“Tahsilat, en öncelikli konu oldu...”
Son bir yıldır yurtiçi veya yurtdışında gerçekleştirdiğim konuşmalarda “tahsilat 2019 yılının en önemli meselesi olacak” diye altını çizmekteyim. Bu sadece Türkiye’ye özgü bir gerçek değil. Dünya ticaretinin % 80’i açık hesap şeklinde yapıldığı için, sattığı malların parasını almak için kaygılanan irili ufaklı milyonlarca şirketin varlığından bahsediyoruz. Bundan başka mal ve hizmetlerin finansmanını sağlayan kuruluşların bile, yeterli teminat koşullarına rağmen, tahsilat endişesi taşıdığını gözlemekteyiz.
Özetle, tahsilat-tedarik-kaynak gibi önemli başlıkların risk analizlerine dahil edilmemesi artık “kabul edilebilir hata” sınıflamasından çıkmış durumda. Bir başka gerçek de, Türkiye’de şirketlerin döviz kazandırıcı faaliyetler içinde bulunma zorunluluğudur. Toplam gelirlerinin % 50’si veya daha fazlası döviz olan firmaların 2019’da yolu açık gözüküyor. Ancak, döviz gelirleri % 30 veya daha düşükse dikkatli olmakta fayda var. Borç-Alacak portföyünü döviz konusunda dengelemiş olan firmalar için sıkıntı yok diyebilirim. Diğerleri için 2019 oldukça sert geçecek. Bu akşam Altınbaş Üniversite Gayrettepe Kampüsünde Mahfi Eğilmez Hoca’dan bu analizi daha derinlikli olarak dinleyeceğiz.
Türkiye’de firmalar kar değil ciro büyütme konusunda marifetli oldukları için, stok şişmesini önlemek amacıyla sürekli iskonto yapmakta oldukları bir başka gerçek olarak göze çarpmakta. Bu durum önce kar krizine sonra da büyüme krizine yol açıyor elbette. Firmaların yeterli ölçeğe sahip olmamaları, birleşme ve satin almalar için de direnç göstermeleri, yabancı sermaye açısından değerlendirme dışına alınmaları sonucunu getiriyor.
“Kaçak ve sahte ürün tekrar hortladı...”
Daha ciddi bir gelişmeyi aktaracağım: 2014 Ağustos ayından beri uygulanan korumacılık önlemleri sebebiyle, bazı sektörlerde “sahte” ya da “kaçak” faaliyetlerin arttığı gözleniyor. Gümrük Vergileri ve Dolaylı Vergiler sebebiyle fiyatların sürekli yükselmesi, sahte ürünlerin önünü açmış gözüküyor.
Kayıt dışı müesseselerde çalışan insanların büyük ölçüde göçmenlerden oluştuğu ve bu sebeple de müdahale edilmediği şeklinde bir algı oluşmaya başlandı. Maalesef, sektörlerin büyük bir çoğunluğunda resmi istatistik bulunmadığı için kayıt dışılığın boyutları konusunda kesin rakam vermek çok zor. Bu sebeple başta ayakkabı ve yan sanayi olmak üzere birçok alanda sektörü temsil edenlerin afaki ve abartılı rakamlar kullandığına şahit oluyoruz. Bu rakamların gerçekliğini kanıtlayamadığımız gibi, gerçek olmadığını da söyleyemiyoruz.
Buradan hareketle, Dijitalleşme konusunda oldukça bilgili olan Y kuşağının, sanayiden çok hizmetler sektöründe görev almak istemesi yadırganacak bir durum değil. Restoran ve Kafecilik, Yazılım, Mağazacılık, Otomotiv Satış ve Pazarlama, Elektronik, Eğitim, Turizm ve Seyahat, Spor Yönetimi, Mimarlık, Psikoloji gibi alanlar daha fazla tercih ediliyor. Bu sektörlerin ortak özelliği hiyerarşi olmaması, tekil çalışma şansı olması ve içinde tasarım-marka-dijitalleşme-eğlence-küresellik unsurlarını barındırıyor olması. Belki de en önemli nedenlerden biri "ne yaşıyor, ne yaşamıyor" tarzında kayıt dışılık içermemesi.
Türkiye'deki sektörler, yeni çağın gereklerine uymaya başladıkları zaman belki de gençleri kazanmaya muvaffak olabilecekler.