Sürekli baş ağrısı yaşamamak için

Osman AROLAT
Osman AROLAT AROLAT'tan [email protected]

Aralık sonunda Fransız Meclis'inde kabul edilen "Soykırımı inkara ceza" getiren yasa tasarısı önceki akşam geç saatlerde Fransız Senatosunda da kabul edilerek yasalaştı. 1915 olaylarının 100. yılına  2015'e kadar başka ülkelerle de benzeri karar girişimleri olabilecektir. Bu nedenle olaylar "kapıya gelmeden" tavır alabilmek için  "güvenilir bir politikayı" oluşturmak için konunun asıl muhatapları yerli yabancı tarihçileri bir araya getirerek, konunun muhatabı olmayan politikacıların, çıkarları için aleyhimizde karar geliştirmelerinin önüne geçilmelidir.

Hemen her yıl 24 Nisan öncesi Amerika'da "1915 olaylarına" soykırım denilmemesi için yoğun bir defans yapıyoruz. Avrupa'da önce İsviçre'de kabul edilen "Soykırımı inkara ceza" konusu, 22 Aralık'ta Fransa Meclis'inde yüzde 10'dan az temsilcilin katılmasıyla kabul edilen "Soykırımı inkara ceza" önceki akşam da yine az sayıda senatörün katılması ve vekalet oylarının kullanılmasıyla 86 ret oyuna karşın 127 oyla kabul edilerek yasalaştı. Şimdi 60 üyenin yasayı Kanunlar Komisyonunun belirttiği gibi Fransız Anayasasına aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine gitmesi girişimi söz konusu..

Karar sonrası yine Türkiye'de iktidar ve muhalefet sözcüleri sert bir dille bu kararı eleştirdiler. Sivil toplum kuruluşları da söz birliği etmiş şekilde, Fransa'ya karşı yaptırımlara tam destek vereceklerini açıkladılar. Muhalefette iktidarın alacağı yaptırım kararlarına destek vereceklerini belirttiler.

Fransa'da karar sonrası bu karara karşı olan Dışişleri Bakanı Alain Juppe, Türkiye'yi bu karar sonrası soğukkanlı olmaya davet ederken, "Ben gerçekçiliğin duyguların üstesinden geleceğine inanıyorum. Bu büyük ülkeye, ekonomik ve siyasi büyük güce elimi uzatıyorum. Umut ederim ki bir gün karşılığı gelir. İtidal çağrısı yapıyorum" değerlendirmesini yaptı. Karar sonrası Fransız basını da olayla ilgili haberleri iç sayfalarında sunarlarken, iktidar partisinin baskısına karşın, senatoda gerek sağ, gerek merkez sol partilerin üyelerinin yasayı destekleme konusunda ikiye bölündükleri ve yasanın Türkiye Fransa arasındaki krizi derinleştireceği yorumlarına yer veriyor.

Öyle görülüyor ki, Ermeni diyasporası birçok ülkede bulacakları desteklerle 1915'in 100. yılına 2015'e kadar birçok ülkede benzer kararlar aldırabilmek için girişimlerde bulunacaklardır. Bu nedenle bizim "bekle gör" politikası ile kararların "yumurta kapıya geldiği dönemlerinde" harekete geçme refleksimizi terk ederek, bu konuda açık net bir politika oluşturmak için konunun asıl muhatapları olarak gördüğümüz "yerli yabancı tarihçilerden" oluşturacağımız bir komite ile "güvenilir bir politika" ortaya koymamız şarttır. Bunun için vaktimizin dar olduğu da unutulmamalıdır. Bunun ilk adımı Ermeni tarihçiler dahil ülkemizdeki bütün belgeleri tarihçilere açmak olacaktır. Bunu hemen ilan etmemizde fayda vardır.

Türkiye Fransa ilişkileri yüzyıllara dayanır. Bu ilişkiler içersinde, kültürel-siyasal çok derin bir işbirliği söz konusudur. İktidarları en uzun 5-10 yıl sürebilecek Sarkozy gibi siyasetçiler bu ilişkileri ancak geçici dönem için yavaşlatıp gölgeleyebilir. Ama arkasında yüzyıllara dayanan güçlü kültürel ve ekonomik işbirliklerinin yeniden filizlenmesi Sarkozy gibilerin kendi çıkarlarını önde tutarak attığı siyasal adımlarla önlenemez.

Bugün Türkiye Fransa ekonomik işbirliği iki ülke açısından da önemli bir boyuttadır. Türkiye'de 700'ün üzerinde Fransız sermayeli firma vardır. Bu firmaların yatırım toplamları 18 milyar doları aşmaktadır. Son yedi yılda Türkiye-Fransa dış ticareti yüzde 42 oranında artışla 2010 yılı sonunda 20 milyar 309 milyon dolar seviyesine yükselmiştir. Türkiye'ye Fransa 10 milyar 22 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirmiş ve ihracatı içinde Türkiye 11. Sırada yer almıştır. Fransa'nın Türkiye'de ithalatı aynı dönemde 8 milyar 643 milyon dolar olmuş. Bu da Fransa'nın ithalat yaptığı ülkeler sıralamasında Türkiye'yi 16. sıraya yükseltmiştir. Konuya ülkemiz açısından baktığımızda ihracatımız içersinde 2010 yılında Fransa'nın payı yüzde 7.7, ithalatımız içindeki payı da yüzde 5.5 oranında gerçekleşmiş. Bu rakamlar iki ülkenin birbirlerinin dış ticaretinde önemli ve vazgeçilmez bir partner olduğunu göstermektedir.

Bu gerçekleri görerek, Fransa'yı Sarkozy yüzüyla değil, dışişleri bakanı Juppe yüzüyle görmemizde yarar vardır…

NOT: Dün yayınlanan "Bankacılık sektörümüzün küresel yüzü" başlıklı yazıma katkı yapan dostum Bankalar Birliği Genel Sekreteri Ekrem Keskin'den bir e-mail aldım. Size sunuyorum:

"Bankalarımızın yurt dışında 18 ülkede 40 banka kurmasını gösteren tablo sektörün küreselleştiğini gösteriyor. Bu tablo bankacılık sektörünün küreselleşmeye uyum sağladığını ortaya koyuyor. Yine bu tablo uluslararası rekabete açıklığı da gösteriyor. Bir başka olgu, sektörün bu pozisyonu, Türkiye'nin 'uluslar arası güç olma' hedefiyle de uyumlu. Ancak, bu gelişmenin kalıcı olması ve devam etmesi için sektörün öz kaynaklarının güçlenmesi, bununla ilgili önlem alınması gerekiyor. Krizde çok başarılı bir sınav veren bankacılık sektörünün kamuoyunda yeterince takdir edildiğini düşünmüyorum. Sektörün öz kaynakları güçlenirse, son 20 yılda attığı adımların çok daha fazlasını atabilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar