Suriye ve yalancının mumu
Savaşlarda önce gerçekler ölür” ifadesi çok kullanılan anonim bir söylem. Üstelik etimolojik kökleri binlerce yıl öncesine, Antik Yunan uygarlığı dönemlerine kadar uzanıyor.
Bu söylem ister bir durum tespiti olarak, isterse savaş ortamlarında kullanılan yalanlara meşruiyet sağlamak amacıyla kullanılsın, yalanların savaşlarda tıpkı tanklar, uçaklar, füzeler vs. gibi araçsal bir yönü olduğunu hepimiz biliyoruz.
Kimi zaman düşmanı yanıltmak, kimi zaman orduyu motive etmek, lakin en çok da iç kamuoyunu yönlendirerek gereken savaşma enerjisini ve desteğini sağlamak adına devreye sokulan yalanlar, savaşların sürdürülebilmesinin ön koşulu.
Zira hiçbir siyasi otorite yanıldığını, hazırlıksız olduğunu, yanlış bir savaşa giriştiğini ve hatta son dakikaya kadar yenildiğini kabul etmek konusunda hevesli değil. Bu da doğal olarak uydurma bahaneler, hayali bilgiler, ideolojik ya da mistik anlatılar için uygun bir alan oluşturuyor. Kısaca savaşlar kazanırken de kaybederken de yalanlara ihtiyaç duyuyor.
Üçüncü tarafların yalanları
Savaşlarda direkt olarak cephede yer almayan, ancak savaşan tarafları vekil haline getirerek elinde patlamış mısırlarıyla ortalığın kan banyosuna dönüşmesini izleyen üçüncü tarafların, yalan üretme konusunda oldukça mahir olduğunu da kenara not edelim.
Onların odak noktası savaşma eylemi olmadığından, eylemin yansımalarını kontrol etme konusunda çaba gösteriyorlar. İstihbarat servisleri Soğuk Savaş yıllarında edindikleri tecrübeleri şu sıralar tam bir şova dökmüş durumdalar. Barış dediğimiz şey, tam bir savaş alanı. Üstelik cephede geleneksel medyaya ilave olarak siber alemdeki tüm enstrümanlar aktif hale getirilmiş durumda.
İnternet medyası, yapay zeka teknolojileri, sosyal medya platformları milyarlarca izleyiciye hitap eden tiyatrolara dönüşmüş halde. Gözyaşları ve alkışlar arasında devletler yıkılıyor, devletler kuruluyor; insanlar ölüyor, milyonlar göç ediyor; seçimle gelen kral liderler taç giyiyor; salgınlar patlak veriyor; liderler kavgaya tutuşuyor, el sıkışıyor; ekonomiler coşuyor, çöküyor.
Seyir zevki ve stres seviyesi hayli yüksek bir filmi izliyor gibiyiz. Biz de içinde yaşıyor olmasak, eğlenceli bir dünya aslında.
Suriye’den yansıyanlar
Suriye’deki devrimin iç savaşı bitirebilme ihtimaline çok sevindiğimiz doğrudur. Suriye’nin mazlum halkının bir arada yaşayabilme, aynı devletin bayrağı altında tek bir ulus inşa edebilme, çocukları, torunları için güzel bir gelecek hayal edebilme umutlarının yeşerebilmesi hepimizin ortak dileği.
Lakin müzminleşmiş çatışmalar ve kolektif hafızadaki anılar ve anlatılar, tek hamlede bembeyaz bir sayfanın açılmasına imkan vermiyor. Geride bu coğrafyada en az yüzyıllık kurumsallaşmış bir kimlik bunalımı var. Özellikle Fransız mandasının 26 yıllık idaresi boyunca Arap milliyetçiliğine karşı antikor olarak üretilmiş etnik ve mezhepsel bölünme süreci, taşlaşmış bir yapı kurgulamış durumda.
Nusayri, Sünni, Arap, Kürt, Dürzi vs. olarak çeşitlenen kimliklerin kısa sürede bir ulus inşa edebilmesi için ekonomik, sosyal ve diplomatik dış desteğin aktif olması gerekiyor. Oysa aksine, dışarıdan ülke içerisindeki bölünmeleri tahrik eden çok ciddi tehditler söz konusu. İsrail ve İran, tüm düşmanlıklarına karşın Suriye’de omuz omuza vermiş, kıvılcımların üzerine benzin döküyorlar.
Suriye coğrafyası hem küresel hem de bölgesel güçlerin çıkar çatışmasına girdiği bir toprak alanı. Ülkenin toprak bütünlüğünü samimiyetle sağlamaya çalışan ve barışı inşa etme peşindeki tek ülke Türkiye. Ancak konumuz şimdilerde sadece Suriye değil maalesef; çünkü Suriye’nin bizim iç işimiz olduğu söylemi doğru.
Sosyal medyanın yalan dünyasında kurgulanan vahşet dolu görüntüler, Türkiye’ye uzanan fay hatlarını hareketlendirme amacında. HTŞ ve rejim kalıntıları arasındaki hesaplaşma bir yandan ülke içinde yeni katliamların kapısını açıyor, diğer yandan da Sünnilerle, Nusayriler / Aleviler arasındaki çatışmalar kalıbında, provokasyon amaçlı olarak formatlanıp bizlere sunuluyor. Yalanların akışı bize doğru debisini artırıyor.
Bilmedikleri gerçek ise şu: Yalancının mumunu söndürmek bizde yatsıya kalmaz.