Suriye neden bu kadar önemli?

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]

Suriye için önemli bir haftaydı. Birden fazla cephede 8 yıldır süren savaşın bir sona yaklaştığını düşündüren gelişmeler yaşandı. Şam’ın kuzeydoğusundaki Duma’daki son militanlar da kuzeye doğru tahliyeyi kabul etti. Rejim, savaş başladığından beri ilk defa başkentin tüm mücavir alanını kontrol ediyor.

Başkan Trump ABD birliklerinin bu ülkedeki varlığını gereksiz bulduğunu defalarca tekrarladı. Amerikalı komutanların tercihlerinin aksine, birliklerin geri çekilmesi çağrısında bulundu. 4 Nisan’da Cumhurbaşkanı Erdoğan Rus ve İranlı mevkidaşlarıyla Ankara’da görüştü; bazı temel konularda anlaşmış görünüyorlar. Ama gelişmeler, özülmemiş sorunlar ve derinde yatan jeopolitik endişelerin sürdüğü gerçeğinin sadece üzerini örtüyor. Aynı global çıkar çalışmasının göbeğinde olan Afganistan’da da olduğu gibi, her bir oyuncunun farklı amaçları var. Nedir Suriye’yi bu kadar önemli yapan? Dünya güçleri, Türkiye dahil, Suriye’den ne istiyor?

En temel soruyla başlayalım: Suriye’yi bu kadar önemli yapan nedir?

Suriye’de ne çıkarı olduğu, kimden bahsettiğiniz ülkeye bağlı olarak değişir. Ama herkesin ilgilendiği bazı önemli konular var. Sovyetler Birliği’nin Tartus’ta bir üssü olduğunu ve Suriyelilerle çok yakın ilişkileri olduğunu unutmayalım. Bu onlara, güvenliklerini ilgilendiren değişik jeo-politik saiklerle Doğu Akdeniz’de tutunacakları bir yer sağlamıştı. Karadeniz’den gelen deniz trafiği Boğazlardan ve Doğu Akdeniz’den geçmek zorunda. Güneyde Süveyş Kanalı Türk Boğazları gibi önemli bir nokta. Dolayısıyla, Tartus’taki üssün Ruslar için ayrı bir stratejik önemi var. Ancak, bölgeye tek ilgi gösteren Ruslar değil: Suriye hem bölgesel hem de küresel oyuncuların Akdeniz’e erişimi için önemli bir emlak. Bugünlerde bu oyunculara Çin bile dahil oldu çünkü Tek Kuşak-Tek Yol projesinin önemli terminallerinden birinin de Suriye’de olması planlanıyor.

Suriye’yi kimin ve nasıl yönettiği, doğusundaki petrol üreten ülkelerin güvenliğini de yakından ilgilendiriyor. Sonra, İran’ın bölgedeki mevcudiyetinin güçlenmesi kimse tarafından hoş karşılanmıyor. Suriye, ABD, Avrupa hatta Rusya için İran’ın Akdeniz’e ulaşmasına karşı bir bariyer görevi yapıyor. Zamanla ortaya diğer bazı önemli etkenler de çıktı. Örneğin, Doğu Akdeniz’de doğalgaz bulunması Suriye’nin önemini artırdı. Eğer İsrail gazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya gönderilecekse – bu konuşulan bir ihtimal – muhtemelen boruların Suriye münhasır ekonomik bölgesinden geçmesi gerekecek.

ABD Suriye’de kalmaya devam etmekten ne gibi faydalar sağlar?

Rusya gibi eski süper güç konumuna dönmeye çalışan bir ülke, bir bölgede jeo-stratejik varlığını güçlendirmeğe çalışırsa, derhal ABD gibi bir süper güç, bunu durdurmaya yönelecektir. Bölgede Rus kontrolü çok güçlenirse, bu Batı dünyası için bir güvenlik sorununa dönüşür. Daha somut ifade edecek olursak, bir yandan İran’ın nüfuzunun Batıya doğru genişlemesi, diğer yandan İsrail’in güvenliği Amerika’nın yakın ilgi duyduğu alanlardır.

ABD’nin bölgedeki petrol ve doğalgazın üretimi ve sevkiyatını güvene almak gibi daha derin bir çıkarı da var. Konu ABD’nin enerji bağımlılığıyla ilgili değil; ABD fosil yakıtlarda zaten net ihracatçı konumunda. Ama ABD’nin ekonomi ve güvenlik üzerine bina ettiği çıkarları Avrupa’yla, Japonya, Kore hatta Çin başta olmak üzere Asya Pasifik bölgesinden oluşan bir küresel sistemle bütünleşmiştir. Bu ülkeler ise büyük oranda Ortadoğu’nun petrol ve gazına bağımlı olduklarından, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’in güvenliği önem kazanmaktadır ki, Suriye bu resmin önemli bir parçasıdır.

Turkiye çıkarlarını ulusal güvenlik çerçevesine yerleştirmiş durumda. YPG/PYD’nin Suriye’de kalıcı bir bölge edinmesini çıkarlarına ters buluyor ve engellemek istiyor. Türkiye’nin tek endişesi bu mu?

Hayır, farklı endişeleri var. Türkiye’nin siyasi tercihleri, kimin iktidarda olduğuna göre değişebiliyor. Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye güneydeki komşularının iç siyasetlerine karışmaktan kaçınmıştır. Komşuların yaşadığı iç karışıklıklar çoğu zaman etnik ve mezhepsel sorunlar ve dinin siyasetteki yeri ve rolü tartışmalarından kaynaklanmıştır. Bu ihtilaflardan uzak duruyorken, bugünkü hükümet Türkiye’yi bu ihtilafların bir tarafı haline getirmiştir. Arap Baharı patlak verdiğinde Türk hükümeti Sünni Arapların hakim olduğu bir siyasi sistem inşa edilmesini tercih edeceğini açıklamakta sakınca görmedi. Ayrıca kendi sınırları boyunca YPG/PYD’nin hakim olduğu otonom bir Kürt bölgesi oluşturulması fikrine karşı çıktı. Bu tutum, Türkiye’nin Suriye’deki iç çatışmalara giderek daha fazla karışmasıyla sonuçlandı.

Şimdi karşımızda Esad’a ne olacağı sorusu var ki, bu da bizi Suriye’de savaş sonrası nasıl bir düzen oluşacağı, bu düzenin başlıca siyasi aktörlerinin kim olacağı sorusuna getiriyor. Türkiye’nin bu süreçte söz sahibi olmak istediği açık. Ancak bunu gerçekleştirmek için Esad’a muhalif tavrından vazgeçmek zorunda. Savaş başladığında Türkiye, Suriye’de Müslüman Kardeşlerin egemen olacağı yeni bir sistem kurulması ümidiyle, Esad’ın devrilmesini stratejik bir amaç olarak benimsemişti. Artık bunun gerçekleşmesi olanaksız. Gerçekçilik, Türkiye’nin kendisini Esad’ın varlığına alıştırmasını emrediyor. İç ve dış politika açısından çok zor bir adım olsa da, başka bir yol yok gibi görünüyor.

Peki şimdi ne olacak?

Karşımızda Suriye’de ABD’nin varlığı gibi büyük bir sorun var. ABD’nin askeri varlığı büyük değil ama ABD Suriye’nin geleceğini şekillendirmekte güçlü söz hakkı istiyor. İran’ın Suriye’deki savaş sonrası rolünü kısıtlamak ve Esad’ın iktidardan uzaklaşması için bir çıkış planı yapılmasını bekliyor. Suriye’deki varlığı sınırlı olduğundan belki de fazla söz sahibi olması zaten zor olacaktı ama ABD başkanının bölgeden çekileceklerini söylemesiyle işler daha da zorlaşacak. Haklı olarak, Amerikalılar birlikte savaştıkları gruplar için güvence isteyecek ki bunu yapmak nispeten kolay olabilir. Amerikalılarla Ruslar arasında İranlıların rolü konusunda mutlaka tartışmalar olacaktır.

Sahne arkası pazarlıklar hakkında bilgimiz yok. Örneğin Türklerin ve Suriyelilerin konuştuğuna dair sinyaller var. Türk, Rus ve İranlıların Suriye rejiminin geleceğine ilişkin ne konuştuğunu bilmiyoruz. Trump hariç, ABD’deki yönetiminin aklında ne olduğunu bilmiyoruz ama Amerikalılarla Rusların görüştüğünü biliyoruz. Şu anda pazarlık masasında birçok şey olabilir ama sanıyorum henüz bir sonuca yakın değiliz. Tahminimce IŞİD sorunu bittiğinde yeni sorunlar göreceğiz. IŞİD’e karşı savaşmış farklı aktörler pazarlıkta ellerini güçlendirmek için birbirleriyle çatışmaya başlayacaktır. Maalesef bu aklımıza Afganistan’ı getiren bir kabus senaryosu…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019