Sürdürülebilirlikte on emir
Dünyada her yıl 140 milyon insanın doğduğunu; her saniye 1,8 insanın yaşamı son bulurken, onun tam 3 katı yani 4,2 insanın doğduğunu bilmiyorum biliyor muydunuz?
Aslında bu rakamlar, dünya üzerinde her yıl nüfusun 100 milyon civarında arttığını, dolayısıyla her on senede 1 milyarlık artış olduğunu, 20 yıl sonra da dünya nüfusunun 10 milyara ulaşacağını işaret ediyor bizlere. Doğal kaynakların ve ormanlarımızın bu hızla tüketildiği varsayıldığında ise, dünya nüfusunun 10 milyarı aşması halinde ciddi bir kuraklık ve yokluğun başlayacağına da işaret ediliyor.
2015 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşması’nda yer aldığı gibi dünyanın sürdürülebilirliği konusu son derece hassas; ancak bugün benim gündemim ve size aktarmak istediğim daha ziyade firmalarımızın ve özellikle dış ticaretin sürdürülebilirliği olacak. En önemli problemlerimizden birisi sürdürülebilirlik.
Beni dinleyenler bu cümlemi eminim hatırlayacaklardır: Ülkemizde yer alan sermayedarlar, kişisel sürdürülebilirliklerini, şirketlerinin sürdürülebilirliklerinden daha üstte tuttukları ve böyle davrandıkları sürece, ne yazık ki dünya markası çıkartmamız da, sürdürülebilir ve uzun ömürlü firmalar yaratmamız da imkânsız hale gelir.
Ve yine beni dinleyenler ve okuyanlar bu söylemimi de hatırlayacaklardır: Dünyayı yönlendiren ve hükmedenler ülkeler değil, güçlü markalardır. İşte bu gerçek bize, hem ihracatta hem de markalaşmada sürdürülebilirliği sağlamaktan başka bir yol bırakmıyor.
Unutmayalım ki ne ucuz kaynaklı krediler ile nefes almak, ne ithalata gelen ilave vergiler ve koruma tedbirleri, uzun vadede dış ticaret fazlası vermemizin gerçek formülü değil. Gerçek formül, aşağıda belirteceğim on kritik noktayı, adeta on emir olarak benimsemek ve içselleştirmek. Nedir bu on madde:
1-Firmaların sürdürülebilir olması için evvela finansal sürdürülebilirlik şart. Hissedarların firmalarına güvenmesi ve cesaretlenerek öz kaynak açısından firmasını güçlü hale getirmesi ilk olmazsa olmaz. Kişisel servetler sadece kişilerin sürdürülebilirliğini sağlarken, ülkeye fayda sağlamanın yolu ne yazık ki bu değildir.
2- İnsan kaynağında sürdürülebilirlik; yine firmaların en çok yatırım yapmaları gereken husus. İnsana yatırım, mevcut ekipleri güçlendirmek, niteliklerini yükseltmek ve sürekli eğitim mantığını firmalara yerleştirmek son derece önemli.
3-Kalitede sürdürülebilirlik; yüksek kaliteden ve elde edilen standarttan ödün vermemek, sürekli inovasyon ve ar-ge çalışmaları da firmaların ilke haline getirmesi gereken, başarıya giden yolda en önemli hedeflerden birisi olmak zorunda. Unutmayın ki sadece fuarlara katılmak bir ar-ge değildir, olamaz da.
4- Markalaşmada sürdürülebilirlik. Marka bilincini oturtmak, üretilen veya ürettirilen ürün bir ara mal dahi olsa, onu markalaştırmak; aranan ürün haline getirmek son derece önemli. İşletmelerin kârlı hale gelebilmesinde, yukarıda da bahsettiğim gibi olmazsa olmaz gerçeği, işini katma değerli hale getirebilmek, yani markalaşabilmek. Unutmayalım ki, dünyanın en büyük fason üretim merkezi kabul edilen Çin’li firmaların da Çin’in de böylesine güçlenmesinin en önemli nedeni, bu firmaların birçoğunun kendi markalarını yaratma cesaretini göstermiş olmalarıdır.
5- Dijitalleşmede sürdürülebilirlik ve teknoloji yardımıyla maliyetleri düşürebilmek ve verimliliği arttırmak,
6-Mevzuatlara uyumda kuvvetli olmak ve gelişmeleri yakından takip ederek hızlı uyum sağlamak,
7-Lojistikte sürdürülebilirlik elde edilerek coğrafi olumsuzlukları olumluya çevirmek ve avantajları kullanmak,
8-Çevresel sürdürülebilirlik ile ilgili gelişmelere çabuk uyum sağlamak, karbon salınımı ve çevre duyarlılığı konusunda, sosyal sorumluluk projelerini de devreye alarak fark yaratmak,
9-Yeni pazar arayışını sürdürülebilir kılmak ve bu hedeften hiçbir zaman vazgeçmemek,
10-Büyümede sürdürülebilir olmayı başarmak, yani her daim büyümeyi hedeflemek yine sürdürülebilirliğin ve güçlü olabilmenin, güçlü kalabilmenin önemli formülü. Gündemde konu mu yoktu da böyle bir yazı yazmış diye düşünenlere; gündemde konu elbette her zaman olduğu gibi çok cevabını veririm.
Ama sürdürülebilirliği, güçlü firmaları ve markaları hedeflemediğimiz taktirde, temcit pilavı gibi aynı şeyleri konuşur dururuz. O yüzden gün gelişmeyi konuşma, gün sürdürülebilir firmaları konuşma, gün markalar yaratmayı konuşma günüdür. Gün, “mış” gibi yapmak yerine gerçeklerle yüzleşme günüdür. Hep derim ya, kral çıplaksa çıplak demeyi başarmamız lazım. Ben bugünkü yazımı, cesurca kral çıplak diyebilen iş sahiplerine armağan ediyorum.