinde ödenmeyen kısmın yüksek faiz ile bir nevi tüketici kredisine dönmesinin de bu surette ertelenmesi amaçlanmıştı.

Her kredi türü iktisadi ve ticari hayatın içinde bulunduğu koşulların ihtiyacından doğmuştur. Nasıl ki konut kredileri Sovyet Rusya’sının sosyal konut projelerine karşı kapitalist sistemin bir alternatif arayışından doğmuşsa, kredi kartı da 1950’li yıllarda ABD’de çekle ödeme sisteminin bankaların faaliyet gösterdiği bölgelerle sınırlı olması dolayısıyla doğmuştur.

Cüzdanda her zaman yeterli nakit bulundurmaya bir alternatif olmak üzere “şimdi ye, imzanla öde” söylemiyle Frank McNamara adlı bir avukat tarafından Diners Club Credit Card adıyla piyasaya çıkarılmıştır. Çok geçmeden de Singer dikiş makinası firması “şimdi al, sonra öde” kampanyasıyla tüketici kredilerinin hikâyesi başlamıştır.

Nitekim kredi kartları esasen tüketici kredilerinin belli özellikte ve standartta şimdilerdeplastik araçlar ya da akıllı telefonlar vasıtasıyla kullanılan türlerinden biridir. Söz konusu yazımla taksitli alışveriş piyasasının bankaların garantörlüğünde geliştirilmesi önerilirken aynı zamanda hem enflasyonun aşağı çekilmesine bir araç olacağı hem de ekonominin faiz yükünün azaltılacağı öngörülmekteydi.

Nitekim önerim yazıya dökülmeden önce o yıllarda enflasyonla boğuşan Arjantin, İsrail, Şili vb. ülkelerde taksitli kredi kartları ya da benzeri araçlar olup olmadığı bu ülkelerdeki ticari ateşelerimizin yardımlarıyla dünyada bir benzerinin olmadığı da anlaşılmıştı.

Bu durumu geçenlerde Hazine ve Maliye Bakanı da “Dünyada kredi kartına taksit uygulayan tek ülkeyiz” diye doğruladı. Nitekim daha sonradan fikri haklar konusunda davacı olduğum ve “malum nedenlerle” davayı kaybettiğim bir banka tarafından başlarda kredi kartından ayrı olarak 1998 yılının ortalarında taksitli kredi kartları piyasaya sürülmüştü.

Komisyonlara sınır getirilmeli

 Ekonominin bugün içinde bulunduğu gelir dağılımının düne göre çok büyük boyutlarda bozulması bir yana kişi başı gelir seviyesinin daha da aşağılarda seyrettiği yoksulluk ve açlık sınırının enflasyonla at başı gittiği durumlar yanında Türkiye’de kredi kart kullanımının epey yaygın olduğu da göz önüne alındığında, taksitli alışverişe dayanak olan kredi kartlarının taksit limiti ve sınırlarının kaldırılması ve harcama ürün kapsamlarının daha çok ürün için genişletilmesi gerekir. Hatta maliyetleri düşürücü şekilde kamu bankaları başta olmak üzere özel banka komisyonlarına yüzde 1 gibi üst sınır konulmalı. Zira harcama tutarları üzerinden vadesiz mevduata faiz verilmediği gerçeği de hesaba katılmalı.