Sürdürülebilirliğin finansmanı veya karanlıkta kalmaya hazır mıyız?
Başlığa bakınca ne alaka diyenler olacaktır. Çok da alakalı olduğunu anlamak için yazının tamamını okumak gerekecek. Geçtiğimiz cuma günü DÜNYA Gazetesi'nin organize ettiği ve bir oturumunda benim de panelist olarak katıldığım bir günlük zirvenin konusu sürdürülebilirliğin finansmanıydı.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan da zirvede birer konuşma yapması konunun kamuoyu gündeminde daha fazla yer alması bakımından değerli oldu. Zirvede Kamu ve özel sektörden muhtelif temsilcilerin katıldığı bir dizi konuşmacı farklı cephelerden sürdürülebilirlik ve sürdürülebilirliğin finansmanı konusunu dikkat çekmeye çalıştı.
Yapay zekâ ve dijital ikiz İçerisinde yaşadığımız dünyanın daha uzun süre küresel ısınmaya maruz kalmadan devam edebilmesi için karbon salınımının önlenmesinin ne derece önemli olduğu, yenilenebilir enerji kaynaklarının daha fazla ekonomiye kazandırılmasının gerekliliği gibi birçok konunun altını çizildiği zirvede, iş doğal olarak finansmanın önemine dayandı. Yapay zekâ ve dijital ikiz gibi günümüz teknolojilerinin artması, üretim ve verimliliğin artırılması yanında enerjiye olan ihtiyacın daha da artacağını göstermektedir. Bu ihtiyaç yenilenebilir kaynaklardan ne derece sağlanırsa yeşil doğanın sürdürülebilirliği de o derece mümkün hale gelecek.
Elektrik dağıtım İşin bir yanında da üretilen bu elektriğin tüketicilere ulaştırılması var. Elektrik dağıtım işi dağıtım yetkisi verilen şirketlerce yerine getiriliyor. Hizmeti veren şirketler bu işin daha verimli ve elektrikte kayıp kaçağı daha azaltılması yönünde katkı koymanın yanında, işin kamusal yönü çerçevesinde fiyatı kendileri değil kamunun belirlediği tarifeler üzerinden yapıyorlar.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) regülatör olarak çok etkin bir rol alındığı elektrik üretim ve dağıtım sistemi kendi içerisinde bir nevi havuz mantığı ile çalışmaktadır. Dağıtım bacağında oluşan operasyon masrafları ve yatırımlar özünde tarife üzerinden sağlanan gelirlerle finanse edilmektedir. EPDK tarife üzerinden sağlanan gelirlerden kimin havuza katkı vereceğini kimin bu katkıdan yararlanacağını yıllık olarak öngörüp, aylık gerçekleşmelere göre revize ediyor.
Tarifedeki son artış 2022 yılı Ocak ayında kaldığından, artık tarife ile elde edilen gelirlerin sistemin sürdürülebilirliğini sağlamaya yeterli olmadığı bir noktaya gelinmiştir. Şirketlerden sistemi destekleyecek geliri elde eden kalmadığı gibi tümü kaynak ihtiyacı içerisine girmişlerdir. Tarifeye herhangi bir zam yapmadan yılsonuna kadar devam edilmesi halinde kalan aylar için sistemde oluşacak açık 48 milyar TL civarında olacaktır.
Bu durum önümüzdeki günlerde şirket başına 1 ila 7 milyar TL civarında kaynak gereksinimi doğurmaktadır. Mevcut koşullarda elektrik dağıtım şirketlerinin bu kaynağı bulabilme imkanı olmadığı açıktır. Bu da sistemin sürdürülebilirliğini imkansız kılacak, şebeke yenileme yatırımlarında aksamalar ve tedarik tıkanıklıkları nedeniyle yazımızın başlığındaki durumla karşı karşıya kalınması riskini doğuracaktır.
Çözüm önerimiz
Elektrik tarifelerine zam yapılması veya sistemin regülasyonunu fiilen sağlayan Kamunun elektrik üretim şirketi olan EÜAŞ’ne Hazineden gerçekleşmesi öngörülen görev zararına ilave olarak yıl sonuna kadar 48 milyar TL. civarında bir aktarım sağlanarak sistemin sürdürülmesidir. Daha gerçekçi öneri; yılsonuna kadar oluşacak bu açığın tarife yoluyla sistemin kendi içerisinde döndürülmesi için tarifeye %33 zam yapılmasıdır. Yıllık 86 milyarlık TL lik toplam açığın kapatılması için nihai tarifeye yapılması gerekli zam oranı %47 olacaktır.
Elektrik fiyatlarının enflasyon sepeti içerisindeki payı %2’nin biraz altındadır. %33 lük zammın Temmuz ayı enflasyonuna etkisi göz ardı edilebilecek düzeyde olacaktır. Geçen yıl Temmuz ayı %9,49 luk TÜFE artışının hesaplamadan çıkarılacağı değerlendirildiğinde; Temmuz ayında yıllık enflasyonda %7-9 aralığında bir gerileme olması beklenmektedir. Enflasyondaki iniş trendi bozulmadan bu zammın belli bir oranda yapılabilmesi için Temmuz ayı ilk makul fırsattır. Her geçen ay açık artacağından tarifede daha yüksek artış yapılması gerekecektir. Bu da siyasi iktidar bakımından karar verilmesinin, piyasa açısından kabullenilmesinin her geçen gün daha zorlaşması ve ekonomik istikrar programında sıkıntıların doğması anlamına gelecektir.