Suriye’nin yeniden imarı
Suriye krizinin en ağır yükünü başından beri Türkiye’nin sırtladığını ifade etmek sanırım yanlış olmaz. Sınırlarımızın dibinde yaşanan iç savaş nedeniyle Suriye ile ticari ilişkilerimiz sekteye uğradığı gibi milyonlarca sığınmacının ülkemize akın etmesi de mali ve sosyo-kültürel açıdan büyük bedeller ödememize yol açtı.
Baas rejimi artık devrildiğine göre asgari emniyet, alt yapı ve temel ihtiyaç şartlarının karşılanmasını müteakip sığınmacıların huzur ve güvenle vatanlarına dönmelerine ilişkin umudumuz da artmış durumda. Bu beklenti karşılandığı takdirde: ürün ve hizmetlerimizin kalitesine, iş yapma kapasitemize, iş kültürümüze ve daha önemlisi dilimize yatkınlıklarını da beraberlerinde götürmeleri kimse için sürpriz olmaz. Şam’daki iktidar değişikliği öncesinde eski rejim muhaliflerinin kontrol ettikleri bölgelerin ticari olarak Türkiye ile entegre vaziyette oluşu ve Türk Lirasının buralardaki yaygın geçerliliği de avantajımızı arttırır.
Dolayısıyla Suriye’deki ekonomik potansiyelimizi 2011 yılı öncesindeki seviyenin üzerine çıkartma imkânı yakalayabiliriz. Bu durum, yalnızca ülkemizin iktisadi menfaatlerini değil, iki devlet arasındaki sosyo-ekonomik ilişkilerin geleceğini de olumlu etkiler.
Harcanan emeğin karşılığı
Türkiye, Suriyeli sığınmacılara en fazla eğitim ve yaşam desteği sağlayan devlet olarak, sunduğu kıymetli olanaklarla milyonlarca mazlumun umudunu, Akdeniz sahilleri yerine hayata bağlamasına yardımcı oldu.
Türkçeyi ve iş kültürümüzü öğrenmiş, hatta bir takım mesleki eğitimlerden geçmiş vaziyette yurtlarına dönenlerin, Suriye’nin yeni baştan imarı sürecine Türk firmaları bünyesinde anlamlı katkı sunmaları beklenir. Zira Suriyeli iş gücü; inşaat, ticaret, sağlık, tarım, eğitim ve diğer iş kollarındaki projelerde lisan engeli olmaksızın Türk şirketleriyle daha kolay iş birliği yapabilir. Bu münasebetle her iki devletin ekonomik ilişkilerinin gelişmesi ve ortak projelerdeki verimliliğin artması da mümkün olabilir.
Yeniden inşa sürecinde eğitim
Suriye’nin imarı için ihtiyaç duyulan alanların tamamında yetkinlik ve tecrübe sahibiyiz. Türk iş insanlarının ve şirketlerinin farklı coğrafyalardaki çatışma sonrası iyileştirme çalışmalarında deneyim kazanmış olmaları yanında kalite, coğrafi yakınlık ve iş bilir lojistik kabiliyet gibi sayısız üstünlüğümüz söz konusu.
Suriye’nin inşası ile eğitim sektörünü yekdiğeriyle etkileşimli bir sürece dahil etmek de Türkiye adına mühim fırsat kapıları aralayabilir. Bu bağlamda Türk özel teşebbüsü, sivil toplumu ve belki de ticaret odaları eliyle; iç savaş sonrası dönemde kritik önem arz eden mühendislik, tıp, tarım, hukuk ve tedrisat gibi alanlara katkı sunabilecek genç nesilleri yetiştirmek üzere Suriye’de üniversitelerin ve mesleki eğitim kurumlarının açılması veya desteklenmesi düşünülebilir.
Bu okullarda uluslararası standartların karşılanması, ikinci dil olarak Türkçenin öğretilmesi ve lisan eğitiminin özellikle iş alanlarında pratik kullanıma yönelik olması halinde; bir taraftan Suriye’nin sürdürülebilir kalkınması için gerekli iş gücü ihtiyacı yerinde karşılanırken, öte yandan da orta ve uzun vadede Suriyelilerin Türkiye ile kültürel, akademik, sosyo-ekonomik ve siyasi bağları güçlendirilebilir.
Haber kanallarının Şam sokaklarında yaptığı röportajlarda mikrofon uzatılan gençlerin daha önce yurdumuzda hiç bulunmamış olmalarına rağmen akıcı Türkçe ile konuşmaları, sadece televizyon dizilerimizle yansıtılan Türkiye imajının bile komşu coğrafyalarda ne kadar etkin olduğunu gösteriyor. Bu potansiyelin Suriye’nin eğitim altyapısına yatırım yapılarak geliştirilmeye müsait olduğu da apaçık ortada.