Suriye olayına bakarken ekonomi ve siyaset
Akçakale'de ölümlü sonuç veren bombanın ardından yapılan misilleme ve Meclis'te sınır ötesi harekata imkan veren tezkerenin kabulü sonrası gerginliğin artmasını değil azalmasını beklemeliyiz. Özellikle sınırdaki beş kentimizi içine alan ekonomik olumsuzluklar açısından da bu konu önem taşıyor. Siyasi açıdan ise Suriye'nin tek ülke olarak düşünülmemesi Rusya, Çin ve İran gibi ülkelerin çıkarları ve muhtemel tutumlarının değerlendirilmesiyle ele alınmalıdır.
Akçakale'de Suriye'den atılan bombayla yaşanan ölümlü olayın ardından, yanıt olarak bizim radarla saptanan noktaları bombalamamızın ardından dün de Meclis'in kapalı oturumunda Ak parti ve MHP'nin oylarıyla kabul edilen tezkere ile Hükümet bir yıl süreyle bu ülkeye sınır ötesi harekat yapma yetkisini aldı. CHP ve BDP ise oylamada karşı oy kullandılar.
Suriye olayının olumsuz etkisi önceki günkü bomba ile ortaya çıkmadı, uzun bir süredir hem mülteciler, hem ekonomik ilişkiler açısından Suriye'ye sınır beş kentimizde yoğun olarak yaşanıyor. Bu iller Hatay, Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa ve Mardin. Bu illerden ikisi Dış ticaretimizde ilk on içersinde yer alan 9 milyarlık dış ticaret hacmi yüzde 2.52 payı ile 6. Sırada yer alan Gaziantep ve 6.6 milyar dış ticaret hacmi yüzde 1.77 payı ile 9. Sırada yer alan Hatay illeri.
Bu açıdan önce Suriye sorununa önce dış ticaretimiz açısından bakalım: Türkiye-Suriye dış ticaret toplamı 2000 yılında 184 milyon dolar ihracat 545 milyon dolar ithalat 341 milyon dolar açıkla 729 milyon dolar hacmindeydi. 2008 yılında 1 milyar 148 milyar dolar ihracat 323 milyar dolar ithalat ve 791 milyon dolar fazla ile 1 milyar 438 milyon dolara yükseldi. 2010 yılında iki ülkenin dış ticareti 2 milyar 297 milyon doları gördükten sonra, 2011 yılında 1 milyar 946 milyon dolara geriledikten sonra, Bu yılın sekiz aylık döneminde bıçak gibi kesilerek 412 milyon dolar seviyesine gerilemiş durumda.
Bölgedeki elleri taşın altında olan sınır kentlerinin oda başkanları Akçakale'deki bombalama olayından sonra, bir yandan endişelerini belirtirlerken bir yandan da savaşa karşı olduklarını, itidalli davranılması, siyasilerin gerginlik taşıyan söylemleri terk ederek, sorunlarda çözümü esas alan söylemi tercih etmeleri gerektiğini belirtiyorlar. Akçakale gibi sınırdaki yerleşim yerlerinde önlem alınmasını ve uzmanların söylediği gibi insandan arındırılması gibi öneriler üzerinde de duruyorlar. Türkiye'nin son olay sonrası gerekli cevabın verildiğini belirterek, provakasyonlardan uzak, temkinli bir tutumla, hassasiyetle adımlar atılmasını öneriyorlar.
Ekonomik açıdan dış ticaret rakamlarımız ve beş sınır kentinin oda başkanlarının ortaya koyduğu ekonomik tablo ve önerileri böyle.
Peki ya işin politik yönü bize ne diyor?
Bu konuda ilk söylenecek söz, Suriye ile siyasal ilişkiler sadece Suriye ile sınırlı değildir. Bu hem Akçakale bombalaması olayından sonra çok farklı ülkelerden yapılan açıklamalarla ortaya çıktı. Hem de daha önceki dönemde BM Güvenlik konseyinde Çin-Rusya vetolarıyla, İran'ın "Suriye'ye yapılacak askeri harekatı kendisine yapılmış" değerlendirmesini içeren açıklamasıyla kendini gösterdi. Suriye ile ilgili siyasetin ancak bütün bu ülkelerin çıkarları ve muhtemel tutumlarının ne olabileceği de hesaba katılmalıdır.
Hükümet sözcüleri söylemlere Rusya ve İran gibi ülkelere karşı geçen dönemde belli oranda sertlikler taşıdı. Bu ülkelerin sözcüleri de benzer sertlikte açıklamalar yaptılar. Yeni dönemde bu alandaki söylemlerinde gerginliği tırmandırıcı değil, çözüme yardımcı olacak bir üslup içermesi gerekir.
Ne ağırlıklı olarak dünya ülkeleri, ne komşular, ne sınır kentlerimiz, ne de halkımızın büyük çoğunluğu Suriye sorununda silahlı bir çatışma yaşamamızın doğru olmayacağı yönünde tavırlarını ortaya koyuyorlar. Az sayıda da olsa bizi Suriye ile sıcak çatışmanın içinde görmek isteyen ülkelerin olduğu da biliniyor. Ülkemiz içinde deki bir azınlıkta, Suriye'li muhalifler arasındaki bazı gruplarda sıcak çatışma talebini ortaya koyuyorlar.
Suriye olayına bakarken karşımıza çıkan siyasal ve ekonomik tablo benim gördüğüm kadarıyla böyle. Yeni bir olumsuzluk yaşanmazsa, bundan sonra gerginliğin artmayacağı, azalacağını söylemeliyim…