Suriye ve yalancının mumu

Prof. Dr. Deniz Ülke KAYNAK
Prof. Dr. Deniz Ülke KAYNAK Periskop denizulke.kaynak@dunya.com

Savaşlarda önce gerçekler ölür” ifadesi çok kullanılan anonim bir söylem. Üste­lik etimolojik kökleri binlerce yıl öncesine, Antik Yunan uygarlığı dönemlerine kadar uzanıyor.

Bu söylem ister bir durum tespiti olarak, isterse savaş ortamlarında kullanı­lan yalanlara meşruiyet sağlamak amacıyla kullanılsın, yalanların savaşlarda tıpkı tank­lar, uçaklar, füzeler vs. gibi araçsal bir yönü olduğunu hepimiz biliyoruz.

Kimi zaman düşmanı yanıltmak, kimi za­man orduyu motive etmek, lakin en çok da iç kamuoyunu yönlendirerek gereken savaşma enerjisini ve desteğini sağlamak adına dev­reye sokulan yalanlar, savaşların sürdürüle­bilmesinin ön koşulu.

Zira hiçbir siyasi oto­rite yanıldığını, hazırlıksız olduğunu, yanlış bir savaşa giriştiğini ve hatta son dakika­ya kadar yenildiğini kabul etmek konusun­da hevesli değil. Bu da doğal olarak uydur­ma bahaneler, hayali bilgiler, ideolojik ya da mistik anlatılar için uygun bir alan oluştu­ruyor. Kısaca savaşlar kazanırken de kaybe­derken de yalanlara ihtiyaç duyuyor.

Üçüncü tarafların yalanları

Savaşlarda direkt olarak cephede yer al­mayan, ancak savaşan tarafları vekil haline getirerek elinde patlamış mısırlarıyla orta­lığın kan banyosuna dönüşmesini izleyen üçüncü tarafların, yalan üretme konusun­da oldukça mahir olduğunu da kenara not edelim.

Onların odak noktası savaşma ey­lemi olmadığından, eylemin yansımalarını kontrol etme konusunda çaba gösteriyor­lar. İstihbarat servisleri Soğuk Savaş yılla­rında edindikleri tecrübeleri şu sıralar tam bir şova dökmüş durumdalar. Barış dedi­ğimiz şey, tam bir savaş alanı. Üstelik cep­hede geleneksel medyaya ilave olarak siber alemdeki tüm enstrümanlar aktif hale geti­rilmiş durumda.

İnternet medyası, yapay zeka teknoloji­leri, sosyal medya platformları milyarlarca izleyiciye hitap eden tiyatrolara dönüşmüş halde. Gözyaşları ve alkışlar arasında dev­letler yıkılıyor, devletler kuruluyor; insan­lar ölüyor, milyonlar göç ediyor; seçimle ge­len kral liderler taç giyiyor; salgınlar patlak veriyor; liderler kavgaya tutuşuyor, el sıkışı­yor; ekonomiler coşuyor, çöküyor.

Seyir zevki ve stres seviyesi hayli yüksek bir filmi izliyor gibiyiz. Biz de içinde yaşıyor olmasak, eğlenceli bir dünya aslında.

Suriye’den yansıyanlar

Suriye’deki devrimin iç savaşı bitirebilme ihtimaline çok sevindiğimiz doğrudur. Suri­ye’nin mazlum halkının bir arada yaşayabil­me, aynı devletin bayrağı altında tek bir ulus inşa edebilme, çocukları, torunları için gü­zel bir gelecek hayal edebilme umutlarının yeşerebilmesi hepimizin ortak dileği.

Lakin müzminleşmiş çatışmalar ve kolek­tif hafızadaki anılar ve anlatılar, tek hamle­de bembeyaz bir sayfanın açılmasına imkan vermiyor. Geride bu coğrafyada en az yüzyıl­lık kurumsallaşmış bir kimlik bunalımı var. Özellikle Fransız mandasının 26 yıllık ida­resi boyunca Arap milliyetçiliğine karşı an­tikor olarak üretilmiş etnik ve mezhepsel bölünme süreci, taşlaşmış bir yapı kurgula­mış durumda.

Nusayri, Sünni, Arap, Kürt, Dürzi vs. olarak çeşitlenen kimliklerin kısa sürede bir ulus inşa edebilmesi için ekono­mik, sosyal ve diplomatik dış desteğin ak­tif olması gerekiyor. Oysa aksine, dışarıdan ülke içerisindeki bölünmeleri tahrik eden çok ciddi tehditler söz konusu. İsrail ve İran, tüm düşmanlıklarına karşın Suriye’de omuz omuza vermiş, kıvılcımların üzerine benzin döküyorlar.

Suriye coğrafyası hem küresel hem de böl­gesel güçlerin çıkar çatışmasına girdiği bir toprak alanı. Ülkenin toprak bütünlüğünü samimiyetle sağlamaya çalışan ve barışı in­şa etme peşindeki tek ülke Türkiye. Ancak konumuz şimdilerde sadece Suriye değil maalesef; çünkü Suriye’nin bizim iç işimiz olduğu söylemi doğru.

Sosyal medyanın ya­lan dünyasında kurgulanan vahşet dolu gö­rüntüler, Türkiye’ye uzanan fay hatlarını hareketlendirme amacında. HTŞ ve rejim kalıntıları arasındaki hesaplaşma bir yan­dan ülke içinde yeni katliamların kapısını açıyor, diğer yandan da Sünnilerle, Nusayri­ler / Aleviler arasındaki çatışmalar kalıbın­da, provokasyon amaçlı olarak formatlanıp bizlere sunuluyor. Yalanların akışı bize doğ­ru debisini artırıyor.

Bilmedikleri gerçek ise şu: Yalancının mumunu söndürmek bizde yatsıya kalmaz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Papa’lık ve siyaset 28 Nisan 2025
Talmud’un Avrupası 14 Nisan 2025
Sokakların ruhu 24 Mart 2025
Ölümcül dostluk 03 Mart 2025
Bir vatana ait olmak 17 Şubat 2025