Suudi Arabistan fon kurdu Türkiye'de tarım arazisi alacak
Zengin ülkeler, gıda güvenliklerini sağlayabilmek izin sınırları dışındaki verimli topraklarda üretim yapmaya yöneldi. Göz dikilen topraklar arasında Türkiye'nin yanı sıra Pakistan, Sudan, Tayland, Ukrayna, Kırgızistan ve Mısır var.
Küresel ısınma ve emtia fiyatlarındaki artış, gıda ithalatçısı ülkeleri kendilerini garantiye almak için yeni arayışlara itiyor; zengin ülkeler, gıda güvenliklerini sağlamak amacıyla sınırlarının ötesindeki topraklara göz dikti. Bu akımın öncüleri arasındaki Çin, Güney Kore, Libya, Birleşik Arap Emirlikleri, aralarında Kırgızistan, Kazakistan, Ukrayna, Mısır ve Moğolistan'ın bulunduğu bazı ülkelerde üretim yapmak için tarım arazisi alırken, son olarak Suudi Arabistan'ın yurtdışında tarım arazisi satın almak için yaklaşık 535 milyon dolarlık bir fon kurmayı planladığı bildirildi. Bu fonun Türkiye, Sudan ve Pakistan'da arazi satın alacağı belirtiliyor.
Buğday, pirinç, arpa üretecek
Suudi Tarım Bakanı Fahd Balghunaim, konuyla ilgili açıklamasında, kamu-özel ortaklığındaki bu şirketin özellikle Krallık'ta yetiştirilemeyen şeker, pirinç gibi ürünlere ve üretimi için fazla su gerektiren buğday, arpa, yonca gibi ürünlere odaklanacağını söyledi.
Gıda ürünlerinin birçoğunu yurtdışından alan Ortadoğu'nun en büyük ekonomisi Suudi Arabistan, yurtdışında en az 100 bin hektar alan üzerinde üretim yaparak kriz dönemlerinde bile gereksinimi karşılamayı ve ikili anlaşmalar yoluyla ihracat yapmayı amaçlıyor. Suudi Arabistan, bu projeler kapsamında özellikle şu an yılda 2,5 milyon ton olan buğday üretimini artırmayı bekliyor. Yetkililer ayrıca, hayvan yemi olarak kullanılan, ancak yüklü miktarda su tüketimine yol açan yonca üretimini yurdışına kaydırmak istiyor.
Ülkenin üretim yapmayı tasarladığı ülkelerin arasında ise Türkiye, Pakistan, Mısır, Sudan ve Tayland'ın adı geçiyor.
Petrol zengini Körfez su fakiri
Gıda fiyatlarında yaşanan hızlı artışın andından Hindistan'ın pirinç ihracatına getirdiği kısıntı, Ukrayna'nın buğday sevkıyatın durdurması ve Arjantin'in denizaşırı ülkelere yaptığı soya satışına getirdiği yüklü vergiler gibi ticari tedbirler ithalatçı ülkeleri alarma geçirdi. İthalatçılar, uluslararası gıda piyasasına bağımlılıklarının kendilerini hem fiyat artışları hem de arz kesintileri karşısında hassas bir duruma düşürdüğünü fark etti. Bu nedenle gıda güvenliği 1970'li yıllardan bu yana ilk kez birçok ülkenin siyasi gündeminin ilk sıralarında yer almaya başladı. Özellikle petrol yönünden zengin ama su yönünden fakir Körfez ülkeleri yatırımlarını hızlandırdı.
Çin de yurtdışına yöneldi
Gıda fiyatlarındaki artış, bazı Arap ülkelerini diğer ülkelerde üretime yöneltirken, hızla artan nüfusunu doyurmama endişesi taşıyan Çin de bu yönde adımlar atıyor. Geçtiğimiz ay Çin basınında yer alan haberlerde, hükümetin yatırımcıları yabancı ülkelerde toprak almaya ya da kiralamaya teşvik ettiği belirtilmişti. Çin hükümeti, Küba ve Afrika'daki bazı pilot uygulamaların ardından yatırımcıları Avustralya, Rusya ve eski Sovyet cumhuriyetleri topraklarında üretim yapmaya cesaretlendirdiği ifade edilmişti.
Sudan, 1 milyar dolarlık yatırım bekliyor
İthalatçı ülkeler yurtdışında tarım yatırımlarına yönelirken, analistler bunun hedef alınan ülkeler için birçok yarar sağlayabileceğini belirtiyorlar. Örneğin Sudan'da yatırım bakanlığı 880 bin hektarlık 17 büyük ölçekli proje üzerinde çalışıyor ve ülke Arap dünyası ve Asya'dan 1 milyar dolarlık yatırım bekliyor. Ukrayna'da verimli topraklarına ve bol yağış almasına karşın 3 bin kg/hektar olan buğday üretiminin de, yurtıdışından yatırım alması halinde önemli miktarda artabileceği belirtiliyor.
Pakistan da, 40 bin 470 hektarlık bir alanı 500 milyon dolara BAE'ye satmayı planlıyor. Pakistan'ın Suudi Arabistan ile de petrol karşılığı toprak anlaşmasına girebileceği ifade ediliyor.
UBS: Fırtınada dağılan evi toplamaya başladık
Küresel kredi krizinden Avrupalı bankalar arasında en çok olumsuz etkilenen banka olan İsviçreli UBS, ikinci çeyrekte 5.1 milyar dolar zarar ve batık açıklamıştı. Dünya çapında bakıldığında, rakip finansal gruplar olan Citigroup ve Merrill Lynch'in ardından en çok kayba uğrayan banka 41 milyar dolarla yine UBS oldu. ABD'deki "subprime mortgage" kriziyle başlayan kredi krizinden olumsuz etkilenen banka ve diğer finansal firmaların bugüne kadar açıkladıkları toplam zarar ve kayıplar yaklaşık 500 milyar doları buldu ve bunun daha da artması bekleniyor. Bankacılıktaki bu "tatsız ve karsız" durumdan kurtulmak için birçok şirket yeniden yapılanma sürecine girdi. UBS'e küresel iş yapma yapısını gözden geçiriyor.
UBS Başkanı Peter Kurer, kredi krizi ve UBS'nin durumuyla ilgili İsviçre gazetelerine yaptığı açıklamalarda, bankanın neler yapmak istediğini ve yeniden kara nasıl geçeceklerinden söz ediyor.
Kurer: Fırtına sonrasını yaşıyoruz
Peter Kurer, bir röportajında toparlanma süreciyle ilgili şunları söylüyor: "Fırtına sonrasını yaşıyoruz. İlk yapmamız gereken, yerdeki kırık dalları ve ağaçları kaldırmak, ardından evi toparlayacağız ve üçüncü aşamada 'evi güzel gösterecek şekilde' vernikleyeceğiz. Yaptığım analizlere göre şu an ikinci aşamanın ortasındayız ve umuyorum ki bu aşamadan mümkün olduğunca çabuk, belki bu yılın sonuna doğru çıkacağız. Evi güzel gösterecek şekilde verniklemenin genellikle iki veya üç yıl alacağını düşünmek lazım."
Peter Kurer yaptığı açıklamada: "2009 yılında tekrar kar edebilir hale geleceğiz." dedi.
Banka bu yılın ikinci çeyrek dönem sonuçlarının açıklanırken, söz konusu çeyrek dönemi etkileyen olumsuz mali piyasa ve ekonomik durumun yılın ikinci yarısında düzelmesini beklemeyen UBS, çalışan sayısını, masraflarını ve risk pozisyonlarını azaltmayı sürdüreceği açıklamıştı. Kurer ayrıca, ABD'den çıkmak gibi bir planları olmadığını, UBS ABD'nin toplam işletme hacminin ve çalışanlarının yüzde 40'ını oluşturduğunu ve ABD pazarının bu nedenle kendileri için çok önemli olduğunu belirtti.