Takım tezgahlarında artık babayiğit çıkmaz!
Dijitalleşmenin üretimdeki karşılığı Sanayi 4.0 dediğimizde aklımıza gelen ilk sektörlerden biri aslında ‘takım tezgahları’… Çünkü iş artık makinelerin üretim know how’unda… Bu da onları üreten ‘takım tezgahları’nı stratejik ürün yapıyor. Tekstil makineleri de uçak üreten makineler de onlardan çıkıyor. Bu nedenle dijital devrim en çok bu alanda fark yaratıyor. Takım Tezgahları Sanayici ve İşadamları Derneği (TİAD) Başkanı Hakan Aydoğdu, “Türkiye’de takım tezgahlarının üretiminin önemli bir bölümünde babayiğitler çıkarmak artık zor görünüyor. Treni kaçırdık diyebiliriz… Fakat yerli üretim-ithal olduğuna bakmaksızın, üretimi yaratan, rekabeti güçlendiren bu makineleri çoğaltmalıyız. ‘Made in Turkey’ olmasa da ‘Desing in Turkey’ fırsatı da hala var” diyor.
Çok önemli bulduğum bir sektör, üretimin icatlarının da kaynağı… Dijitalleşme, 3B makineler derken bambaşka boyut kazanıyor. Fakat üretim çok büyük yatırım, Ar-Ge, teknoloji ve ekosistem gerektiriyor. Hiç mi şansımız yok? Yoksa başka stratejilere mi bakmak lazım? Bunları Tezmaksan Genel Müdürü ve Takım Tezgahları Sanayici ve İş adamları Derneği (TİAD) Başkanı Hakan Aydoğdu ile konuştuk. Biraz temelden başlarsak Aydoğdu şöyle özetliyor: “Takım tezgahı üretimi dünyada 5 ülkenin tekelinde; Almanya, İtalya, Japonya, ABD ve biraz da Güney Kore ve Tayvan… Takım tezgahlarına makine yapan makineler diyoruz. Ne üretecekseniz onun makinesi takım tezgahları ile üretiliyor. Tekstil makinesini de uçak üretecekseniz o makineyi de takım tezgahlarında üretiyorsunuz.
Bunlar artık yazılımlar ile çalışıyor. Hassas rulmanlar, yine bu makinelerde üretiliyor. Bunlar da çok hassas ileri Ar-Ge ve teknoloji gerektiriyor. Japonya’da makine üreten bir firma düşünün. 1.000-1.500 kişi sadece Ar-Ge’de çalışıyor. Bunlar çok büyük yatırım gerektiriyor. Atı alan Üsküdar’ı geçmiş derler ya… Makinaları aldığımız firma dünya ticaretinde yüzde 50 pazar payına sahip tek başına. İnsanların olmadığı fabrikayı bunlar 30 sene önce tasarlamışlar. Ben bir iş adamıyım takım tezgahı yapacağım… Buna nereden baksan 350-400 milyon dolarlık yatırım yapmam lazım. Kar marjlarımı yüzde 5’in altında alacağım ve her sene elde ettiğim karı harcayacağım. Dolayısıyla hiçbir özel sektör bu işe girişmez. Devletin özel bir desteği, programı olmadan artık bu işi Türkiye’de yapmak zor.”
Hep ithalata bağlıyız
Tabii bu stratejik makinelerde hep ithalata bağlı olmaya devam ediyoruz. Hakan Aydoğdu güzel bir örnekle şöyle diyor: “Bazen Cumhurbaşkanımız otomobil yapacak babayiğit aranıyor diyor. Aslında biz takım tezgahı üretimi yapacak bir ‘babayiğit’ lazım deriz. Çünkü otomobil üretimi deniyor ama onların en hassas en stratejik parçaları takım tezgahlarında üretiliyor. Bunları üretemediğiniz zaman diğer parçaları da üretemiyorsunuz. Maalesef biz hep bu tip parçalarda ithalata bağlıyız. Yerli üretimlerimiz var ancak standart makineleri yapabiliyoruz. Biraz önce bahsettiğim kontrol üniteleri, hassas rulmanlar bunları üretemediğimiz için, bunlar dünyada 3-5 firmanın tekelinde, ithal ağırlıklı kalıyorsunuz. Türkiye’de üretilen makinelerin de işçiliği çıkarın yüzde 80’i yine ithal diyebiliriz. Lego gibi topluyoruz o zaman da bir katma değer katamıyorsunuz. Biz teknoloji yaratamıyoruz bu konuda… O zaman ne yapıyorsunuz zaten dışa bağımlısınız ve en hassas parçalarını ithal ediyorsunuz, bu sefer de uluslararası arenada rekabetçi olamıyorsunuz.”
Babayiğit çıkar mı?
Peki o zaman ne yapacağız? Makina sektöründen de bir ‘babayiğit’ çıkarabilir miyiz? Bunun bize ne faydası olur? TİAD Başkanı Hakan Aydoğdu şöyle diyor: “Türkiye’deki takım tezgahlarının üretimi ve yabancı üreticiler ile rekabet edebilme konusunda sektörü talaşlı imalat ve sac işleme-şekillendirme olarak iki ayrı bölümde ele alarak değerlendirmek gerekiyor. Talaşlı imalat, diğer adıyla CNC takım tezgahları tarafına baktığımızda üretim, coğrafi ve teknik gelişmişlik etkenlerine bağlı olarak Almanya, İsviçre, Japonya, ABD, Çin ve Tayvan’ın tekelinde. Bu sebeple talaşlı imalat makinalarında özellikle kontrol üniteleri nedeniyle yüzde 100 yerlilik imkansız gibi… Bu sebeple, talaşlı imalat makinalarını üreten firmalar ile kolektif çalışmalar yaparak, özellikle günümüzün en önemli unsuru olan bilgi ve bilişimi kullanarak markalaşma çalışması yapmak ve ‘Made in Turkey’ olmasa da ‘Design by Turkey’ etiketini ön plana çıkarmak daha doğru… Sac işleme ve şekillendirme makinalarına baktığımızda ise dünyanın önde gelen ülke ve markalarıyla rekabet edebilir durumdayız. Bu konuda dünyada isim yapmış olan ve 200’ün üzerinde ülkeye ihracat gerçekleştiren yerli firmalarımız ortaya çıktı. Bu alanda da yüzde 100 yerlilikten söz edebilmemiz imkansız. Ama yine de teknolojik katma değerler yaratabiliyorlar. Sac işleme ve şekillendirme makinalarının üretimini yapan firmalarımızı el üstünde tutup, destekleyerek daha da büyümelerini sağlamalıyız. Talaşlı imalat makinelerinde de treni kaçırdık diyebiliriz.”
Tren kaçtıysa ne yapacağız?
Peki bu alanda tren kaçtıysa ne yapacağız? TİAD Başkanı Hakan Aydoğdu şunları söylüyor: “1.3 milyar dolar civarında Türkiye’nin tüketimi var. Bunun yaklaşık 1.1 milyar doları ithal 700 milyon doları yerli üretim ama bunun 480 milyon doları ihracat… Sac işleme makinalarında çok başarıyız, yani ihtiyacımızın fazlasını üretiyoruz ama talaşlama makinalarında ihtiyacımız olanı üretemiyoruz dışa bağlıyız.
Örneğin, Tayvan’da tüm ekosistem buna çalışıyor. Bir ekosistemi oluşturacaksınız, yan sanayi oluşturacaksınız. Artık tek başınıza yapamazsınız. Yaparsınız ama uluslararası anlamda rekabetçi olması çok zor olur. Bugün Tayvan gibi bir alt yapı oluşturmak çok zor. O yüzden bu konuda rekabetçi olamadık ve ithal ağırlıklı bir yola girmiş olduk. Bu da aslında rekabet için farklı bir yol. Eğer kendi üretiminiz size yeterli gelmiyorsa ya da yapamıyorsanız onu da alıp ithal edeceksiniz. Bu da diğer endüstrilerde rekabette geri kalmamak için önemli bir durum aslında… Aldığınız makineleri üretimde kullanıyorsunuz, istihdam yaratıyorsunuz, ürettiklerinizi ihraç ediyorsunuz. Sonuçta bunun gelişmiş ülkelerde ithalatı da teşvik edilir. Kendim yapamıyorum ama endüstrilerin rekabeti için ithal ediyorum. İtalya’da endüstriyi canlandırmak ve rekabet açısından bu yöntemlere yöneliş oldu.”
İtalya ithalatı destekliyor
TİAD Başkanı Hakan Aydoğdu rekabette İtalya örneğini veriyor: “Bütün dünyada endüstri 4.0 ile birlikte, yeniden bir içe yöneliş, üretime dönüş oldu. Bu makineleri üretemiyorsanız ne yapacaksın mecbursun ithal edeceksin. İtalya kendi üretemediği bu tür makinelerde yüzde 250 amortisman imkanı sağladı. Yeter ki makine al ve üretim yap… İtalya’da bu nedenle son bir-iki yıldır üretim konusunda hareketlilik yaşandı. İstihdam hareketlendi… Üretimde aslında coğrafi zorunluluklar artık çok düşüyor. Endüstri 4.0 ile birlikte maliyetler çok düşüyor. Üretim yapmak için artık Çin’e gitmen gerekmiyor. Aslında burada Türkiye’nin bir şansı ortaya çıkıyor. Eskiden Türkiye’nin iş gücü avantajı vardı. İşçilik Türkiye’de ucuzdu. Rekabet edebiliyordu. Türkiye’de artık ucuz işçilik yok. O yüzden Avrupa ve dünya ile rekabette tamamen bizim otomasyona yönelmemiz gerekiyor. Aynı parçayı Türkiye’de üreten bir firmadan İtalyan bir üretici yüzde 30 daha aşağıda fiyat verebiliyor artık. Nasıl verebiliyor? Otomasyonla çalışıyor. Yatırım maliyeti çok yüksek ama uzun vadede getirisi de çok yüksek…”
'Makineleri iyi kullanmalıyız'
TİAD Başkanı Hakan Aydoğdu makine üretimine kadar, süreçlerin dijitalleştirilmesinde de kat edilecek çok yol olduğunu söylüyor. Aydoğdu şöyle diyor: “Türkiye’nin koca koca firmaları var. Üretim yapıyorsunuz, üretimde ne kadar fireniz var, hassas parçalar üretmeniz lazım ki Avrupa’ya müracaat edebilesiniz. Bunların hepsi Excel’de tutuluyor ben öyle söyleyeyim. Yani Sanayi 4.0’ın çok çok başındayız. Yine bakıyoruz makinelerin bakımlarında çok gerideyiz. Oysa iyi bir bakımla üretim verimliliği yüzde 3-5 artırılabiliyor. Bu da nitelikli, eğitimli çalışan sayısının artırılmasını gerekli kılıyor.
Yani makineye gelene kadar yapacak çok işler var. Bunları öncelikle yapmamız gerekiyor. Bunları yazılımlarla kendileri yapabilirler makineleri birbirleriyle konuşturacaklar, insanlardan bağımsız olarak anlık raporlar çıkaracak, yani gün sonu değil anlık raporlar. Dijitalleştiğiniz zaman yüzde 25 daha verimli hale geliyorsunuz. Yüzde 25 verimlilik demek korkunç bir şey... Yani makineye gelene kadar da dijitalleşme yolunda almamız gereken yollar var.”