Suriye politikamız giderek anlamsızlaşıyor
Arap Baharı Suriye’ye ulaştığında hükümetimiz kendisini bu ülkede iktidarın kısa sürede değişeceğine, kendi meşrebine uygun bir kadronun iktidara geleceğine inandırdı. Biraz temenni, biraz bölgeyi tanıdığını zannedip pek tanımamaktan (özellikle ortak seçtiklerimizin güçsüzlüğünü değerlendirememekten), biraz da büyük devletlerin tutumlarını kestirememekten (uluslararası politikayı iyi bilmemek ve okuyamamaktan) kaynaklanan bu iyimserlik bekleneni vermeyince, itibar ve güç yoksunu yeni ortaklarla sonuca gitmeye çalıştık. Ortaya çıkan durum parlak değil.
Suriye’deki savaştan kaçanlar komşu ülkelere akın ettiler. Bugün iki milyonu aştığı tahmin edilen bir mülteci topluluğunu ağırlıyoruz. Ülkemize gelenlerin çoğu Avrupa’ya geçmek için hayatlarını tehlikeye atıyorlar. Kaçak göç AB ile aramızdaki bolca soruna bir yenisini ekliyor, zaten zor yürüyen ilişkimizi sarsıyor.
Esat rejimi çökmedi, zayıfladı. Ülkenin bazı bölgelerini denetleyemiyor. Güç boşluğunun oluştuğu bölgelerde değişik gruplar hakim; Esat kuvvetleri yanında birbirleriyle de kavga ediyorlar. Bu karmaşada İŞİD en güçlü konuma yükseldi. Bölge devletlerinin istikrarını tehdit etmesi, sınır tanımaz Batı düşmanlığı gütmesi, uzantılarının Batı ülkelerinde terör eylemleri yapabilmesi, olayları düşük ilgiyle izleyen dünya devletlerini harekete geçirdi.
Rusya ve İran, rejim değişiklinin kendilerine uzak bir iktidar getireceği korkusuyla Esat’ı desteklediler. Rusya, Sovyetler sonrası bölgede zayıflayan nüfuzunu canlandırmak için fırsat yakaladığına karar verdi. Irak’taki saçma sapan maceracılığının izlerini hafızasından silemeyen Amerika, isteksizce olaya müdahil oldu. İŞİD’i durdurmaya, Rusya ve İran’ı dengelemeye yöneldi. Esat’a yakınlık duymasa da, rejimin yıkılmasının denetlenemez sonuçlarını engelleyecek düzenli bir değişim arayışını benimsedi. Savaşı ise PYD gibi İŞİD karşıtı ortaklarla yürütmeye çalıştı.
Ülkemiz ne yaptı dersiniz? Esas düşmanın İŞİD değil Esat olduğunda ısrar etti, ediyor. “Güvenlikli bölgeler” gibi uygulanabilirliği zayıf bir fikri savundu. Uzun süreler müttefikleriyle birlikte hareket etmekten uzak durdu, imkanlarını onların kullanımına açmadı. Böylelikle, önemsemese de, uluslararası sistemde yalnızlaştı. Şu anda Suriye sorunu ile ilgilenen başlıca devletlerin “Acaba Türkiye ne düşünüyor” diye fazla tasalandıklarını sanmıyorum. Suriye ile ilgili kararların alındığı toplantılarda ülkemize ağırlıklı yer verilmeyeceğinden de çekiniyorum. Uluslararası camiada Esat’ı tamamen dışlamayan bir geçiş süreci üzerinde mutabakata doğru yol alınıyor.
Biz “Esat derhal gitmelidir,” diye ısrarcıyız. Politikamız giderek gerçeklerden uzaklaşıyor, anlamsızlaşıyor ama biz ilerde değiştirmekte daha fazla güçlük çekeceğimiz bir politika çizgisinde ısrar ediyoruz. Akıl, sır erdirmek mümkün değil!