Sürprizi bol hafta
Geride bıraktığımız hafta yatırımcı kesimi açısından tahmin edilemeyen riskler başlığı altında sıralanan merkez bankaları kaynaklı akış çerçevesinde şekillendi. Perşembe gününe dek piyasa işlemlerini domine eden temel kıta Asya olurken, ECB’nin kamuoyuna açıklanan toplantı tutanaklarının ardından euroda yukarı yönlü riskler üzerine kafa yormaya başladık. Ancak hangi taraf terazide daha ağır bastı diye sorulacak olursa, cevap çok net bir şekilde Asya olacaktır.
Risk iştahındaki artışın yeni yılın ilk işlem haftasında da ivmelenerek devam etmesi sonrasında risklerin göz ardı edildiği bir ortamda fiyatlamalara dair fikir yürütme çabası içerisine girmiştik. Esasen Amerikan dolarının zayıf başladığı haftada değer kazanımı ve akabinde tekrar zayıflaması durumundan ziyade artan oynaklığı konuştuğumuzu belirtmek gerek. BoJ’un varlık alımlarında azaltıma gidebileceği, PBoC’nin yuanın değerini belirlemede kullandığı hesaplama yöntemini değiştireceğini açıklaması, yine Çin kaynaklı rezerv yönetimi çerçevesinde ABD tahvil portföyünün gözden geçirilebileceğinin önce piyasalara servis edilmesi, akabinde ise red edilmesi gibi etkenleri öncesinde tahmin etmek analist ve yatırımcılar açısından oldukça güç. İkincil dalgada ise üst safhada yer alan iyimserliğin getirdiği tersi yönde pozisyon kapama isteğinin artışına karşı aksiyon alma durumunu konuşurken bulduk kendimizi. Hareketliliğin hisse senedi piyasalarında sınırlı kalması, isteğin iyimserlikten yana korunması, tahvil faizleri ve özellikle de parite işlemlerinde etkili olması nedeniyle etki-tepki durumunun dengeli gerçekleştiği çıkarımını yapmak kısmen mümkün.
Japonya’dan gelen haber akışı her ne kadar kestirmesi güç bir durum olarak tanımlansa da güç olan kısmın zamanlama olduğunu ayrıca belirtmeliyiz. Zira ekim ayından bu yana küçük sinyallerin gelmediğini söylesek hata payı artacaktır. Bu nedenle konunun fiyatlaması süre olarak kısa kaldı. Ancak yıl içerisinde bir daha konuşmayacağımızın garantisini vermek imkansız. Komple programdan çıkış olduğu yorumları ise yanlış.
ECB’den gelen tutanaklar zaten yıl içerisinde beklenilen bir durumun öne çekilmesini ifade ediyor. Biz dahil birçok kurumun strateji raporunda bu durumun son çeyrek gibi gündeme gelebileceği üzerine kafa yorulmuştu. Orada da komple çıkış durumu söz konusu değil. Yönlendirme ile başlayacak olan süreç Fed vari olmasa da temelde yatırımcı algısını bozmamak-öngörülebilirlik şeklinde ilerleyecektir. Piyasa işlemlerinin kendi içerisinde fiyat düzeltmeleri ise olması gerektiği şekilde gerçekleşecek.
Nette toparladığımızda, ‘vaka’ nezdinde gelişmelere yorum getirmeye çalıştığımız bir haftayı geride bırakıyoruz. Artılar eksiler neler olabilir dediğimizde, kısa vadeli düzeltmelerin belirdiği ancak genel iyimserlik çizgisinden ayrılmanın gündemde olmadığını bir kez daha teyit etmiş olduk. Faiz konusunun ne denli önemli bir indikatör olduğunu ayrıca not etmek ve unutmamak gerek. Hepimizin sıklıkla konuştuğu ABD tahvil faizleri, özellikle de eğrinin uzun tarafında iki yıldır gerçekleşen para politikası normalleşmesine kıyasla düzeltmenin sınırlı kaldığı, baskılandığı değerlendirilirse, esasen konuştuğumuz durumun ‘olması gereken düzeltmeden uzak’ kaldığını göz ardı etmeyelim. Uzun vadeli trendin yüzde 2.8 civarından geçtiği 10y vadeli ABD tahvilinde söz konusu seviyelerin üzerine gidilmesi durumunda ayrı bir faza geçtiğimiz konusunda ikna olmak da kolaylaşacaktır.