Suriye'de ilk geri adımı kim atacak?
12 Aralık günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, birkaç gün içerisinde Menbiç’teki YPG unsurlarını Fırat'ın doğusuna sürecek harekatın başlayacağını bildirdi. Olaylardaki bu tırmanış, aylarca süren görüşmelerde bir ilerleme sağlanamamasının ardından geldi. Acaba bu sözler arkası gelmeyecek boş tehditler mi? Gerilimi çatışmaya ramak kalana kadar tırmandırma taktikleri yüzyıllardır başvurulan dış politika araçlarından biri olmuştur. Ancak, siyaset uzmanımızın da dikkat işaret ettiği gibi bu yola girmek, seçenekleri daraltan ve her halükarda bazı bedeller ödenmesine neden olacak riskli bir stratejidir. Erdoğan'ı böylesine tehlikeli bir adım atmaya iten sebepler nelerdir ve istenen sonucu verir mi?
Türkiye'nin böylesine olağandışı bir adım atması haklı sebeplerle açıklanabilir mi?
Menbiç konusundaki tartışmaların uzun bir süredir devam ettiğini ve ABD'nin bölgeyi YPG'den temizleye yönelik taahhütlerini yerine getirmediğini biliyoruz. Görünüşe göre, Amerikalılar YPG'yi bölgeden çıkarma niyetinde değiller çünkü DEAŞ ile mücadelesinde yaptıkları işbirliğini zayıflatmak istemiyorlar. Bir süredir ABD, Türk sınırına olası sızmaları önlemek gerekçesiyle, sınırda bir dizi gözetleme kulesi inşa etmekten söz etmeğe başlamıştır. Ancak, konuya Türkiye tarafından bakıldığında, bu girişim Türklerin hareketlerini izleme ve Amerikalılar YPG'yi korurken Türklerin Suriye tarafına geçmelerini engelleme çabası gibi gözükmektedir. Durum giderek istikrardan uzaklaşmaktadır. Bölgeye müdahalesi büyük zorluklar barındırmakla beraber Türkiye, ABD'nin bir yandan işbirliği sözü verme, diğer yandan sözlerini tutmayarak YPG ile yoğun işbirliğini devam ettirme taktiğine daha fazla hoşgörüyle yaklaşamayacağına karar vermiş görünüyot. Sanıyorum Amerika'nın YPG'ye hem ekipman yardımında bulunmaya hem de militanlarını eğitmeye devam etmesi Ankara'nın 'Yeter artık' demesine neden oldu. Burada asıl soru şudur; tüm bunlar yeni müzakereleri zorlamak için bir taktik mi yoksa Türkiye gerçek niyetini mi ifade ediyor?
Uçurumun kenarına ramak kalması diye nitelendirebileceğimiz bu tarz politikaların stratejisi, çatışmanın getireceği sonucun korkunçluğu muvacehesinde karşı tarafın ödün vereceği beklentisidir. En azından böyle varsayılmaktadır. Tabii buradaki sorun, karşı tarafın tehditlerden etkilenmemesi; blöf yapıldığını düşünmesi ve blöfünüzü görmeye yönelmesi ihtimalidir. Kanaatimce, Türkiye taleplerinin hemen karşılanmayacağını biliyor, ABD’nin şikayetleri ciddiye alacağını, “Endişelerinizi anlıyorum; gelin bu konuları yeniden görüşelim" diyeceğini umuyor. Yani Türkiye, YPG’ye karşı yeni ödünler elde etmeyi bekliyor. Ancak Türkiye, ABD'yi arzu ettiği noktaya getiremezse ne olacak? YPG'nin yanında bir de Amerikan kuvvetleriyle de mücadeleye mi başlayacak? Mümkündür ama, “Bu akıllıca bir hareket olur mu? diye sorulması lazım.
Bu uçurumun kenarına ramak kalması oyununun iki cephesi var. Cepheleşmenin bir tarafında, devlet kurumlarının birlik içinde hareket edebildiği Türk hükümeti bulunuyor. Ama Amerikan tarafına baktığımızda daha tehlikeli bir durumla karşı karşıyayız. Şu anda çok fazla sorun yaşayan, devlet kurumlarına hakim olmakta zorlanan bir yönetim var. Dış politika konularına olması gerektiği kadar odaklanamıyor. Bu durumu daha da istikrarsızlaştırır mı?
Türkiye ile başlayalım: Belirttiğiniz gibi, Türk devlet kurumlarının birlikte hareket etme kabiliyeti yüksek, dolayısıyla hedefi belli bir eylemi daha kolay yürütebilirler. Türk tarafının karşısındaki tehlike, tehditlere dayalı bir dış politika oyunu oynanırken, kamuoyunun da oyunun bir parçası haline getirilmesidir. Türkiye üç ay aydan az fazla bir süre sonra seçime gidiyor. Böylesi bir oyununu başlattığınız zaman, hele bir seçin öncesi, kaybeden tarafmış durumuna düşme riskini alamazsınız. Dolayısıyla hükümet, kazanma baskısı altında, kendi yarattığı kamuoyunun kurbanı olma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir. İkinci olarak, bu oyun sadece iki taraflı bir oyun değil. Hesaba katılması gereken Esad rejimi var, Rusya ve İran var. Bu gerçekler, oyunun çok karmaşık olduğunu gösteriyor. Oyun sadece iki taraf arasında oynanıyor olsaydı daha kolay yönetilebilirdi. Ancak, oyunun içinde her birinin kendi gündemi olan ve bölgedeki durumu kendi lehine çevirmeye çalışan başka aktörler de var.
Şimdi ABD'ye dönersek: Amerikan yönetiminin, başkanlık seçim kampanyası sırasındaki soruşturmalarıyla ilgili olarak sürüklendiği kriz her gün daha derinleşiyor. Başkan Trump'ın önündeki sorunlar yığını büyüyor. Siyasi gücü zayıflıyor. Zaten en başından bu yana yönetim üzerinde hiçbir zaman tam kontrol sağlayamadı. Bu durum, izlenecek siyasetleri geliştirmek ve uygulamakla yükümlü Amerikan hükümet kurumlarının kendi başına hareket etmesine imkan verdi. Amerikan ordusu Fırat'ın doğusundaki askeri planları kendi görüşlerine göre geliştirdi; Başkan Trump'ın emirlerine uymak konusundaki hassasiyetleri hakkında şüphelerim var. Ordu, ABD Başkanı'nın bölgenin siyasi durumuna uyan isabetli kararlar veremeyeceğini düşünüyor olabilir. Bu yetki karışıklığı, bölgedeki çatışma tehlikesini arttırıyor. Türkiye genellikle Amerika’nın siyasi karar mercileri nezdinde etkili olmaya çalışıyor, ancak siyasi karar mercileri Amerikan askeriyesi nezdinde yeterince etkili olmayabilir.
Bu, durum riskleri büyütüyor.
Daha genel bir şekilde ifade edecek olursak, bu çatışmaya ramak kalması oyunlarını oynadığınızda, hangi riskleri aldığınızı bilmeniz ve doğabilecek sonuçlara hazırlıklı olmanız gerekiyor. Ayrıca, sık sık bu tip oyunların içinde yer almamanız gerektiği gerçeğine de uygun hareket etmelisiniz. Oynadığınız oyunun ciddiye alınması için tehditlere nadiren ve seçici bir yaklaşımla başvurmanız ve ihtiyatlı olmanız gerekiyor. Eğer sürekli tehditler savurursanız, bunların inandırıcılığı kalmaz.
Eski bir deyiş vardır: ordu bir çekiçtir ve bir çekiç için her şey çiviye benzer. ABD'li komutanlar Suriye'de kontrolünü artırıyor. Bu durum bir şeylerin yanlış gitmesi, bazılarının aşırı saldırgan davranarak çatışmayı tırmandırması risklerini arttırmıyor mu?
Böyle bir olasılık elbette var ancak Amerikan askeri lider kadrosunun durumun barındırdığı tehlikelerin farkına varacak hassasiyete sahip olduğu kanısındayım. Gelişmeleri müzakere yoluyla erişilebilecek bir çözüme yönlendirmeye çalışacaklarını düşünüyorum. Belki de sınır boyunca kulelerin inşa edilmesini iptal edeceklerdir. Ya da Türkiye'nin taleplerine olumlu yanıt vererek YPG'ye verdikleri desteği tedricen kesebilir ve DEAŞ ile mücadelelerinde yalnız Türkiye ile çalışmayı seçebilirler. Her ne kadar YPG'nin tasfiyesi Amerika’nın inandırıcılığına bir miktar zarar verse de, tarihsel perspektiften değerlendirecek olursak, geçici ortağımız dedikleri kitlenin, ABD de dahil olmak her zaman diğer güçler tarafından kullanıldığını ve her zaman ihanete uğradıklarını görüyoruz. Yani, bu sadece eski örneklere bir yenisinin eklenmesi anlamına gelir.