Sürdürülebilirlikte eksik halka: KOBİ’ler
Çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) kriterlerini benimseyen şirketleri yatırımcılarla buluşturan BIST Sürdürülebilirlik Endeksleri, hem ekonomik büyümeyi sürdürülebilir bir zemine oturtmayı hem de şirketlerin toplumsal ve çevresel sorumluluklarını daha görünür kılmayı hedefliyor.
Bu endeksler, yalnızca finansal başarıyı değil, aynı zamanda uzun vadeli değer yaratımını ve sürdürülebilir iş modellerini teşvik ederek, geleceğin iş dünyasının temel taşlarını oluşturuyor.
Yatırımcılar açısından ise bu endeksler hem risklerin minimize edildiği hem de etik değerlere katkı sağlayan bir yatırım alanı sunuyor. Özellikle 25 Aralık 2024’te BIST Sürdürülebilirlik 25 Endeksi’nde kaydedilen 22,9 milyar TL’lik işlem hacmi, bu alanın potansiyelini gözler önüne seriyor. Ancak KOBİ’ler olmadan bu potansiyel genişleyebilir mi?
Sürdürülebilirlik performansı sektörden bağımsız olmalı
BIST Sürdürülebilirlik Endekslerindeki şirketler genellikle büyük ve likit firmalar. Bu, yatırımcıların sürdürülebilirlik konusunda daha çok büyük ölçekli şirketlere güvendiğini gösteriyor. Ancak bu güven birtakım soruları da beraberinde getiriyor.
Söz gelimi, inovasyon ve esneklik kapasiteleriyle bu dönüşümde kilit rol oynayan KOBİ’lerin önünü açabilir mi ya da küçük ölçekli şirketlerin de sürdürülebilirlik alanında yatırım almasını sağlayacak kapsayıcı bir modele dönüşebilir mi? Sürdürülebilirlik endekslerindeki işlem hacmi, ESG performansı yüksek şirketlerin, aynı zamanda finansal açıdan güçlü olduğunu işaret ediyor ama bu ilişki ne kadar genel geçer?
Enerji, teknoloji veya gıda gibi sektörlerde bu bağlantı açıkça görülebilirken, diğer sektörlerde aynı başarı sağlanıyor mu? Belki de sürdürülebilirlik performansını sektör bağımsız bir standart haline getirmek gerekiyor. Özellikle tarım gibi sürdürülebilirlik için kritik sektörlerin daha fazla teşvik edilmesi ve yenilikçi finansman modellerinin yayılması, bu soruların cevaplarını şekillendirebilir.
Küresel standartlar ve yabancı sermaye
Sürdürülebilirlik endekslerindeki işlem hacmi, Türkiye’nin küresel finansal sisteme entegrasyon potansiyelini açıkça ortaya koyuyor. ESG (çevresel, sosyal ve yönetişim) kriterlerine uygun yatırım yapan yabancı sermaye için Türkiye, yalnızca bir büyüme pazarı değil aynı zamanda sürdürülebilirlik odaklı iş modellerinin de geliştiği bir merkez haline gelebilir. Bu potansiyelin hayata geçmesi içinse, Türkiye’nin uluslararası standartlara uyum sağlaması gerekiyor.
Bu durumda ise yine kritik bir soru öne çıkıyor: Türkiye, uluslararası ESG standartlarını benimseyerek sürdürülebilirlik finansmanında daha fazla yabancı sermayeyi nasıl çekebilir? Bu sorunun yanıtı, yalnızca düzenlemelere uyum göstermekle değil, aynı zamanda bu standartları uygulama ve denetleme kapasitesine bağlı.
Bir başka kritik nokta da yerel şirketlerin bu dönüşüme nasıl dahil olacağı. Uluslararası ESG standartları genellikle büyük şirketler için tasarlanmış gibi görünse de KOBİ’lerin de bu süreçte aktif rol alması sağlanmalı. Eğitim, finansal teşvikler ve teknoloji yatırımları, KOBİ’lerin de bu ekosisteme entegrasyonunu kolaylaştırabilir.
Politika yapıcıların üzerine düşen görev
Sürdürülebilirlik yatırımları, yalnızca piyasa dinamikleri ve şirketlerin inisiyatifleriyle sınırlı kalamaz; kamu politikalarının güçlü bir şekilde devreye girmesi, bu dönüşümün hızını ve kapsamını belirleyen en önemli etkenlerden biri. Özellikle yerel düzeydeki projelerde, belediyelerin ve yerel işletmelerin güçlendirilmesi, sürdürülebilirliğin toplumsal bir değer olarak benimsenmesine katkı sunabilir. Eğer teşvikler, küçük ve orta ölçekli işletmeleri (KOBİ’leri) de kapsayacak şekilde tasarlanırsa, sürdürülebilirlik yalnızca büyük sermaye sahiplerinin değil, tüm ekonomik ekosistemin benimsediği bir değer haline gelebilir.