Suriye konusunda kayıplar belli, kazançlar belirsiz
Türkiye, Suriye politikasını Esat'ın gitmesine bağladı. Esat'ın gidip gitmeyeceği, giderse ne zaman gideceği belli değil. Gözlemciler, Esat iktidarının sürdürülebilirliği yok diyor ama gaddar rejimlerin varlıklarını uzun süre devam ettirdiklerinin örnekleri var. Ayrıca, Esat'ı destekleyen ve ihmal edilemeyecek önemde toplum kesimlerinin varlığı iktidarının vadesini uzatabilir. Esat'ın gitmesi sonrasında olacaklar bilinmiyor. Türkiye'nin Suriye'deki olayları kendi başına şekillendirecek gücü yok. Esat sonrasında ortaya çıkacak durum Türkiye'yi memnun etmeyebilir.
Buraya kadar söylediklerim gelecekle ilgili. Ancak, Suriye'deki gelişmeler sonuçlanmadan dahi, Türkiye'nin Esat'a karşı kesin vaziyet almasından ve bir kısım muhalif unsurları kamuoyumuzun bilmediği biçimlerde desteklemesinden kaynaklanan olumsuz sonuçlar belirginleşiyor. Hatta, Suriye'deki kriz sona erse bile, bu sonuçların etkilerini sürecektir diyebiliriz. Nedir olumsuz sonuçlar?
İlkin Türkiye, Orta Doğu'da tüm aktörlere aynı mesafede duran, ihtilaflı taraflar arasında arabuluculuk yapabilen konumunu yitirmiştir. Konu sade İsrail ile bozulan ilişkilerimizle sınırlı değildir. Irak ve İran'la güvensizliğin ağır bastığı bir ilişki düzenine kayıyoruz. Resmi beyanların "lider, düzen kurucu" gibi sıfatlarla tanımladığı ülkemiz aslında böyle bir konumdan giderek uzaklaşıyor.
İkinci olarak, Türkiye'nin bölgesel ihtilaflara taraf olması, ülkemizi bölgedeki diğer ülkelerden farkı olmayan bir Orta Doğu ülkesi olma yoluna sokmuştur. Türkiye, daha önce izlediği siyaset sonucu, bölgeye yakın ama daha ileri bir dünyaya mensup görünümünde idi. Bölgesinde siyasi, iktisadi ve kültürel ağırlığı daha fazla olan bir ülke idi. İhtilaflarda taraflaşmamız, ülkemizin bölgesel ağırlığını zayıflatmıştır.
Üçüncü olarak, ülkemiz Suriye konusunda adımlar atıp, girişimlerde bulunurken, kendisini hangi ülkelerin nereye kadar destekleyeceğini hesaplarken yanılgılara düşmüştür. Şu anda müttefiklerimizin hiçbiri Türkiye'nin arzuladığı türden bir müdahaleyi desteklememektedir. Sayın Dış İşleri Bakanımız uğradığı hayal kırıklığını sık sık dile getirmektedir. Ancak sorun galiba biraz da kırılmaya mahkum hayaller kurmaktan, ya da başka bir ifade ile, gerek dost gerek rakip ülkelerin niyetlerini, tutumlarını iyi okuyamamak ve yorumlayamamaktan kaynaklanmaktadır. Bunun sonucunda, kendimizi ittifak içinde yalnızlığa itmiş oluyoruz.
Dördüncü olarak, ne kadar karşı çıkılırsa çıkılsın, izlediğimiz politikanın bizi Sünni-Şii çatışması olarak görülen bir mücadele içine çektiğini inkar edemeyiz. Mücadelede en yakın dostlarımız Suudi Arabistan ve Katar'dır. Demokrasiyle en ufak alakası olmayan bu iki dostumuz, Türkiye'nin Suriye'deki demokrasi taleplerindeki samimiyetinin de sorgulanmasına yol açmaktadır. Bu tuhaf bağlantılar, laiklik üzerine kurulu iç barışımız için de sorun yaratacak niteliktedir.
Son olarak, Türkiye kendi siyasi hedeflerini iyi belirleyemeyen, dolayısıyla sonuç alamayan bir görünüm vermiştir. Çok sert ifadelerle yürütülen dış politikamızda eylem söylemden kopuktur. Söylem de inandırıcı olmaktan uzaklaşmıştır.
Görüyorsunuz, Suriye'nin durumu belirsizliğini koruyor ama Türkiye şimdiden kayıplara uğradı. Kazançlarımız nedir? Ben tatmin edici cevap bulamıyorum. Ya siz?