Şüyuu vukuundan beter

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Lig bitti, Bursaspor şampiyon oldu ama dedikodu kazanının dumanı tütmeye devam ediyor. En can alıcı komplo teorileri, en acımasız eleştiriler ve en sübjektif yorumlar sona saklanmış anlaşılan. Kimilerinin bugün "kirli lig" dediği Bilica'nın kafası direkten dönmese bir anda karbeyaz olacak, o pozisyon gol olsa beriki Serkan Kırıntılı'nın yediği golleri ısıtıp ısıtıp önümüze koyacak. Bakmayın siz kopan fırtınaya şunun şurasında iki buçuk ay sonra herşey unutulacak, "marka değeri" lafı yine manşetlere çıkacak. O zaman kimsecikler Serkan Kırıntılı ya da Rüştü'ye "Kardeşim, kaleci dediğin gol yer mi?" diye absürt sorular sormayacak. Onur'un neden kalesinde devleştiği sorgulanmayacak, İbrahim Toraman'ın kendi kalesine ustalıkla (!) attığı gol arşivlerdeki yerini alacak. Biliyorsunuz geçtiğimiz yılın modası, "Fenerbahçe ve Galatasaray'ın olmadığı ligde Beşiktaş şampiyon oldu." saptaması idi. Şimdilerde kimse Beşiktaş ve Galatasaray'ın olmadığı ligde Fenerbahçe'nin neden şampiyon olamadığını sorgulamıyor. Arada kaynayıp giden Bursa...

Aziz Yıldırım önderliğindeki Fenerbahçe yönetiminin geçtiğimiz gün yaptığı basın toplantısındaki açıklamalar aslında beni bu yazıyı yazmaya iten. "Ben bütün sorumluluğu üzerime alıyorum ama Rüştü de Kasımpaşalıları falan aramış, iyi oynayın demiş." gibi yarım ağız olgunluk gösterileri aslında futbolumuzu yutan dedikodu mekanizmasının çarklarını çeviren. Tabi bu arada "Aziz başkan üç yıl üst üste şampiyonluk sözü verdi. Tutamadığına göre gitsin." fikrindeyseniz, bilin ki olanda bitende sizin de payınız var. Fenerbahçe, Beşiktaş ya da Galatasaray'ın başkanı olup da "Biz bu sene Avrupa kupalarına katılmayı hedefliyoruz" derseniz, o koltuğu tez vakitte çekerler altınızdan. Vaktiyle Faruk Süren'in dile getirdiği, "Üç takımın yarıştığı ligde, üçüncülük sonunculuktur." ne kadar doğru bir saptama. İki sezon Sivasspor, bu yıl da Bursaspor araya girince hatlar karıştı, üç büyükler apıştı. Yönetimsel yanlışlar saha içi hatalarla buluşunca zirveden uzaklaşanlar yine en kolay yolu seçip "-mişli geçmiş" komplo teorilerine prim vermeye başladılar. Sessiz ve derinden gelerek şampiyon olan Bursaspor'un yaklaşık 9 milyon Euro'ya kurulan bir takım olması alkışlanmalı mı yoksa "Levent Kızıl içeriden, Anadolu takımları dışarıdan destek verdi." deyip modaya mı uyulmalı? Fenerium'ların yıllık cirosu 50 milyon dolara dayanmışken, 14 milyon Euro saydığınız Güiza altıpastan kafayı neredeyse korner direğine gönderirken hangi kutsal ittifak, neyin birleşmesi bu? Bari şu işe Mehmet Topuz olayında "kuzu sarması" halini aldığınız Kayserispor ile Aziz başkanın kankası Göksel Gümüşdağ'ın Belediyespor'unu karıştırmayın. İttifak takımları varsa, itilaf takımları da olsun.

Sarı-lacivertli cepheden verilen beyanatların haklı ve doğru bir tarafı varsa o da sadece "Fenerbahçe şampiyon olamadı" diye sevinen bir kitlenin varlığı. Peşinen söylemek lazım, bu kitlenin varlığı Fenerbahçe'ye karşı 17 takımın birleştiği savının kanıtı olarak sunuluyor ama aslında öyle bir şey de yok. Yukarıda iki takım saymıştık. Küme düşen Diyarbakırspor ile Denizlispor'un kafalarını ligin tepesine kaldıracak vakitleri zaten hiç olmadı. Tıpkı Ankaraspor diye bir takımın olmadığı gibi. Her ne kadar tasvip etmesem de insanların asıl yaptıkları Fenerbahçe ve Fenerbahçelilerin "Şampiyon olduk" zannıyla sevinç yumağı haline gelip sonradan gerçeğin öğrenilmesiyle düştükleri durumu tiye almak. Nasıl ki, Beşiktaş'ın Liverpool'dan yediği sekiz gol kimilerinin yüreğini yakarken bazılarına hala komedi malzemesi oluyorsa bu sezonun finali de uzun süre Fenerbahçelilerin başını ağrıtacağa benziyor. Tabi bu arada olan futbola olacak. Eskiden "şüyuu vukuundan beter" dediğimiz şike ve teşvik korkarım önümüzdeki sezonlarda da "başarısızlığa bahane" olarak sunulacak.

Arda'ya arkadaş geldi

Galatasaray tıpkı geçen yaz olduğu gibi bu transfer döneminde de hareketli günler geçireceğe benziyor. Geçtiğimiz sezonun bitiminden sonra o günlerin en önemli transferlerinden biri olarak gösterilen ancak ilerleyen dönemde sarı-kırmızılı formaya hasret kalan Gökhan Zan, bu yılki "Serdar Özkan" hamlesinin önünü açmış gibi. Tabi Arda Turan faktörünü bir kenara bırakırsak.

Serdar Özkan - Galatasaray flörtünün su yüzüne çıkmaya başladığı günden bu yana Beşiktaş cephesinden yükselen sesler, genç futbolcunun transferinin kayıp olarak nitelenemeyeceği yönünde oldu. Bu durum da ister istemez bizleri alıp Gökhan Zan bombasının patladığı 2009 yılı Haziran ayına götürdü. O tarihlerde benzer yorumları okuyan ya da dinleyen Galatasaraylılar, bu yorumları Beşiktaşlıların acısına bağladılar. Sarı-kırmızılı renklere gönül vermiş milyonlar için Milli Takım defansı kurulmuş, kale sağlama alınmıştı. Bu arada benim de dahil olduğum bazı yorumcuların "Perşembe'nin gelişini" Çarşamba'dan yazmaları da sinek vızıltısından öte bir anlam taşımıyordu elbet. Bu konuya örnek teşkil etmesi bakımından filmi yaklaşık 1 sene geriye sararak arşivimden aşağıdaki alıntıyı yapmayı gerekli görüyorum:

"Galatasaray denince değinilmesi gereken bir başka konu da takım savunması problemlerinin ve defanstaki zafiyetin devam ediyor oluşu. Şahsen ben, topla oyuna çıkma konusundaki zafiyetleri yüzünden Servet - Gökhan Zan ikilisinin bir arada oynama şansını yok denecek kadar az görüyorum ki, bu noktada Rijkaard'ın tercihi Servet olacaktır. Meseleye bu açıdan baktığınızda yabancı bir stoper transferi şart görünüyor değil mi? Oysa sezonu erken açan ve kalecisini değiştiren bir takımın uyum açısından bu transferi çoktan bitirmiş olması gerekirdi. Görünür tabloda kaleci ve önündeki iki stoperden oluşan üçgen ilk kez yan yana oynayacaklar ama henüz bir araya dahi gelemediler." (Galatasaray kadroyu oturtmakta geç kalıyor - 14.07.2009)

Bu uzun girizgaha nokta koyup Serdar Özkan konusuna geri dönersem, ilk olarak Galatasaray camiasına bu kez Beşiktaş cephesinden yapılan yorumlara kulak vermelerini salık veririm. İleri uçta Baros'un "esas çocuk" rolünü oynadığı; Arda'nın, Kewell'ın, Keita'nın "en iyi yardımcı oyuncu" ödüllerini topladıkları Galatasaray hücum gücüne Beşiktaş'tan bildiğimiz Serdar Özkan ne kazandırabilir? "Special Guest Star" misali birkaç maçta Emre Çolak'tan rol çalacak olması dışında gerçekten Galatasaray'a faydalı olabilmesi mümkün mü? İzlediğimiz ve gördüğümüz kadarıyla hayır. Modern futbolda saha ölçülerini (üç aşağı beş yukarı değişmekle birlikte) 105m. x 60 m. kabul ederseniz, ortaya çıkan alan 6 bin 300 metrekare olur. Bu alanın 300 metrekarelik kısmını tapulu malı addedip, etliye sütlüye karışmadan top koşturan oyuncular ise ancak geçtiğimiz yüzyılın futbolcusu olurlar. Serdar Özkan yetenekleri itibariyle modern futbolun ihtiyaç duyduğu donanımlara sahip lakin fizik yeterliliği ve temposu 1960'lardan kalma. Bu sezon sarı-kırmızılı ekibin kritik virajları dönememesinde "takım savunması" olgusunu nereye oturtursunuz bilemem ama Serdar Özkan ile savunmayı hücumdan başlatmanın olanaksız olduğu çok açık. Galatasaray'ın yaptığı bu hamlede Arda Turan'ın Serdar ile olan sıcak dostluğu ve ona inancı muhakkak ki çok etkili oldu. Manisa'ya kiralık gidip parlayan Arda, "benden yetenekli" dediği ama Evliya Çelebi misali diyar diyar kiralık gezip bir türlü çıkış yapamayan Serdar'a mentorluk yaparsa ne ala. O zaman bütün iş Galatasaray kondisyonerlerine kalır. Yok eğer Serdar Beşiktaş'a verdiğinin üzerine çıkmayı denemezse o zaman Galatasaray'daki tek unvanı "Arda'nın arkadaşı" olur. Dost acı söyler!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016