Suriye’deki durum; Irak ile ekonomik ilişkilerimize nasıl yansır?
Suriye’de ortaya çıkan yeni kaotik ortamın, Türkiye’nin de içinde olduğu bölge ülkelerinin tamamını, özellikle de Suriye ile 599 kilometre ortak sınırı bulunan Irak’ı bir şekilde etkilemesi kaçınılmaz.
Zaten Irak, ABD işgalinin ve bunun bir yan etkisi olarak gelişen IŞİD’in neden olduğu enkazın altından daha yeni çıkıyor. Alıcı kuşlar misali etrafında dönüp duran istikrarsızlık dalgasından doğrudan veya blast etkisiyle zarar görmek Irak’ın isteyeceği en son şey. Bağdat hükümetinden yapılan açıklamalar da bu riskin farkında olunduğuna ve Suriye kaynaklı olası sorunlardan kaçınmak için gerekli tedbirlerin alındığına işaret ediyor.
Ancak, 2025 yılı sonlarında hassas bir seçim sürecine girecek olan Irak, sınırlarındaki güvenlik riskinin ve yasa dışı ticaretin artmasından yine de endişeli. Ayrıca, Suriye’deki otorite boşluğunun IŞİD gibi radikal örgütlerce doldurulmasının ve/veya Sünni ağırlıklı bir yönetim tesis edilmesinin kendi iç dengelerini etkilemesinden kuşku duyuyor.
Alarm zilleri çaldırır
Suriye’deki iç dinamiklerin makul bir denge noktasına oturacağı zaman dilimi ve süreçte İran’ın alacağı pozisyon ise bu etkinin derecesi bakımından belirleyici olacaktır. Gazze’de başlayan, akabinde Lübnan’a sıçrayan ve Suriye’ye genişleyen savaşta vekil güçleriyle beraber zafiyete uğrayan İran’ın istikrarsızlık yaratma kapasitesi neyse ki eskisi gibi değil ama yabana atılabilecek kadar da zayıf değil. Bu arada Trump liderliğindeki ABD’nin, hedef önceliğinde yer alan İran’ın bölgeyi yeni bir türbülansa sürüklemesine müsaade etmemesi bekleniyor.
İşlerin ters gitmesi ve Suriye’deki kaosun büyümesi hem doğrudan hem de Irak’a yansımaları bakımından ülkemizi de etkiler. Çünkü Türkiye’nin Irak’taki ekonomik potansiyelini geliştirmesi, bu ülkenin istikrarını sürdürmesine bağlı. Arzu etmeyiz ama en kötü durum senaryosu gerçekleştiği takdirde, Irak’ta yaşanabilecek bir düzensizlik ve Ankara-Bağdat ilişkilerindeki sıkıntılar Türk yatırımcılar için alarm zillerinin çalması anlamına gelir.
Fakat bu yönlü bir gelişmenin öngörülmediği halihazır durumda; petrol üretimine dayalı yüksek döviz rezervlerine sahip Irak’ın ithalata bağımlı olması, dışa açılması, altyapıya yatırım ihtiyacı ve olumlu “Türk Malı” algısı ülkemiz açısından mühim fırsatlar yaratıyor. Savaş aşamasından yeniden inşa evresine geçen Irak’ın bilhassa imarı ve alt/üst yapı çalışmaları, büyük ölçekli yatırımlara kapı aralıyor.
Netice itibarıyla Irak; ticaret hacmi, yatırımlar, müteahhitlik hizmetleri, turizm, sağlık turizmi, hizmetler ve lojistik sektörü bakımından Türkiye’nin en önemli ortakları arasında yer alıyor. İki ülke ekonomisi birbirini tamamlıyor, Türk yatırımları ve ürünleri özellikle tercih ediliyor.
Öte yandan Irak’ta; IŞİD tehdidi izole edilerek, ülkenin istikrar ve güvenliğine risk oluşturacak düzeyin altına çekilmiş durumda. Terör örgütü PKK’yla mücadelenin, Türkiye ile siyasi ve ticari ilişkilerin gelişmesinde öncelik arz ettiği bilinciyle de hareket ediliyor. Dolayısıyla Türk iş insanlarının Irak’taki yatırımlarına yönelik terörizm kaynaklı güvenlik riski nispeten azalmış oluyor.
Nefes almaya ihtiyaç var
Toplamda en fazla ihracat yaptığımız ve Türk müteahhitlik firmalarının en fazla proje üstlendiği ülkeler sıralamasında üçüncü olan ayrıca, stratejik Kalkınma Yolu Projesi’ne ev sahipliği yapan Irak’ın Suriye’deki gelişmelerden etkilenmemesi Türkiye’nin de yararına. Suriye’nin politik birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasını önceleyerek yürütülmesi gereken yeni düzen kurma çabalarının, bilhassa Türkiye ve Irak ile ilişkilerine olumlu yansıyacak bir formül içermesi de faydalı olur. Türkiye’nin, Suriye krizinden doğan tehditlere ve bu ülkenin yeniden imarına ilişkin Irak ile birlikte hareket etmeyi başarması bölgesel istikrara ve küresel ekonomiye de önemli katkı sağlar.
Zira Filistin, Lübnan, Suriye ve İran özelinde Orta Doğu’da süregelen istikrarsızlık, Rusya-Ukrayna savaşı ve küresel rekabet gibi sorunlardan mustarip olan bölgemizin az biraz nefes almaya ihtiyacı var.