Sürdürülebilir Türkiye için çıkış ‘birlikte yaratma’ kültüründe
Sürdürülebilirlik en öz anlamıyla devamlılığı sağlayabilmeyi ifade ediyor… Tabii en başta dünyanın, doğanın ve ekonomik-sosyal değerlerin, kazanımların sürdürülebilirliği… Sürekli genişleyen bu kavram altında değişimin pek çok da yeni paradigması var. Bunların gerçekleşmesi için ise ‘Birlikte Yaratma-Co Creation’ kültürünün oluşması gerekiyor. Schneider Electric Türkiye Genel Müdürü Bora Tuncer’e göre, ‘daha işbirlikçi, katılımcı sadece anlayan değil anlatan yapılara ihtiyaç var.’
Zor günlerden geçiyor, büyük acılar yaşıyoruz… Yakınını kaybedenlerin ve tüm Türkiye’nin başı sağolsun. Ateş en çok düştüğü yeri yakıyor. Hiçbir zaman düzelmeyecek yaralar açıyor. O yüzden böyle zamanların ardından söylenen ‘hayat devam ediyor’ sözünü de pek sevmiyorum. Evet devam ediyor ama hep bir eksikle… Karanlığa teslim olmayalım ama aydınlığı nasıl yaratacağız, önümüzü nasıl göreceğiz? Burada benim temel noktam, geleceğe dönük sürdürülebilir sistemler kurarak. Herkesin çok konuştuğu sürdürülebilirlik anlayışında benim en önem verdiğim ya da tanım içine koyduğum unsur, ‘yönetim kalitesi’ ki bence sürdürülebilirliğin temel koşulu… Bence her alanda sürdürülebilir bir Türkiye için, yönetim kalitemizi artırmamız gerekiyor. Yine her alanda iyi yönetimi uygulamamız gerekiyor. Daha geçen hafta konuştuk bu da insandan, insan kalitesinden başlıyor. Buna yatırım yapmak zorundayız yoksa boşlukta savrulan bir ülke konumuna geleceğiz…
Şirketlerin hedefleri
Geçtiğimiz günlerde Schneider Elektric Türkiye Genel Müdürü Bora Tuncer ile sürdürülebilirlik konusunda sohbet ettik… Şirketler için geçerli olan aslında tüm sistem için de geçerli. Tuncer insan kaynağına şöyle dikkat çekiyor:
“Şirketlerin başarısının en başta çalışanlarının eseri olduğunu hepimiz biliyoruz. Sürdürülebilirlik hedeflerinin çalışanları da kapsadığı, onların dahil olduğu politikalarla gerçekleşebileceğine inanıyorum. Sürdürülebilirlik hedeflerine kendilerini gerçekten adamış şirketler, çalışanlarını angaje etmeyi ve onların yaşamına bu anlamı katmayı başarabilirler. Dünyada örneğin yönetim anlayışı sadece erkek yöneticilerin ve çalışanların egemen olduğu bir yapıdan kadın yönetici ve kadın çalışanların da etkin olduğu bir yapıya dönüşüyor.”
Birlikte yaratma-‘Co-Creation’
Geçtiğimiz hafta aynı anda İSO 13. Sanayi Kongresi ve Yeşil İş Konferansı vardı. Alt alta koysam konuların bazıları gerçekten kopya gibiydi… Yani aslında sorunlar belli, tespitler belli… Harekete geçirecek mekanizmalar kurmalıyız. Örneğin Sanayi Kongresi’nde Finlandiya örneğinde başarı kriterlerinde ‘güven’ konusu öne çıkıyordu. Yine Birlikte Yaratma-Co Creation’dan bahsediliyordu. Bora Tuncer’in de bu konudaki tespitleri benzer: “Türkiye’de henüz işbirliğinden çok mutlak rekabet anlayışı ve tek olma düşüncesinin hâkim olduğunu görüyoruz. Bahçeşehir Üniversitesi’nin hazırladığı Türkiye Değerler Atlası da bunu işaret eden veriler sunuyor. Buna göre Türkiye, dünyada kişilerarası güvenin en düşük olduğu ülkelerden biri. Ancak 10 kişiden biri, genelde insanlara güvenebileceğini söylüyor. İşin garibi bu durum 1990’dan beri hiç değişmiyor. Bunun ancak kurumlararası işbirliğiyle çözülebileceğini öngörüyoruz.
Türkiye’de firmalar arasında işbirliği eksikliğinin iki temel nedeni işbirliği kültürünün olmayışı ve işbirliği platformlarının eksikliği olarak göze çarpıyor. Bu yapıların açık hale gelmesi, bilgi toplumunun dönüştürücü gücü olarak açık kaynak zihniyetine yönelmeleri gerekiyor. Bu nedenle Türkiye’de şirketler için aslında büyük bir olanak olan birlikte yaratma (Co-Creation) anlayışını teşvik etmemiz gerekiyor.”
Son 10 yılda değişenler
Schneider, sürdürülebilirlik konusuna Türkiye’de en çok destek veren birkaç şirketten biri… 7 yıldır da Yeşil İş Konferansı’nı destekliyor. Öncelikle son 10 yılda bu konularda neler değiştiğini sordum. Benim kanım çok yol alamadığımız şeklinde çünkü… “Sürdürülebilirlik kavramı ufak adımlarla toplum tarafından bir şekilde kabul edilmeye, kurumlar tarafından da kabul edilmeye doğru gidiyor. Ama beklenen hızın çok gerisinde olduğu aşikar… Ama dünyada da çok hızlı gittiğini söyleyemeyiz. Biz bu sene bu konferansı koordine ederken de değişimin paradigmalarını ortaya koymaya çalıştık… Sürdürülebilirlik, bugün pek çok şirket için çevresel anlamının ötesinde, ekonomik ve toplumsal konuları da kapsayan bir içeriğe sahip.
Çünkü sürdürülebilirlik; artık sosyal, çevresel, ekonomik, boyutları ile ele alınması gereken bir kavram. Türkiye’de sürdürülebilirliğe dair kavrayışın çok önemli aşamalar kaydettiği bir gerçek… Ancak, performans bakımından Türkiye dünya ülkeleri arasında orta seviyelerde yer alıyor. ABD’nin köklü eğitim kuruluşlarından biri olan Yale Üniversitesi tarafından açıklanan Çevre Performans Endeksi’nde Türkiye 2014 verileriyle 178 ülke arasında 66’ncı sırada yer aldı. Ülkemizde sürdürülebilirlik konusunda gerekli dönüşümlerin kapsam ve aciliyeti konusunda toplumsal farkındalık henüz yeterince oluşmuş değil. Sürdürülebilirlik Akademisi tarafından gerçekleştirilen Enerji Verimliliği ve Binalarda Isı Yalıtımı Tüketici Algı Araştırması’na göre Türkiye’de her üç kişiden biri enerji verimliliği için ne yapılması gerektiğini bilmiyor” diyor Tuncer.
Rekabet avantaj yaratmaz mı?
Sürdürülebilirliğin toplam değeri artırması ve rekabet avantajı yaratması belki de en önemli noktalarından biri… Bora Tuncer, bu konuda şöyle diyor: “Kesinlikle rekabet avantajı yaratır, sadece döngü ekonomisini bile kurabilmek aslında büyük de bir dönüşüm yaratır. Sürdürülebilirlikteki tüm değişim paradigmaları rekabette avantaj yaratır. Şöyle düşünelim: Bir KOBİ kendi iş modeli içinde müşterisine yarattığı değer, kendi iş süreçleri, kendi finansal süreçleri, insan kaynakları süreçleri bunların hepsine bu konuştuğumuz kavramları entegre ettiğini düşünün… Yani kendi üretim sürecinde hammaddeyi verimli kullandığını, kendi üretim sürecinde atıklarını hammaddeye çeviren bir süreci olduğunu, müşterisine bu kavramlar çevresinde bir değer yarattığını, çalışma prensiplerinin içine kadın istihdamını kattığını, çalışanların da değerleri özümsediğini söylersek, bu KOBİ’nin rekabet avantajı yaratmaması mümkün değil… Bunlar çünkü toplam değeri artıran şeyler. Toplam değeri artıran şirketler de rekabette avantaj sağlar.”
DEĞİŞİMİN YENİ PARADİGMALARI
Tüm dünyada değişimin getirdiği ve sürdürülebilirlik için ortaya konan yeni paradigmalardan bazılarını Schneider Electric Türkiye Genel Müdürü Bora Tuncer şöyle aktarıyor
Döngüsel Ekonomi:
Döngüsel ekonomi üretim, tüketim ve imha yöntemi yerine; yeniden kullanımı, geri dönüşümü, atığın yeniden kaynağa dönüştürülerek kullanımı için gerekli olan yeni modeli tarif ediyor.
Enerji ve Enerji Yönetim Sistemleri:
Büyüyen ekonomi, çevresel etkiler ve toplumsal sorumluluk arasında denge kurarak bugünün ve gelecek nesillerin hayat kalitesini artırmak için enerji verimliliğini, enerji yönetimini, yenilebilir enerji stratejilerini zorunlu kılıyor.
Sürdürülebilir başarı için performans kriterleri:
Kredi, karlılık, ciro gibi finansal değerlendirmeler, bugüne kadar şirketlerin en önemli başarı kriterleriydi. Ancak içinde bulunduğumuz yeni dönem, bu kavramların sürdürülebilir başarı kriterleri olmaksızın bir anlam ifade etmediğini gösteriyor.
Dijital Dönüşüm:
İçinde bulunduğumuz çağın en önemli gerekliliği, iş biçimlerimizi doğrudan etkileyen dijital dönüşüm… Bugün, dijital dönüşüm yeni teknolojiler aracılığıyla toplumun her alanında meydana gelen değişiklikleri kapsıyor.
Kadının Rolü:
Kadın istihdamı ve kadının rolünün artması inovasyonu, kârlılığı sonuçta rekabet gücünü artırıyor. Türkiye’de nüfusun yarısının kadınlardan oluşuyor olmasına rağmen, iş gücüne katılım yüzde 27’ler düzeyinde. Yönetim kurullarındaki oran ise sadece yüzde 9.
Karbon ve su yönetimi:
Bugün çok konuşmuyoruz ama regülasyonlar bunu Türkiye’ye getirecek… Dünya artık bu noktaya doğru gidiyor. Yakın dönemde BİS’de de başladı… Borsa şirketleri için önemli bir indikatör haline gelecek.