Sürdürülebilir olmayan eğilimlerde yolun sonuna geldik!..
Geçtiğimiz hafta genelinde piyasalarda yaşanan eğilimler ve açıklanan veriler ile buna bağlı eğilimler, belirsizliği oldukça yüksek bir dönemin bizi beklediğine işaret ediyor. Piyasalar arası etkileşimin farklılaşması, işlem hacimlerinin gerilemesi riskten kaçınma eğiliminin güçlenmeye devam etmesi gibi faktörler Türkiye gibi net sermaye girişine bağımlı ekonomileri daha olumsuz etkileyebilir. Büyüyen cari açık yetmiyormuş gibi enflasyon sorununun da kapıyı çalması beklentileri olumsuz yönde etkiliyor; zira mevcut koşullarda herhangi birine öncelik vermek veya her ikisini birlikte kontrol altına almak pek olası görünmüyor.
Küresel düzeyde gelişmiş ekonomilerden umulan iyi haberler gelmiyor, kredi notları aşağıya işaret ediyor ve hızla yatırım yapılabilir olma özelliği kayboluyor.
Gelişmekte olan ekonomiler ise farklı bir görünüm sergiliyor, bir kısmı yabancı sermayeye kararlı bir şekilde kapıyı gösteriyor, diğerler ise iyice ağırlaşmış sorunları ve şişkin varlık değerleri nedeniyle herhangi bir fırsat sunamıyor. Koşullar böyle olunca sermaye hareketleri istikrarsızlaşıyor, piyasalar arası etkileşim farklılaşıyor, belirsizlik ve kırılganlık artıyor. Geçtiğimiz hafta genelinde sermaye piyasalarının satış baskısı altında gerilediğine, emtialarda ise yatay bir eğilim yaşandığı gözlendi; uzun süredir birlikte yükselip gerileyen bu piyasalardaki eğilimlerin farklılaşmasını bir belirsizlik unsuru olarak izlemek gerekiyor. Döviz piyasalarında euronun güçlenmesi ortaay çıkan farklılaşmayı desteklemiş olabilir; eğer tersi olsa idi emtia piyasaları da gerileyebilir, sermaye piyasalarındaki satış baskısı daha sert olabilir, ikinci dip endişesi tehlikeli boyutlara tırmanabilirdi. Avrupa Birliği'nin içinde bulunduğu koşullara ve olumsuz piyasa beklentilerine rağmen euronun güçlenmesi ciddi bir sürpriz oldu!..
Fakat euronun son bir haftadaki performansına bakıp da olumsuzlukların olumluya dönüşebileceği varsayımı ile hareket etmek pek gerçekçi olmaz, yaşanan birilerinin yeniden risk almaya başlaması değil, riskten kaçınma eğiliminin kısmen yavaşlaması olduğunu unutmamak gerekiyor. Ayrıca euro hak ettiğinden farklı olarak değerlenmeye devam eder ise emtia fiyatlarında yaşanacak gelişmeler nedeniyle enflasyon ve faiz beklentilerinin iyice bozulabileceğini, devamında ise belirsizlik ve kırılganlığın iyice artacağını unutmamak gerekiyor. Özetle söylemek gerekir ise gelişmiş ekonomilerdeki para politikası aşırı gevşek olmaya devam edecek, fakat risk alma isteği bir daha asla son iki yıl içindeki ortalama düzeylere gelemeyecek, sermaye hareketleri daralacak. Gelişmiş ekonomilerin giderek aırlaşan işsizlik ve enflasyon baskıları altında bunalması, bir kısmı gelişmekte olan ekonomilerin ise benzer duruma düşmemek için aldıkları tedbirleri çeşitlendirmeye devam etmesi küresel eğilimleri etkileyecek.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız küresel eğilimler Türkiye ekonomisini de etkileyecek. Bir ayndan cari açığın oldukça tehlikeli şekilde büyümesi diğer yandan enflasyonda yaşanan sıçrama Türkiye riskine ilişkin algılamaları olumsuzalştıracak. 2002 sonrasında olduğu gibi bir ayndan dalgalı kur deyip, diğer yandan Türk Lirası'nı değerlendirerek cari açığın büyümesi pahasına enflasyon dinamiklerini kontrol altında tutmak pek mümkün olamayacak. Başka bir deyişle koşullar olduğumuzdan farklı görünmemize izin vermeyecek ve gözden uzak tutularak büyütülen sorunlar ciddi sıkıntıları beraberinde getirecek.
İç talep artışı ile yapılan makyaj gerçekleri gizleyemeyecek; iç talep mecburen daraldıkça kırılganlık artacak. Mali sektör ve 2000'li yıllarda aşırı borçlanarak yatırıma yönelen kesimlerdeki etkilenme çok daha yüksek oranlı olacak. Gerek iktidar, gerekse muhalefet partilerinin seçim meydanlarındaki vaatleri mevcut sorunları pek dikkate almıyor; sözlerini tutmakla ısrarlı olurlar ise daha önce yaşadığımız krizlerden çok daha farklısı bizi bekliyor olacak.
Cari açığın küçülmesi iç talebin daralmasını ve Türk Lirası'nın daha düşük değerli olmasını gerektiriyor, bu durumda enflasyon ve faizler yükselmeye devam edecek, menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık değerleri gerileyecek, bilançolar bozulurken hizmet sektörünün yarattığı istihdam daralacak, bütçe gelirleri azalır iken açık büyüyecek. Enflasyonu süratle kontrol altına almak ise Türk Lirası'nın değerlenmesini ve cari açığın büyümesine kayıtsız kalınmasını, gittiği yere kadar böyle devam edilmesini gerektiriyor... Özetle söylemek gerekir ise hem cari açığı küçültmek, hem de enflasyonu kontrol altına almak pek olası değil. Cari açığı anormal düzeye çıkarana kadar hep enflasyonu kontrol etmeye çlaıştığımız için bu seçenekte gündem de olmayacak, zira yabancı sermaye desteği bulamayacak. Cari açık sorunu ile yüzleşmek ve yaşanacakları hazmetmek de pek kolay olamayacak... Saadet zinciri misali sürdürülebilir olmayan eğilimlerde ısrar etmenin bedelini ödemek ciddi sıkıntıları beraberinde getirecek. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
2002-2010 yılları arasında döviz sepeti bazında kur artışını yüzde 17.5'le sınırlayarak toplam enflasyonu yüzde 80'lerde tuttuk, gıda ve alkolsüz içecek fiyatlarındaki artışın yüzde 171'e ulaşmasını engilleyemedik, fakat cari açığı patlattık. Böyle gidemeyeceğini gördük, enflasyondaki yükseliş geçici olmayacak!..