Sürdürülebilirlik yönetiminin topluma iki yansıması
Ülkemizde sürdürülebilirlik raporlamasını doksan firma başardı. Bu yıl ilk raporlarını çıkaranlara, firmalarında ilgili birim ya da kişi görevlendirmesi yapanlara ve projeleriyle topluma ulaşanlara, sürdürülebilir dünyamıza, düşük karbon ekonomisine hoşgeldiniz diyorum. Sürdürülebilirliği kurumsal sorumluluklarının üst başlığı kabul eden üreticilerde, kurumsal kapasite oluşturma hiç kolay değil. Bir yanda en temiz üretime geçiş için teknik çalışmalar ilerlerken, kurumiçi ve kurumdışı farklı paydaşlar arasında ağ oluşturabilme ve işbirliği yapabilme gerekmekte. Sürdürülebilirlik yönetiminin keskin çizgili bir değişim olmadığı, giderek uygulama başarısı artan, ulaşılan her başarı sonrasında da yapacakların olduğu bir süreç olduğunun bilinmesi ve özümsenmesi gerek. Çalışanlar konunun farkında olmalı, nasıl harika bir ilerleyişin öğesi olduklarını da bilmeliler. Sürdürülebilirlik sadece standartlarla, eylemlerle, teknik emirlerle yönetilemez. Sürdürülebilirlik insan ile başarılır. Sosyal değişim yaklaşımı önemli olup, firma içi ve dışı engellere direnç kazanılmalı, kurumda sürdürülebilirlik kültürü oluşturulmalı, şirketin ticari açıdan güçlü noktaları desteklenmelidir. Sürdürülebilirlik yönetimi ile çevresel ve akçeli avantajların bağlantılı hale getirilmesi, yapılabilir- uygulanabilir yol haritasının oluşturulması şarttır. Sürdürülebilirlik yolunda firmaların dışa açıldığı projeler ise ayrı bir öneme sahiptir. Sizlerle iki yansımayı paylaşmak isterim.
Bilindiği üzere çimento üretimi hem enerji yoğun bir sektör olması, hem de girdilerinin maden sahalarına dayanması ile hava- su-toprak çevresel etkileşimi çok yüksek bir sektör. Bu etkileşim çimento sektörüne başta karbon ayak izi azaltımı olmak üzere sürdürülebilirlik yönetimi için ciddi bir potansiyel sunarken yerküremiz için de borçlu kılmakta. Çimento yaşam için şarttır. Ancak mevcut en temiz teknolojilerin üretimde kullanılması ve maden sahalarında bozulmuş alanların onarımı, yenilenmesi, doğaya yakışır hale getirilmeleri ve özellikle biyoçeşitliliğin korunması ayrı önemlidir. Açık ocak madenciliği ardından gelen görsel kirlilik ve ardında sakladıkları içimizi sızlatmakta. Yenilikçi çözümlerin bulunması hedefi ile düzenlenen uluslararası "Biyoçeşitlilik Proje Yarışması" Türkiye ayağı geçen hafta sonuçlandı. "Mantar ve Yosun Mutualist Sistemleri Kullanılarak Çıplak Kayalık Yüzeylerin Rehabilitasyonu" adlı projeleri ile birinciliği kazanan İTÜ Takımını ve yarışma için emek veren AKÇANSA ekibini kutlarım. 2011 yılından beri sunulan projeleri arşivden (http:// www.quarrylifeaward. com) inceleyebilirsiniz. İnsanın umudu artıyor.
Çimento gibi doğalgaz da yaşamımızda her yerde. Uzun bir süre boyunca da olacak. Bu fosil kaynak ısıtma, elektrik üretimi ve taşıtlarda tüketilirken, kaynaktan bacaya veya egzoza kadar yüksek karbon ayak izine sahiptir. Yakıtın kimyası değiştirilemez. Her bir metan molekülünden bir karbon dioksit molekülü atmosfere yayılır. Önleyemeyiz. Ancak üretim-tüketim zinciri sürdürülebilir kılınıp, toplam karbon ayak izini düşürmek mümkündür. Bu durum doğalgaz üreticileri, dağıtıcıları, ekipman sağlayıcıları ve tüketicilerini de yerküremiz için borçlu kılmakta. Bursagaz Sürdürülebilirlik Takımı, doğalgaz dağıtımımızı sürdürülebilir yönetmek için uğraşıyoruz diyerek, geçen hafta KalDer Bursa Şubesi ile bu köşe ile adaş Sürdürülebilir Yaşam Konferansını neşeli ve verimli gerçekleştirdiler. Umudumuz yine arttı. Gününüz sürdürülebilir, yaşamınız enerji dolu ve mutlu olsun.
İTÜ Öğretim Üyesi Prof.Dr.Filiz Karaosmanoğlu tarafından kaleme alınan Sürdürülebilir Yaşam köşesi, SÜT-D işbirliği ile hazırlanmıştır.