Süratle ekonominin gündemin ana konusu haline gelmesi şart
Neyse çarkıfelek bir kere daha çevrilerek AKP iktidarının devamlılığına resmiyet sağlanmış oldu. Beklendiği gibi piyasalar da siyaset sahnesinde hazirandan beri yaşanan sancılı durumun sona ermesine olumlu tepki verdi. Ancak, başımızdaki problemlerden sadece biri ortadan kalkmış durumda. Daha üstesinden gelinmesi gereken çok mesele var.
Bugüne kadarki AKP hükümetlerinin en büyük zaafiyeti kadro yetersizliği ve kurulu düzen ile olan zayıf iletişimleri oldu. (Geniş bir oy tabanı olan merkez sağ bir partinin sistemin kurulu düzeniyle hadi ittifak demeyelim ama, en azından barışık olması beklenir.)
AKP’nin daha önceki merkez sağ partilerin bir devamı şeklinde değil de onlara bir alternatif olarak ortaya çıkmış olması, kurucu kadroların sanayici değil de taşralı tüccar-esnaf ağırlıklı olması, Batı ile eklemlenmiş ve daha rasyonel ve geniş düşünüp hareket edebilen işadamlarıyla ortak bir temelde buluşamayan bakış açıları ve iş pratikleri olması, ve daha tutucu inanç yapıları ve yaşam tarzlarının getirdiği farklılıklar bugüne kadar iş dünyasıyla sağlam köprülerin kurulması önünde engeller oluşturdu. Liderlerinin mizacı da önemli bir engel teşkil etti doğrusu. Tabii ki, 13 yıl zarfında, AKP bu konularda aşama kaydetti, yöneticileri tecrübelendi, kamu ve iş yönetimi konusunda daha uzmanlaştı. Sistem-dışı bir parti olmaktan sistemin göbeğindeki parti durumuna geldi.
Öyle ki, bugün Sn. Davutoğlu’nun daha ehil kadrolarla çalışma ve bugüne kadar tam olarak tesis edilemeyen devlet-iş dünyası ilişkilerini kurma imkanı söz konusu. Kanımca, son seçim sonuçları da Sn. Davutoğlu’na daha özerk, pragmatik ve yapıcı bir politika izleme imkanı tanımış bulunmakta. Ümit ederim, artık Türkiye gereksiz Başkanlık tartışmalarıyla, Orta-Doğu’da izlenen maceracı politikalarla ve toplumu kutuplaştırıcı söylemlerle daha fazla vakit kaybetmez. Böyle bir lüksümüz gerçekten de yok!
Yeni kurulacak hükümetin süratle ekonomi politikasını icraatinin ana gündemi haline getirmesi gerekiyor. Türkiye’nin “orta gelir tuzağı” içine girmiş olma durumu farazi bir durum değil, bir realite. Esasen, son 13 senedir Türkiye ekonomisi kendi dinamikleriyle değil, tamamen dış konjonktüre bağlı bir seyir izlemekte. Hiç kendimizi “AKP ilk dönemlerinde başarılıydı, sonraları performansı düştü” diye kandırmayalım. Türkiye ekonomisi önceleri hızlı küresel büyüme, sonra ise parasal genişleme rüzgarıyla büyüdü; son 3 yıldır da, ters esen rüzgarlarla alabora olmamaya çalışıyor.
Bu süreçte, kendi ayakları üzerine basan, dış konjonktüre mukavemetli, ülkenin ekonomik çıkarlarını koruyan ve sağlam bir endüstri tabanı oluşturan bir ekonomi politikası izlenmedi. Böyle bir politikanın izlenmesi için bu konuda bilinç, bilgi, çaba ve iş dünyası ile işbirliği gerekiyor. Onun yerine, “piyasalar en doğrusunu bilir” mantığı (daha doğrusu “tembelliği”) ile yüksek dış borçluluk ve erken sanayisizleşme ile ifade edilebilecek olan bugünlere geldik.
Geldiğimiz noktada, bugüne kadar hep es geçilmiş ve/veya ertelenmiş olan yapısal reformların mutlak surette hayata geçirilmesi gerekiyor. Sanayi politikası, enerji politikası, hukuk, eğitim, teşvik ve tasarruf konularının acilen ele alınması şart.