Sürdürülebilirlik kâr kadar önemli!
Hiçbir alt sistem, dahil olduğu ekosistemden bağımsız çalışmaz. İş dünyamız da Türkiye’nin ekonomik, politik, sosyal ve çevresel makro etkilerden bağımsız değildir. Bu anlamda iş dünyasını bekleyen en önemli risk gruplarından bir tanesi de çevresel riskler başta olmak üzere, sürdürülebilirlik riskleridir.
Çevresel riskler ülkemizi tehdit ediyor!
Türkiye su fakiri bir ülke. Geçtiğimiz 50 yılda 3 Van Gölü büyüklüğünde 1,3 milyon hektar sulak alan kaybı yaşandı. 2030- 2040 gibi durumun çok daha vahim bir hal alması bekleniyor. Küresel ısınma, ormanlarımızı da tehdit ediyor. Sadece 2021’de 28 Temmuz 2021 tarihinden sonra Türkiye’de 1171 orman yangını meydana geldi, 118 bin 415 hektar ormanlık alan zarar gördü. Bir taraftan denizlerimiz de kirleniyor.
Müsilaj sorununu hatırlayın. Türkiye, tatlı sulara insan kaynaklı fosfor yüklemesinin en çok yapıldığı 10 ülke arasında. Türkiye’de gelişmiş arıtma yapan atık su arıtma tesislerinin oranı yüzde 20 ve bu oran çok düşük. Havamıza gelirsek; Türkiye'de hava kirliliği 2021'de yıl boyunca WHO kılavuz değerlerinin 3 ila 5 katı üzerindeydi.
Türkiye'de PM2.5 yoğunluğu 2021 yılında ortalama 20 g/m olarak ölçüldü. 2020 için bu oran 18,7'ydi. Türkiye, bu oranla Avrupa bölgesindeki 42 ülke arasında havası en kirli 7. ülke oldu. Bu ne gösteriyor. Havamız, suyumuz, topraklarımız ve ormanlarımız tehdit altında. İş yaşamını bu büyük ekosistemden bağımsız düşünebilir miyiz?
Asla düşünemeyiz! Çevre zarar görmüşse, ekosistem bozulur, bu durum alt sistemleri de etkiler. Şirketler bundan bana ne diyemezler! Bu noktada dünyanın attığı adımları bizim de makro ve mikro ölçekte atmamız gerek. Sürdürülebilirliğin, ailede/hanede başlayıp, okullarda geliştirilip, şirketlerde/kurumlarda ise en ileri seviyede uygulanması gerekiyor.
İşyerleri önemli, çünkü sürdürülebilirlik konusunda en büyük etkiye sahip yerler. Yukarıda çevre odaklı bir bakış ile konuya bakmış oldum ama sosyal ve yönetişim faktörleri de en az çevre kadar önemli. Bu noktalarda ülkemizde büyük eksikler, hatalı uygulamalar var. Bunlara da gelecek yazılarımda değineceğim.
Şirketlere büyük görev düşüyor
Bir yandan kalkınmalıyız, sanayi ve hizmet üretimimiz artmalı, ihracat yapmalıyız, iç tüketimi artırmalıyız, kabul. Bunlar olmazsa olmaz. Ancak para kazanırken çevreci, sosyal fayda odaklı ve hesap verebilir olmak da zorundayız. Ekosisteme geri vermek mecburiyetindeyiz.
İşte dünyada ön plana çıkmış olan sürdürülebilirlik ve ESG (çevre, sosyal, yönetişim) kavramları bu sebeple ülkemizde de önemini artırdı. ESG performansı 2030’dan itibaren, yatırımcıların en az EBITDA kadar önem vereceği bir konu haline gelecek. Şirketlerimizin yukarıdaki durumu iyi anlamaları gerekiyor.
Kâr odaklı bir yönetimden, ESG temelli bir yönetime geçilmesi 2030’a kadar hem kanun ve düzenlemeler hem de yurt dışı ile çalışmak için şart hale gelecek. Şirketlerimiz bu noktada inisiyatif kullanmalı. Moda veya popüler bir kavram olduğu için değil, hakikaten de ülkenin geleceğine yatırım yapmak için adım atmalılar.
ESG stratejilerini şirketimizde nasıl uygularız?
ESG stratejileri şirketlerin büyüklüğüne, sektörüne ve hedeflerine bağlı olarak değişebilir. Şirket olarak sürdürülebilirlik stratejilerini hayata geçirmek için ESG faktörlerini tüm iş stratejilerinin bir parçası haline getirmeli ve bunları paydaşlarla paylaşmalısınız.
Ayrıca, ESG hedeflerini ölçmek ve raporlamak için çeşitli araçlar ve standartlar mevcuttur ve bu araçları kullanarak performansınızı izleyebilirsiniz. Burada çevresel, sosyal ve yönetişimsel faktörlerdeki mevcut durumunuzu analiz etmek, bu konuda mevcut durumu uluslararası bir çerçeve ve standart ile karşılaştırmak ve buna yönelik eylemleri planlamak yola başlangıç adımlarınız olabilir.