Suriye'de üç gün
Osman S. Arolat, "…randevu defterini aç" dediğinde; sizlerden saklayacak değilim, "Yine bir angarya çıkacak" diye düşündüm.
Suriye'deki MAS Ekonomi Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Firas Tlass, koordinatörler Doç. Dr. Mehmet Yuva ve Giyas Sahlul imzalı çağrı mektubunda 19 Aralık günü başlayan, 21 Aralık günü çok erken saatlerde dönüş yapılan bir inceleme gezisine davet ediyordu. Gezinin ayrıntılı programı yoktu.
Bu sürpriz gezi, çok az bildiğim, ilgi menzilimde olmayan Suriye'yi biraz daha yakından tanımam için "vesile" oldu.
Gezi benim "yazı alanı" olarak seçtiğim, kırk yıldır da sapma yapmadan sürdürdüğüm "işyerleri sorunları" ilgili değildi. Gezide bir dizi gözlem yaptım; izlenimlerimi yine de kendi ilgi alanıma yönelik yazacağım.
Düşüncelerimizin ekseni
Suriye'ye ilişkin görüşlerimizin dayanakları olmalı.
Gözlemlerimi beş günlük bir dizi halinde okuyucuyla paylaşmak istiyorum. Yazıları hazırlarken, düşüncelerimin dayanaklarını aşağıda belirtilen üç temel eksen oluşturacak:
· Üretim, deneyim ve iktidar oluşumunun bilgi çağındaki karşılıklı etkilerini göz önüne almadan yapılacak bir analiz, indirgemeci bir yaklaşımın tuzağına düşebilir.
· Bir komşu ülke ile ilişkilerin geliştirilmesi, güçlendirilmesi ve sürdürülebilmesi için her iki ülke haklarının meşrulaştırıcı kimlik, direniş kimliği ve proje kimliğinin nasıl oluştuğunu da yakından gözlemiş olmak gerekir.
· İki ülke halkları arasındaki ortak değerleri, ortak iradeyi, ortak yararları, ortak projeleri ve sürdürülebilirliği sağlayacak ortak kurumları bir bütün olarak ele almazsak; "beklentilerimiz" ile "yarattığımız sonuç" arasında kopmalar; "yeni ve besleyici girişimleri" engelleyen bir "zihni tuzak" oluşturabilir.
Nereleri paylaşmak istiyorum?
Suriye'ye ile ilişkilerin geliştirilmesi, zenginleştirilmesi ve sürdürülebilmesinin koşullarını beş alt başlıkta paylaşabiliriz:
Değerlendirmelerimiz öncelikle dünya genelindeki eğilimlerin yarattığı fırsat ve tehlikeleri analiz eden bir yapı üzerinde inşa edilmeli. Özellikle, kriz sonrasında dünya ekonomisindeki işbölümünde yaşanacak olan "farklılaşmanın" Türkiye-Suriye arasında üretime dayalı sağlıklı bir ilişki kurulmasındaki rolünü irdelemeliyiz.
İkinci nokta, sınırsız bir dünyada; özellikle Doğu Akdeniz Havzası bağlamında, Mersin-Urfa eksenini genişletmeli, Mersin- Halep-Humus eksenli ele almalıyız. Doğu Akdeniz Havzası'nın iç bütünlüğü açısından insan ve sermaye kaynaklarını daha verimli kullanılmasında Suriye ilişkilerinin ne anlama geldiğini sorgulamalıyız.
Üçüncü nokta Türkiye-Suriye ilişkilerinin "eşdeğerlilik silkesi" bağlamında ele alınmasıdır. Modern bir üretim-ticaret yapısının kurulabilmesi için iki ülke yasalarının ve uygulamalarının uyumu; ticaret için güven ortamının yaratılmasının hayatı önemde bir husus. Hukuk sisteminde gerekli altyapı hazırlanmadan, özlenen gelişmeyi yaratamayız.
Dördüncü nokta "kültürel arka planı" etkin biçimde kullanmak olmalı. Bu açıdan Suriye Müftüsü Dr. Ahmet Bedrettin Hassun'a sorduğumuz soruya verilen yanıt anlamlı idi.Bir kültürel arka planı, üretim zenginliğine dönüştürme çabasının dayanağı yapmayan girişimlerin başarı şansının olmadığını biliyoruz . Kültürel arka planının zenginlik üretimindeki önemini, insanların yaşamını kolaylaştırma amacına nasıl ulaşılacağını şeffaf ortamlarda tartışmalıyız.
Beşincisi de, genel ve çerçeve ilişkilerin israfından kaçınmak için "proje-kimliğine" dayalı ve "proje-odaklı" ilişkilerin yarattığı "verimlilik" üzerinde durmalıyız. Girişimcilerimizi proje-eksenli bir algılama çerçevesinde yatırım planları yapmasına yardımcı olmalıyız.
Suriye'de üç gün süren, kişisel olarak çok da zenginleştiğimi hissettiğim geziyi, kendi ilgi alanımdan bakarak, yukarıdaki beş alt başlıkta sizlerle paylaşmak istiyorum.