Sürdürülebilir kalkınmayı engelleyen '8 format hatası'
Dr. İzel Levi Coşkun, vergi, denetim, muhasebe ve danışmanlık şirketi Mazars Denge’nin CEO’su. O kendini aynı zamanda, hatta öncelikli olarak “Sürdürülebilirlik Elçisi” olarak tanımlıyor. Hem kendi hayatında, hem de kurumsal hayatında sürdürülebilirlik prensibi ile hareket eden bir insan olarak, çevresini de bu doğrultuda harekete geçirmeyi hedefliyor.
Dr. İzel Levi Çoşkun, “İş dünyasında ve eğitim hayatımızda yanlış şekilde formatlanıyoruz. Bu nedenle süreklilik ve sürdürülebilirlik arasındaki farkı tam olarak göremiyoruz” diyor.
“Dünyaya bir şeyler bırakırken gelecek kuşakları düşünor muyuz? Döngünün içinde yer aldığımızı, hepimizin birbiri ile bağımlı olduğunu hissediyor muyuz?” Aslında sürdürülebilirlik bu soruların yanıtlarında gizli. Hayata bütüncül bakmakla ilgili…
Dr. Coşkun’a göre, genel kabul gören ‘süreklilikten’, ‘sürdürülebilirliğe’ geçemememizin nedeni 8 format hatasından kaynaklanıyor.
Şöyle diyor Dr. Coşkun; “Sürdürülebilir kalkınma hedefl erinin gereklerini yerine getirebilmek için işletmelerin üzerine çok ciddi görevler düşüyor. Sadece bir tane olan ve hepimizin ortaklaşa paylaştığı dünyamızı Noam Chomsky’nin defalarca tekrarladığı gibi gelecek kuşaklara onurlu bir şekilde devredebilmek adına bir dönüm noktasındayız. Atılacak adımları başkalarından beklemek yerine farkındalık sahibi olmak ve hatalarımızdan vazgeçmek hepimizin sorumluluğu. Bu hedefl eri gerçekleştirmek için tek bir yolumuz var. Hep birlikte hareket etmek…”
Dr. İzel Levi Coşkun, bizi sürdürülebilir kalkınma yerine sürekli olmaya iten '8 format hatası'nı şöyle tanımlıyor:
Kısa / uzun vadeli düşünme
“Finans-muhasebe sektöründe çalışan biri olarak 3-5 seneden daha uzun bir finansal projeksiyon görmedim. Biz hep kısa vadeli düşünmeye odaklandık. Devamlı bir kar baskısı içindeyiz. Bu bir süreklilik sağlayabilir ama sürdürülebilirlik bakış açısına göre kar etmek yeterli değil, bu karın nasıl sağlandığı önemli. Kar ederken, ‘çevresel ve sosyal etkin nedir?’ sorusunu sormak gerekiyor.”
Kar baskısı / Sosyal, çevresel, ekonomik dengeleme baskısı
“Sizce işletmelerin tek varoluş amacı kar etmek midir? Alıştığımız formata göre cevap ‘evet’. Aslında her işletmenin topluma hizmet etmek ve yaşamını devam ettirmek gibi iki diğer amacı da var. Bir işletmenin yaşamını devam ettirirken çevresel etkisini göz ardı etmesinin mümkün olmadığını görüyoruz. İşletmelerin bir yandan ekonomik getiri elde ederken diğer yandan bu getiriyi sosyal ve çevresel etkisi ile kurumsal bir düzen içinde dengelemesi gerekiyor.”
BÜYÜME / GELİŞİM “Sürekli olarak büyümeden bahsediyoruz. Gayri Safi Milli Hasıla’dan bahsediyoruz. MIT’nin 1977 yayınlanan ‘Limits to Growth’ Raporu sadece büyüme odaklı bir ekonomik yaklaşımın dünyayı topyekün sürüklediği felaketi rakamlarla göz önüne seriyor. Sınırlı bir dünyada sınırsız bir büyüme peşindeyiz. Oysa gelişme niceliksel bir kavram değil, niteliksel bir kavram. Gelişme sağlamak için kadına, ifade özgürlüğüne, hukuka, adalete, kaliteye, etiğe, girişimciliğe, inovasyona yatırım yapmamız lazım. Gayri Safi Milli Etik diye bir kavramımız var mı? Gelişmeyi ölçerken Gayri Safi Milli Hasıla yerine, Gayri Safi Milli Kalite’yi koysak nasıl bir sonuç alırız? Kalite, insanların kişi başı düşen gelirine mi bağlı?”
Para ile ölçüm / Para + diğer parametreler
“Kalitenin değeri nedir? Etiğin değeri nedir? Kadının sistemin içinde olmasının değeri nedir? Bunları nasıl ölçeceğiz? Para, bizim gelişim mantığımız içinde ölçüm birimi olarak yeterli bir birim değil. Doğru ölçümleri yapabilmek için ülkelere, firmalara, kişilere göre farklı parametreler kullanmamız gerekiyor.”
Rakiplerle kıyasıya rekabet / Rakipler de paydaştır
“Rekabet kelimesinin kökeni İngilizce ‘rival’ kelimesinden geliyor. Rival kelimesinin etimolojik kökenine baktığımızda Latince ‘rivus’ kelimesinden geldiğini görüyoruz. Rivus, aynı nehri kullananlar anlamına geliyor. Peki, nasıl oldu da biz aynı nehri paylaşırken, daha fazlasını elde etmek ve bizim dışımızdakileri saf dışı bırakmak için aslında paydaşımız olan diğer kullanıcılarla boğaz boğaza rekabete girdik? Ne dere kaldı… Ne derenin beslediği koskoca Aral gölü kaldı.. Ne Tuz Gölü kaldı. Biz niye rakibiz? Biz paydaşız. Bizim birlikte birşeyleri düşünüyor olmamız ve hepimizin aynı gemide olduğunu bilip, tek bir tane dünyamız olduğunu bilip, aynı havayı soluduğumuzu bilip paydaş olduğumuzu kesinlikle unutmamamız gerekiyor. Bu rekabet sisteminde bir yanlışlık var ki dünya bu hale geldi. 17 tane sürdürülebilir kalkınma hedefi çıkar mıydı yoksa? Hepsi birer problem. Biz kazanmayı biliyoruz ama paylaşmayı ne yazık ki beceremiyoruz.”
Sadece kurumun çıkarı / Sistemin çıkarı
“Sadece kendi çıkarını düşünen ‘etik egoizm’ kadar, faydayı tek merkezde toplayan ‘faydacı etik’ de yeterli değil. Duyguları ve iletişimi de devreye sokan ‘faydayı genele yayan’, doğa ve toplum dahil tüm paydaşların birlikte yararlandığı bir modele ihtiyacımız var. Bu model, insanlar arasındaki özene dayalı ilişkilerin önemini vurgulayan özen etiğine dayanıyor. Çünkü, herkesin ihtiyacı farklı. Etiği yorumlarken duygulara, insan ilişkilerine yer vermek gerekiyor. Özen etiğinde bireylerin birbiriyle olan bağları ve bu bağların duygu aktarımları dikkate alınıyor.”
KÜRESEL – YEREL “Dünyanın en büyük problemlerinden biri, 2030 yılında nüfusun yüzde 80’inden fazlasının büyük şehirlerde yaşayacak olduğu. Herşey birbirine benzerken, biz nasıl farklılık yaratacağız? Yerelin hiç mi önemi yok? Peki küresel yerele geldiğinde, yerelin onunla baş etme şansı var mı? Mümkün değil. Akıllı şehirler yaratmaya çalışıyoruz, şehirlere daha fazla yatırım yapıyoruz, peki akıllı köyler neden yok? Akıllı köy yaparsak, göçü azaltırsak, yerelin ihtiyaçlarına dikkat edip, oralara yatırım yapıp yerelde çözümlerin ortaya çıkmasını sağlarsak acaba sürdürülebilirlik açısından nasıl bir faydamız dokunur? Biz her küresele dönüşte, her aynılaşmada, yerelin bilgisini, ustalığını kaybediyoruz. Yerel üret, yerel tüket mantığının dışına çıkıyoruz.”
Tüketim / Tasarruf + tüketim
“Tükettiğimizin sadece para olduğunun farkında değiliz. Birşeyi tükettiğimiz zaman onu sadece para ile almıyoruz. Onu, o parayı kazanmak için harcadığımız vakitle satın alıyoruz. Vaktimizi de, ilişkilerimizi de, dünyayı da, hayvanları da, oksijeni de tüketiyoruz. Peki tasarruf etmeyi unuttuk mu? Gözümüzün önünde toprak kendini sürekli olarak türetmeye çalışırken, biz yediğimiz elmanın çekirdeğini naylon poşete atıyoruz, poşeti yakıp karbon dioksit yaratıyoruz. Okyanuslar çöp yığını ile dolup taşıyor. Her bir dakikada bir milyon pet şişe üretiliyor. Biz döngüsel değil, yatay yaşamayı tercih ediyoruz. Taa ki duvara toslayana kadar…”
Genel kabul gören süreklilik
Kısa vadeli düşünme
Kâr baskısı
Büyüme
Para ile ölçüm
Rakiplerle rekabet
Sadece kurumun çıkarı
Tüketim
Küresel
Kurumsal sürdürülebilirlik
Sosyal / çevresel /ekonomik dengeleme baskısı
Gelişim
Para + diğer parametreler
Rakipler de paydaştır!
Sistemin çıkarı
Tasarruf + türetim
Yerel