Suriye’de çok cepheli kriz
ABD seçimleri, Rusya-Ukrayna, İsrail-Filistin derken çatışmaların donduğu düşünülen Suriye’de yine ortalık karıştı. Mevcut durumu günlük, haftalık değil saatlik değişimlerle konuşmaya, yorumlamaya çalışıyoruz. Suriye içindeki çok parçalı oluşturulan yapı ülkeyi kırılganlıkla baş başa bırakıyor. Bu yapıya Rusya, ABD, İran gibi ülkeyle sınırı olmayan oyuncular da girince durum içinden çıkılmaz bir şekil alıyor.
Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) isimli köktendinci örgüt liderliğindeki çeşitli gruplardan oluşan güçlerin Halep’e saldırısı ve Halep’i ele geçirmeleriyle Suriye krizi farklı bir evreye yöneldi. Rejim birlikleri neredeyse silah atmadan geri çekildiler.
Bunu fırsata çevirmek isteyen PYD/YPG Halep Havalimanını ele geçirmeye çalışsa da başarısız oldu. PYD/YPG bununla da kalmadı Tel Rıfat üzerindeki baskıyı artırmak için yığınak yapmaya başlayınca Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) Tel Rıfat’a girdi. Sırada Münbiç var gözüküyor. Böylece PKK’nın doğu-batı bağlantısı kesilmiş olacak.
Suriye’deki bu gelişmeler, geçici bir çatışma durumumu yaratacak yoksa yeni bir iç savaşı mı tetikleyecek öngörülemiyor.
Türkiye iç ve dış politikada etkilenecek
Suriye’deki son durumun Türkiye’ye yansımamasına imkân yok. Suriye’de yaşananlara bakıldığında “Türkiye’nin Suriye’de ne işi var” söyleminin yanlışlığı ortaya çıkıyor. Krizin başında yapılan dış politik yanlışlar ABD ile müttefiklikten kaynaklanan güvenin getirdikleriydi. Sonuçta krizi Türkiye çıkarmadı ama en çok etkilenen oldu.
Son yaşananlarla bakıldığında Türkiye’yi iç ve dış politik etkileyen birçok unsurla karşı karşıyayız.
Bunlardan ilki Rejim üzerinde büyük baskı kuran iki gün içinde Halep'e girmeyi ve şehrin kontrolünü ele geçirmeyi başaran cihatçı, selefi bir ideolojiye sahip olan HTŞ’nin Birleşmiş Milletler'in ‘terör organizasyonları’ listesinde bulunması. HTŞ, Türkiye tarafından da ‘terör örgütü’ olarak tanımlanıyor.
Türkiye’nin HTŞ ile beraber hareket etmesi düşünülemez. Nitekim Türkiye, Suriye Milli Ordusu'nun HTŞ'nin Halep operasyonuna eşlik etmediğini özellikle vurgulamakta. Diğer yandan ABD ile HTŞ arasında gizli görüşmeler yapıldığına yönelik birçok doğrulanmayan haberler mevcut. Dikkate almalı mıyız? Kesinlikle…
Suriye’nin büyük kısmını PYD/YPG ile HTŞ'nin paylaştığı bir durum kabul edilemez. Esad’sız bir Suriye’de HTŞ ile PYD/YPG birbiriyle çatışmak, masada müzakere alanlarını daraltmak istemeyeceklerdir.
HTŞ son açıklamalarıyla Taliban benzeri bir tavır sergilemeyeceği görüntüsü çizmesine rağmen bölgeyi tamamen ele geçirmesine izin verilmemelidir ki verilmeyecektir. Dolayısıyla HTŞ, sonrasında müdahale edilme sorunu/bahanesi yaratılabilecek bir unsur gibi duruyor.
Türkiye için ikinci sorun, yeni bir göç dalgasıyla karşı karşıya kalmaktır. Türk ekonomisi bunu kaldırabilecek bir yapıya sahip değil. Türk halkı bu konuda çok net. Daha ötesi göç sorununun Türk seçmenin oyunu değiştirebilecek bir etken olduğu görüldü. İktidarın da bunu net olarak analiz etiği anlaşılıyor. Krizin başlarında yapılan insani durum vurgusunda azalma var. Yeni bir göç dalgasının önüne geçebilecek en önemli şey ‘diplomasi’. Türkiye’nin Suriye’deki muhataplarıyla yürüttüğü diplomasinin merkezinde ‘göç’ olmalı. Tabii ki daha da bilinmeze giden bir coğrafyada ‘geri göçü’ de konuşamazsınız.
Suriye’de krizi donmuş gösteren en önemli girişim Astana girişimiydi. Astana süreci istenildiği seviyede etkin çalışmadı. Süreç kapsamında Türkiye'nin İdlib'i silahsızlandırma, İran ve Rusya'nın ise PYD/YPG'yi Tel Rıfat ile Münbiç'ten çıkartma gibi vaatleri bulunuyordu. Bu süreçte Rusya ve İran ile Astana’nın tekrardan canlandırılmasını önemli görüyorum. Diğer yandan NATO Dış İşleri Bakanları toplantısının da gündemine muhakkak Suriye eklenecektir.
Buradan çıkacak sonuç, Türkiye’nin Rusya, İran ve Esad rejimini doğrudan karşısına almaması ve bir denge gözetmesinin yararıdır.
Türkiye için üçüncü sorun ise bu ortamdan yararlanabilecek terör örgütü PYD/YPG’nin alan genişletmek istemesi olacaktır. Böylesi bir girişim, Türkiye içinde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin başlattığı süreci zora sokabilir ki DEM Partisi’nden Tel Rıfat için gelen açıklamalar kabul edilebilir sınırların üzerinde oldu. Bu noktada iktidar için iç ve dış politikayı birbirinden ayırmak da zorlaşacaktır.
Türkiye beşinci harekâtı yapar mı?
Türkiye’nin yaptığı dört harekâtın amacı Suriye içinde 30-40 kilometrelik derinlik yaratarak, sınırlarının ötesinde bir ‘teröristan' kurulmasına müsaade etmemek ve sınırdan gelebilecek terörist faaliyetlere de engel olmaktı. Fırat Kalkanı harekâtı bölgesi ile Barış Pınarı harekâtı bölgesi arasında kalan Ayn El Arab bölgesi bu amacın dışında kaldı.
Türkiye bu hattı birleştirmeli ve kendisi adını tam bir sınır güvenliği yaratmalıdır.