Tahterevalliye Dikkat
Sohbetimize yine iyi haberlerle başlayalım istedim.
İbrahim Çolak, ihracatla ilgisi yok amma Dünya Şampiyonu gencimiz.
Hem de Türkiye’nin şimdiye kadar gelemediği bir yerde, jimnastikte halka aletinde en yüksek yere geldi ve olimpiyatlara katılmaya hak kazandı.
Buse Naz Sürmeli bir diğer altın madalyalı sporcumuz. Dünya kadınlar boks şampiyonasında milli marşımızı çaldıran genç kızımız.
Başarılı tüm sporcularımızla gurur duyuyor ve ihracatçı gençlerimizin de dünyada adlarını duyurmalarını diliyoruz…
Başlığımızda “ Tahterevalliye Dikkat “ demiştik zira döviz kurları yukarı doğru kıpırdanmaya başladı.
İhracatçılarımızın en çok sıkıntı çektikleri zamanlar, döviz kurlarının aşağı yukarı hareketliliklerinin sert ve hızlı olduğu zamanlardır. Çünkü teklif hazırlarken, teklifin en önemli unsuru olan fiyatı nasıl belirleyeceğiz diye dövünür dururlar.
Uzun bir süre önce içerisinden geçtiğimiz sert yükselişler sonrası epeyce bir zaman pek rahatsız edici kımıldamalar olmamıştı. Son günlerdeki kımıldamalar da Türkiye’nin haklı ve gerekli harekâtı sonucu olsa da hesapları şaşırtacak olan bir unsur olarak önümüzde duruyor.
Hatırlayacaksınız, dövizlerin sert yükselişleri sonrasında, yurtdışındaki birçok alıcı fiyatlarımızda indirim yapılması konusunda üzerimizde baskılar kurmuşlardı. Maliyetlerimizin büyük bir çoğunluğunun Türk Lirası olması halinde, bu isteğe karşı çıkmak pek kolay olmayacaktı. Ancak, gerçek olan şu ki ihraç ürünlerimizin maliyet yapısında yabancı para ile yapılan alımlar oldukça önemli ve hatta can alıcı oranda yer tutuyor. Tedarikçilerimizin Türk şirketleri olması ve bizim girdilerimizi yurt içinden satın alıyor olmamız da bir şeyi değiştirmiyor. Ya bizim tedarikçilerimiz o girdileri ithal ederek bize satıyor ya da kendi girdilerini ithal ederek yurt içinde üretim yaparak bizlere kendi ürünlerini satıyorlar. Netice itibariyle de ihraç ürünlerimiz kuyruğu, döviz kurlarından kurtaramıyor.
Eskiler “ Malumu ifşa etmek “ derlerdi.
Günümüz dilinde “ Bilineni açıklamak “ desek de söylemeden geçemeyeceğim.
Bu sorunun çözümü “ İyi bir sözleşme yapma “ yolundan geçer.
Girdilerimizin çoğunluğu dövize bağlı. Hele bir de farklı yabancı paralarla alım satım yapıyorsak işte o zaman “ Yandı gülüm keten helva…”
Çünkü hem Türk Lirasının yabancı paralar karşısındaki değerinin oynamasından ve hem de yabancı paraların çapraz kurlarındaki değişmelerden etkileneceğiz. Böylesi durumlarla karşı karşıya geldiğimizde kendimizi güvenilir alanlarda bulabilmenin tek ve zorunlu yolu, işe başlarken “ İyi bir sözleşme yapmaktır.“
Özellikle, batılı alıcılarla çalışan firmalarımızın bu konuda sıkıntı çekeceğini pek düşünmüyorum. Uzun yıllar önce bile karşılıklı hak ve sorumlulukları dengeli bir şekilde belirleyen sözleşmeler yapabildiğimiz için bugünkü ticaret ortamında daha da rahat olacaktır derim.
Sözleşmelerin diğer kısımlarını bir kenara bırakarak bu tür güvenceleri nasıl sağlayacağımıza eğilirsek, birkaç tavsiyemiz olacak.
Fiyat vermekten vazgeçin, teklif verin.
Zaten içinde fiyat olmayan teklif çalışmaz amma teklifin diğer unsurları sigortanız olabilir.
Bazılarımız pek sevmese de maliyetimizin dövize bağlı oranını belirleyelim.
Sözleşme tarihindeki yabancı para ve Türk Lirası kurlarını da belirleyelim.
Eğer ithalatımızda ve ihracatımızda farklı paralarla alım satım yapıyorsak, bu paraların birbirlerine olan kurlarını, başka bir deyişle çapraz kurları belirleyelim.
Ayrıca TL/yabancı para ve çapraz kurlardaki değişimlerin maliyetlerimizi sert etkileyebileceği seviyeleri belirleyelim.
Sonra da sözleşmemize özel bir madde ekleyip, bu değişimlerin etkilerinden zarar görmeyeceğimiz seviyeleri belirleyerek, fiyat arttırımı isteyebileceğimiz veya fiyat indirimi verebileceğimiz oranları sözleşmemize koyalım.
Kurların aşırı dalgalanmalarından ve çapraz kurların sert değişiminden ancak bu şekilde uzak kalabiliriz.