Sürdürülebilir büyüme oranımız düştü mü?

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU [email protected]

2012 yılına gelene değin Türkiye’nin son 60 yıllık ortalama büyüme oranı yüzde 4.8 düzeyindeydi. Bu kadar uzun bir zaman diliminin ortalama büyüme oranını, yaklaşık olarak ‘sürdürülebilir büyüme oranı’ kabul etmek yanlış değildi; biz de yazıp çizerken öyle yapıyorduk. Ama 2012’den bu yana yaşananlar sürdürülebilir büyüme oranımızın daha düşük bir düzeye indiğini düşündürtüyor. Bunun çeşitli nedenleri ve göstergeleri var.

Birincisi, köyden kente önemi bir göç oldu. Tarımda ‘çalışır görünen’ ama aslında tarımsal üretime katkısı yok denecek düzeyde olan çok sayıda çalışma yaşındaki insanın kente göçü tarımsal üretimi olumsuz etkilemedi. Buna karşılık, bu insanların bir kısmı kentte iş bulup çalışmaya başlayınca üretmeye de başlamış oldular. Hem üretimi hem de kişi başına üretim düzeyini (verimliliği) olumlu etkiledi bu gelişme. Ne var ki bu göç yaşandı ve hemen hemen bitti. Artık bu kanaldan önemli bir etki beklememek gerekiyor verimlilik artışına ve dolayısıyla sürdürülebilir büyüme oranına.

İkinci neden daha gözle görünen bir neden. Son yazımda 2012’den bu yana özel yatırım harcamalarının 2011’e kıyasla hep daha düşük bir düzeyde gerçekleştiğine değindim. Bu, sermaye stokunun (takım tezgahı, baraj, yol, gemi ve benzerleri) düzeyini düşürücü bir gelişme. Kişi başına düşünür, artan nüfusu dikkate alır ve sermaye stokunun aşındığını da unutmazsanız çok daha rahat anlaşılacak bir olgu. Sürdürülebilir büyüme oranını belirleyen diğer unsurlarda (verimlilik, işgücü, işgücünün eğitim düzeyi gibi) telafi edici bir artış yoksa, sermaye stokunun artmaması, sürdürülebilir büyüme oranını düşürücü bir unsur. 

Üstelik hem Türkiye’de yerleşiklerin hem de yurtdışındakilerin Türkiye’de yaptıkları yatırımların son yıllarda azalması bir tesadüf değil. Faizdi, krediydi, şuydu, buydu; çok sayıda belirleyici unsur sayabilirsiniz. Ama şu noktayı unutmamak şartıyla: Yatırım harcamalarının ‘geri dönülemezlik’ gibi bir niteliği var. Mesela yaptınız fabrika binasını, birkaç da makine koydunuz; işler planladığınız gibi gitmiyorsa nasıl ‘geri döneceksiniz’? Bekle ki kelepir fiyatına o binayı ve makineleri alacak birisi çıksın. Böyle bakınca ‘ekonominin geleceğine ilişkin güven’, ‘ülkenin genel güven ortamı’, ‘aniden keyfi bir idari uygulama nedeniyle yüklü bir zarar yazma olasılığının var olup olmadığı, yani kural hakimiyeti’ gibi unsurlar yatırım yapma iştahında hayati öneme sahip. Son yazılarımda yeteri kadar örnek verdim, sizler de yaşıyorsunuz; tekrarlamama gerek yok. Türkiye’de son yıllarda bu açıdan son derece olumsuz gelişmeler yaşandığı apaçık ortada.

Sürdürülebilir büyüme oranımızın düştüğüne ilişkin üçüncü gözlemim daha önce bu köşede çeşitli kereler değindiğim bir olgu ile ilişkili. Basit bir hesap bu olguyu açık biçimde ortaya koyuyor. Özetle şu: Bir birim büyüme oranına ulaşmak için yaptığımız dış borçlanma önemli ölçüde arttı 2012-2015 döneminde. Hesabı da şöyle: 2012-2015 döneminin ortalama büyüme oranını yüzde 2.9 olarak alabilirsiniz. Bu dönemde milli gelirimize oranla net dış finansman kullanımımızın ortalaması yüzde 6.8 oldu. Yani, yüzde bir (bir birim) büyümek için bu dönemde ortalama olarak milli gelirimize oranla yüzde 2.3 düzeyinde net dış borç kullanmışız (2015 büyümesini yüzde 2.5, milli gelirini 703 milyar dolar ve net dış finansmanı ise Ağustos ayı itibariyle son on iki ayın toplamı olan 31 milyar dolar aldım). Oysa aynı hesabı 2002-2007 dönemi için yapınca bir birim büyüme başına kullandığımız net dış borç milli gelirin yüzde 0.8’i kadar. Daha çok borçlandığımız 2005-2007 dönemi için yaparsanız da tablo çok değişmiyor: Bir birim büyüme için milli gelire oranla yüzde 1.1 borçlanmışız. Kısacası, 2012-2015 döneminde bir birim büyümek için çok daha fazla dış borç kullanmışız.

Bu nedenlerle Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme oranının önemli ölçüde düştüğünü düşünüyorum. Ne kadar düştüğünü söylemek ise zor; teknik bir çalışma gerektiriyor. Hissiyatıma güvenirseniz eğer, sürdürülebilir büyüme oranımızın mevcut durumda yüzde 4’ün üzerinde olmadığını söyleyebilirim. Neyse… ‘Hisli’ yazıyı daha fazla uzatmayayım. Önemli olan şu: Düşük düzeyde sürdürülebilir bir büyüme oranı Türkiye’nin kaderi değil; artırılabilir. Ama son yıllardaki ortamda bu artış olmaz. O ortamın neredeyse ‘180 derece’ değişmesi gerekiyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Havuz problemi 01 Ağustos 2018
Elbette zor ama mümkün 20 Haziran 2018
Bazı basit gerçekler 06 Haziran 2018