Takım ruhu

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ [email protected]

Bizde bir örgütün başarıya ulaşması için gereklidir denilen bir şeydir takım ruhu. Değişik kelimelerle ifade edilir. Ülkü birliği, beraberlik, yekvücut olmak falan. Bu dünyanın başka tarafl arında da böyledir. Gerek akademik, gerek popüler yazında ve konuşmalarda ve gerekse geyik muhabbetlerinde takım ruhunun örgütün başarısı için ne kadar önemli olduğu vurgulanır. Buna rağmen bu kavramın ne olduğu, faydasının tanımı ve eğer denildiği kadarıyla faydalıysa nasıl sağlanacağı pek de iyi anlaşılmış değildir. Bu konuya bir süre değineceğim. Bundan seneler önce çalıştığım uluslararası örgütteki Kanadalı bölüm başkanının hem elemanlarla, yani bizle, hem de üst yönetimle arası açıldı. Yukarıda Allah var adam pek bir huysuzdu. Huysuzluğu zaman zaman terbiyesizlik sınırlarını da aşıyordu. Lafı uzatmayayım direktör bölümü topladı. Başkanın direktörle arası zaten başından beri limoniydi. Nedeni de eskiden başkan başkandı şimdiki direktör de danışmandı. Yeni patron danışmanı direktör yaptı. Bak sen şu işe! Adamın şansı ters gidince ağustosta suya girse balta kesmez buz olur. 

Bu güya bölümün çalışmalarının değerlendirileceği bir toplantı olacaktı. Dolayısıyla başkan bir hafta öncesinden bölümü topladı ve direktöre bölümün çalışmalarını anlatan takdimler hazırlamamızı istedi. Bölümdeki herkes harıl harıl sunumlar hazırladı. İki saatlik falan bir sunumlar dizisi direktöre bölümümüzün ne kadar başarılı çalışmalar yaptığını anlatacaktı. Başkana gittim dedim ki “Bu toplantıya bir kısa takdim yeter. Amaç değerlendirme falan gibi gözükmüyor. Boşuna bize eziyet etme.” Şimdi soracaksınız “Niye adamı uyardın? Muhbir misin? Başkana yağ mı yakıyordun? Yoksa adamı seviyor muydun?” Hiçbiri. Direktör adamı azledecek. Cephane arıyor. Azlet kardeşim. Niye uzatıyorsun? Bizi alet ediyorsun? Oldum bittim böyle entrika işlere sinir olurum. Yetkin var. Her şey gözünün önünde. Şifahi, yazılı şikayetler de önünde. Çağır adamı “Seninle çalışmak istemiyorum” de. Bak Sayın Cavcav nasıl yapıyor? Eğer merak ediyorsanız, ki etmiyorsanız yazıyı dikkatli okumuyorsunuz demektir, bunun aynını direktöre de söyledim. Çünkü direktör arkadaşımdı. İkimiz de danışmandık. Neyse toplantı yapıldı. Herkes kalktı şapkadan nasıl tavşan çıkarıyoruz anlattı. Bu Power Point denilen yazılımı icat eden kimse yatacak yeri yok. Eskiden en teknolojik insan bile asetata ya çizerdi ya da sayfa sayfa slayt basardı. Dolayısıyla öyle slaytlar kalabalığı olmazdı. Kimin o kadar vakti var? Power Point çıktı; millet çalakalem çiziktiriyor. Elemanlarıma ve öğrencilerime senelerce “İlle de göstermek gereken şeyi gösterin. Ekrana bakmak istesem sinemaya giderim” diye diye dilimde tüy bitti. Direktör dinledi veya dinler gibi yaptı. Tabii kimse başkan kanlı katil, cani vampir ve at hırsızıdır demedi. Yani direktöre cephane sunmadı. Direktör zaten kararını vermiş. Başkanın ipini çekecek. Toplantı bitti gibiydi direktör “Hepinize bir sorum var. Siz bir takım mısınız? Teker teker cevaplayın” dedi. İlk söz alan arkadaş “Hayır” dedi. Ondan sonra söz alanlar da ona benzer şeyler söylediler. Direktör sevindi. Bölümünde takım ruhunu yerleştiremeyen başkanın suyu ısınmıştı. Herhalde merak ediyorsunuz ben ne dedim diye. Direktöre “Ben soruyu anlamadım” dedim. Aslında anlamasına anladım da beğenmedim. Eğer “Aynı amaç için çalışıyor musunuz?” diye soruyorsa bunu sormadan önce başkana “Bu bölümün hedefi nedir?” diye sorarsın. Yoksa veya bilmiyorsa kabahat senin. Varsa elemanlara “Bu size anlatıldı mı? Paylaşıyor musunuz?” falan diye sorarsın. Sonra oturur başkanla tartışırsın. Yok eğer amaçlar değil de birlikte kardeş kardeş çalışıp çalışmadığımızı merak ediyorsan o da açıklamaya muhtaç. Hepimiz profesyonel insanlarız. Birbirini seven sevmeyen işimize bakıyoruz. Siz beraber çalıştığınız herkesle kardeş kardeş mi çalışırsınız? Bir spor takımında yer alanlar birbirlerini çok mu seviyorlar? Gerek midir? Bir senfoni orkestrasında birinci kemanla ikinci aşk mı yaşıyorlar? Birbirlerini sevmezlerse ortaya senfoni değil de kakafoni mi çıkacak? diye ukalalık ettim. Direktör dahil herkes suratıma “Ne olacak akademisyen işte. Lafı dolandırıyor” dercesine baktı. Velhasıl-ı kelam başkan kovuldu. Gerekçe ‘takım ruhu’ yaratamamak!!! Abartmıyorum aynen böyle oldu. 

Takım ruhu yüzünden adam makamından oldu ama hâlâ kimse bu takım ruhunun ne olduğu konusunda bir fikir sahibi değildi. Yıllar sonra milli takımımızın bir oyuncusunun maçtan sonra rakibimizin mabadına salladığı tekmeyi takım ruhunun fazla kaçtığı yönünde açıklayan bazı yazarlar da pek fikir sahibi değillerdi. 

Takım ruhu denilen kavram da işletmecilikte bir sürü diğer kavram gibi bir sürü başka şeyi ifade etmek için işinize geldiği gibi kullanılabilecek bir kavram. Kavramın bir sürü eşanlamlı ifadesi var. İngilizce’de on beş kadar. Türkçe’de yerine göre bağlılık, arkadaşlık, işbirliği, dayanışma, destek, birliktelik vesaire. Seç seç kullan. 

Şimdi adını hatırlamadığım bir düşünür takım ruhunun “Bireylerin takım hedefl erini kişisel hedefl erinin önüne koyduğu örgüt kültürü” olarak tanımlamıştı. Bu tanım kabul görmüş olacak ki kavramın genel olarak algılanması da bu yönde. Zurnanın zırt dediği yer de burası. Tanım tanım olarak iyi ama bir sorun var. Böyle bir şey olası değil. Devam edeceğiz. 

Sağlıcakla kalın.

123123213213.jpg

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019