Suriye bilinmezi
Güneydoğu Anadolu ile sınırdaş komşu ülkelere bakıyoruz. Siyasi ve diplomatik ilişkilerde durum ne? Durum özetle şöyle: Merkezî Irak Hükümetiyle şeker renk. İşler Irak'ın kuzeyindeki Bölgesel Kürt Hükümeti üzerinden "bıçak sırtında" yürütülmeye çalışılıyor ki mevcut denge her an alabora olabilecek kadar hassas ve belirsiz. İsrail hükümetiyle neredeyse kesik. Suriye ile tamamen kopuk! Geriye ne kaldı, İran mı? O da şöyle böyle!
İş dünyasının "zihin" ve "fikir" kuruluşları, deyim yerine oturursa "âkil" kişileri vs. Türkiye'nin dış politikasında son birkaç yıldır olup bitenlerle ne ölçüde ilgili? Sadece ilgilenmek de değil, Türkiye'nin temel dış politika eksenlerinde ve buna bağlı olarak özellikle komşu ülke ilişkilerinde yaşanan ani, hızlı ve anlaşılması zor; ilişkileri ve çıkarları bir uçtan diğerine savurup duran "diplo-politik manevraları" nasıl değerlendiriyorlar?
Kamuoyu iş dünyasının dış politika alanıyla ilgilenip ilgilenmediğini; hükümetlerin belirlediği dış politik yönelişleri sebep ve sonuçlarıyla birlikte "analiz" ihtiyacı duyup duymadığını bilmiyor. Çünkü yabancı ülkelerle ilgili kimi tekil olaylara karşı gösterilen sınırlı ve cılız ve analitik içerikten yoksun tepkiler dışında entelektüel değer seviyesinde sistemik bilgi, belge, çalışmaya rastlanmıyor. TÜSİAD'ın bazı raporları hariç.
Sorgulama ilgiyle başlar
Türkiye'nin "kapı komşusu" ülkelerle ilişkilerinde gidişatın "daha da bozulma" yönünde seyrettiğini görmek için dış politika uzmanı olmak gerekmiyor. Gelişmeleri izlemek, algılamak ve değerlendirmek yeter. Bu noktada güncel ve tipik olay Suriye'dir.
Ne var ki, iş dünyası Suriye ile ilişkilerin bir anda alabora olmasını da pek önemsemedi. İlişkilerin bozulmasından ekonomik ve ticari zarara uğrayan sınırdaş bazı illerin iş liderleri dışında durumu merak edip sorgulayan çıkmadı. Oysa cevap aranması gereken kök soru şuydu:
1998 yılında "Adana Mutabakatı" ile düzelme sürecine giren ilişkiler, 2000 yılında Beşşar Esad'ın iktidara gelmesiyle hızla gelişmeye başladı. 2009 yılında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi kuruldu. 2007 yılında Serbest Ticaret Anlaşması imzalandı.
İki hükümetin ilgili bakanları 13 Ekim 2009'da Halep ile Gaziantep'te, başbakanlar 23 Aralık 2009'da Şam'da siyasi, güvenlik, sağlık, tarım, ticaret, enerji, ulaştırma, su, eğitim, bilim, kültür, çevre vd alanlarda işbirliğini öngören 50 anlaşmaya imza koydular.
İlişkilerdeki ilerleme burada da durmadı: 2-3 Ekim 2010 tarihinde Lazkiye, 20-21 Aralık 2010'da Ankara'da buluşan iki ülkenin başbakanlar arasında işbirliğini artıran ve yakınlaşmayı güçlendiren 13 belge daha imzalandı. Böylece Türkiye-Suriye ilişkileri bütün zamanların en üst düzeyine çıkarıldı.
Sorular ve zarar
Şimdi, gelişmeleri doğru anlayabilmek için şu soruları soralım:
Suriye ile iki yıl gibi kısa zaman diliminde "inşa" edilen bu güçlü ilişki yapısının "yıkılması" Türkiye için zorunlu muydu? Suriye rejimine yönelen, oluşumu son derece tartışmalı "silahlı muhalefetin" yol açtığı olaylar Türkiye için bir "tehdit" mi yaratıyordu ki tüm ilişkiler bir anda sıfırlandı?
Suriye'de olup bitenlerin "gerçeği" ne? Gerçek, dış ve iç kaynaklı medyanın, siyasi kanalların tek taraflı bilgi bombardımanı altında ne ölçüde bulunabilir? Yoksa bütün bunların arka planında kamuoyuna gösterilen, söylenen, yansıtılanların çok ötesinde bambaşka nedenler mi var? Varsa, neler olabilir?
Bu ve benzeri soruların "doğru" cevapları aranmadıkça, güncel olarak başta Suriye ve yanı sıra diğer "komşularla" bozulan ilişkilerin gerçek mahiyeti anlamak, analiz etmek ve siyasi yanlışları eleştirerek "doğruyu" aramak ve uyarmak mümkün olmaz. Geriye bu ülkeyle ekonomik ve ticari ilişkileri duran sınırdaş bölge illerinin çaresiz yakınmaları kalır ki, o da sorunu çözmez!