Suruç bombası ve İran nükleer anlaşması
İran’ın P5+1 ülkeleri ile imzaladığı nükleer anlaşma, yaratacağı jeopolitik değişikliklerin boyutu nedeniyle tarihi anlaşma sıfatını hak ediyor. Ortadoğu’da dengeleri değiştirecek olan bu anlaşma, Türkiye’yi de yakından etkileyecek.
İran’daki değişikliklerin Türkiye’yi ne ölçüde etkileyebildiğini anlamak için geçmişte olanlara kısaca bakmak yeterli. İran’da İslam Devrimi ile Şah’ın devrilmesi Türkiye’de 12 Eylül darbesini doğuran en önemli dış faktörlerden birisi olmuştu. Şah’ın devrilmesi ile ABD Ortadoğu’daki jandarmasını kaybetmiş, yerini ABD düşmanı bir yönetim almıştı. ABD, Şah’ın yarattığı boşluğu Türkiye’de tezgahladığı askeri darbeyle doldurmayı seçti. 12 Eylül rejiminin solu ezerken “ılımlı islam”ın önünü açma stratejisi de ABD’nin İran devrimi sonrası Ortadoğu politikasının bir uzantısıydı. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ve BOP’un eşbaşkanlığı rolü de bu politikaların devamıydı.
Şimdi ABD ile İran’ın barışma yoluna girmesiyle rüzgar tersine dönüyor. Batı ile barışan İran, Ortadoğu’da çok daha etkili bir aktör haline gelecektir. Batı’nın ambargo ve siyasi tecrit koşullarında bile Ortadoğu’da önemli bir aktör olma gücünü, desteklediği taşeron örgütlerin savaşları dahil çeşitli yollarla koruyan İran, şimdi uluslararası arenada meşru ve kabul görmüş bir zeminde oyuna dahil olacak.
İran’ın Batı ile ekonomik ilişkilerini geliştirmesi, İran’da liberalleşmeyi zorlayan orta sınıfın ekonomik gelişmeyle birlikte daha da güçlenmesi ve buna paralel olarak İran’da siyasetin de liberalleşme yoluna girmesi, bu süreci daha üst boyuta taşıyabilir. İran’daki bu gelişme karşı taraftaki Arap monarşilerini sarsacak politik gelişmelere yol açabilir.
Ortadoğu’daki Suriye ve IŞİD açmazları, İran’ın bölgedeki etkinliğini artırmasının kapısını iyice açıyor. ABD’nin desteklediği sunni blok Suriye’de Esat rejimini devirme girişiminde başarısız oldu. AKP-Erdoğan iktidarının da destek verdiği sunni blok, Esat rejimini deviremediği gibi bölgenin başına IŞİD belasını sardılar.
Şu anda ABD’nin önceliği Esat’ı devirmek değil, IŞİD’i bertaraf edebilmek. İran da IŞİD’in bertaraf edilmesini istiyor. ABD bu noktada sunni bloktan ayrılırken, İran ile daha yakın bir çizgiye kayıyor.
Bu koşullar altında nükleer anlaşmanın yazılı olmayan bir Suriye ve IŞİD boyutu olduğu açık. Bundan böyle İran’ın Suriye politikalarında daha etkili bir aktör olarak ortaya çıktığını görebiliriz. Karşı tarafta ise sunni cephenin etkinlik kaybına uğradığına şahit olacağız. ABD ise bundan böyle IŞİD’in bertaraf edilmesi konusunda daha hızlı adımlar atılması yönünde hareket edecektir. Bu politika, aynı zamanda IŞİD’e karşı sahada savaşan ana güç olan Irak ve Suriye Kürtleri’nin süreçteki rolünü ve ağırlığını artıracaktır.
AKP-Erdoğan iktidarının bugüne değin izlediği politikaların tam tersine gelişen bu süreç, Türkiye’yi sıkıştırıyor. Bu sıkışma AKP-Erdoğan iktidarını IŞİD konusunda pozisyon değiştirmeye zorluyor. IŞİD, bugüne değin Türkiye’de bulduğu kolaylıklarla ciddi bir lojistik destek imkanına sahip oluyordu. Bu lojistik imkanların kesilmesi veya azalması IŞİD’i rahatsız ediyor.
31 barış güvercinini vahşice katleden Suruç bombasının İran nükleer anlaşmasıyla böyle bir bağı da var. IŞİD ile kimin kimi kullandığı belli olmayan karanlık ilişkilerin faturasını bugün barış ve insanlık için fedakarca öne atılan gençler ödüyor. Ancak er ya da geç o fatura, bu karanlık ilişkilerin gerçek aktörlerinin de önüne gelir.