Suni çimde suni Fener

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Lige verilen milli maç arası Fenerbahçe'de sezon başından bu yana gözlediğimiz anomalinin tedavisi konusunda etkisiz kalmış. Şüphesiz ki, sarı-lacivertli takım sakatlıklardan ciddi derecede muzdarip. Bunu bir handikap olarak kabul etmek gerekir ancak Hacettepe maçıyla birlikte Fenerbahçe'nin kısa dönemde bir düzelme gösteremeyeceğine dair kuşkuların da güç kazandığını belirtelim. Peki, nedir Fenerbahçe'deki temel problem? Birincisi  takım savunmasında yük, orta saha ve ileri uç arasında dengeli biçimde paylaşılamıyor. Top rakipteyken istisnai kabul edilebilecek bir futbolcu varsa o da Alex olmalı. Oysa Fenerbahçe takımı bilhassa rakibin ani geliştirdiği ataklarda en az 5 Alex'le oynuyormuş gibi. Üstelik defansın önünde çift ön libero kullanılıyor olmasına rağmen gerek Maldonado gerekse de Josico, Fenerbahçe'nin ihtiyaç duyduğu tipteki orta saha oyuncuları değiller. Altını çizmemiz gereken ikinci arıza sarı-lacivertli takımın toplu halde hücuma çıktıktan sonra oyuncuların fazlasıyla yerlerini kaybederek oynadıkları yönünde. Sağ kanattaki Kazım ile sol kanattaki Uğur'un top rakibe geçtikten sonra beklere yardım getirmemeleri ciddi riskleri de beraberinde getiriyor. Nitekim Hacettepe önünde de bu aksaklık fazlasıyla hissedildi. Zaman zaman Gökhan Gönül ve Roberto Carlos'un da bu rüzgara kapılmaları hem tandemi hem de Volkan'ı iyiden iyiye zorluyor.

Maçın başında Fenerbahçe'nin 4-2-3-1'ine Hacettepe teknik direktörü Osman Özdemir 4-1-4-1 ile cevap verdi. Kağıt üzerinde Alex'in karşısına Tozo'nun gelişi hepimizde bir "adam markajı" hissi uyandırdıysa da Brezilyalı yıldızın 20. dakikada kaydettiği gole kadar Tozo, alan savunmasında kaldı. Gol sonrası Tozo, Alex'e yaklaşarak oynamaya başladı ve Fenerbahçe'nin hücum gücü bu dakikadan sonra düşüş gösterdi. Sezona adını ve renklerini değiştirerek giren Hacettepe göründüğü kadarıyla futbol mantalitesini hiç değiştirmemiş. Tıpkı geçen yıl olduğu gibi İbrahim Şahin'i ileride tek bırakıp, Sandro ve Serkan ile ona yardım getirmeye çalıştılar. Yukarıda bahsettiğimiz kanat zafiyeti sayesinde de Murat Kalkan, Lika, Sandro ve Orhan gibi isimler hücumda oldukça verimli oldular. Maçı sadece gazetelerden takip eden ya da yalnızca özetleri seyreden futbolseverler Can Arat'ın Fenerbahçe'ye maçı kaybettirdiğini düşünebilirler. Sarı-lacivertlilerin yediği ilk golde topu uzaklaştıramayan, ikinci golde ters bir vuruşla Volkan'ı avlayan Can, maçın son dakikalarında da ofsaytı bozarak bir penaltıya sebebiyet verdi. Ancak maçtan sonra Can'ı idam sehpasına göndermek Fenerbahçe adına işin kolayına kaçmak olur. Takım savunması o kadar aksadı ki, tüm yük Yasin-Can tandemi üzerine bindi. Bana öyle geliyor ki, Lugano-Edu ikilisi sahada olsaydı bile Fenerbahçe'nin maçı lehine çevirmesi hiç kolay olmayacaktı. Tabii bir de madalyonun diğer yüzü var. İleri ucunda 4 yıllık maliyeti yaklaşık 27 milyon Euro olan Güiza, sol kanatta yıllık 4 milyon Euro alan Roberto Carlos gibi lükslere sahip Fenerbahçe'nin yedek kulübesi hiç de sağlıklı değil. Geçen yıl Zico'nun rotasyonları Fenerbahçe'ye çok değerli puanlar kaybettirmişti bu yıl ise sakatlıklardan doğan zorunlu rotasyon, sarı-lacivertliler adına üzücü bir sonuç doğurdu. Demek ki, transfer döneminde atılan adımların tartışmaya açılması gerek. Örneğin Burak Yılmaz Beşiktaş'ta taraftara saç baş yoldurduktan sonra Fenerbahçe'de şans buldu ama bu haliyle bırakın Deivid'e, Kazım'a bile alternatif olması zor görünüyor. İşin kötüsü geçen sezon Avrupa'da hepimizin göğsünü kabartan Fenerbahçe, böyle giderse Şampiyonlar Ligi'nde tüm ülkeyi üzeceğe benziyor.

Skibbe ne yaptıysa olmadı

Galatasaray ligin üçüncü haftasında sahasında Antalyaspor'u konuk etti. Geride kalan iki haftada Galatasaray adına "hücumda kısırlık", Antalyaspor için ise "gol iştahı" fazlaca dillendirilen niteliklerdi. Maçın başlamasıyla birlikte oyun kurgusunda değişikliğe giden tarafın Galatasaray olduğunu gördük. Sezon başından bu yana yoğun eleştirilere maruz kalan Skibbe, bu kritiklerden kendisi adına ders çıkarmış olacak ki, takımını farklı bir anlayışla sahaya sürdü. Kabaca "4-4-2 diamond" şeklinde tanımlayabileceğimiz bu anlayış yanında sarı-kırmızılıların topa daha fazla sahip olmasını sağlayabilecek teknik kapasiteleri yüksek isimler de ilk on bire seçilmişlerdi. Hasan Şaş'ın enteresan bir tercihle sağ bek mevkiinde görev almasından başka; tek ön libero olarak Ayhan sahaya sürülmüş, Ümit Karan-Nonda ileri ucuna destek vermek üzere ise Kewell, Arda ve Aydın seçilmişlerdi. Sahasında Antalyaspor gibi iki haftada 6 gol yemiş bir ekibe karşı bu on bir ve dizilişin mantıklı bir strateji olduğunu söyleyebiliriz.

Maçın başlamasıyla birlikte orta alanda kazandığı topları Kewell, Arda ve Aydın'la buluşturmaya başlayan sarı-kırmızılı takım bu futbolcuların becerili ayaklarıyla rakip kaleye tehlikeli akınlar yaptı. Jarabinsky'nin talebeleri ise defansın önündeki üçlü bloğu (Korhan-Sedat-Ertuğrul) hiç bozmuyor kanatlardaki Ngwenya ve Ali Zitouni ile bu isimlere savunma desteği veriyordu. Esasen Beşiktaş'ın Antalya deplasmanından aldığı üç puan rağmen o maçın siyah-beyazlılar açısından "kabus" niteliğinde bir maç olduğu biliniyordu. Siyah-beyazlılar o maçta 2-0 geriye düşmelerine rağmen hücumlarını ısrarla kanatlardan organize ederek maçı zor da olsa kazanmışlardı. Galatasaray da henüz 11. dakikada sağ kanattan getirdiği topu Nonda ile buluşturarak skor üstünlüğünü ele geçirdi. Ancak maçın geneli için bir yorum yaparsak Galatasaray'ın kanatlarında kullandığı oyuncular sürekli olarak içe kat ederek oynadıklarından rakip savunmayı oyundan düşürecek organizasyonların eksikliği zaman zaman göze batıyor. Bununla birlikte Skibbe'nin sağ kanatta kullandığı Aydın üzerinde ısrar edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Top tekniği yüksek, dikkat çekici bir dripling yeteneği olan bu futbolcudan Türk futbolu da uzun vadede yararlanabilir.

Karşılaşmanın dönüm noktası ise Antalyaspor'un 32. dakikada bulduğu gol oldu. Bu dakikadan sonra çok adamla savunmada kalan kırmızı-beyazlılara karşı Skibbe, hamle üstüne hamle yaparak golü bulmaya çalıştı. Öyle ki, oyuncu değişiklikleriyle beraber orta alan dörtlüsünde herkes her yerde oynadı. Örneğin, Kewell'ın önce ileri ucun arkasına geçtiğini daha sonra ise ön liberoya monte edildiğini gördük. Son yarım saatte ileri ucu taze kuvvet Baros ile güçlendirmeye çalışan Alman teknik adamı bu maçla ilgili eleştirmek sanırım biraz insafsızlık olur. Kırmızı-beyazlılarda beş yıldızlık performans sergileyen kaleci Ömer ve kaptan Uğur Antalyaspor'un aldığı bir puanda çok önemli faktörler. Kısacası, Galatasaray-Antalyaspor karşılaşması skor tabelasında yazan iki gole bakarak yorum yapılacak bir maç olmadı. Bu tip maçları zaman zaman izliyoruz. Hücum eden savunana karşı üstünlük sağlasa bile top bir türlü kale çizgisini geçmiyor. "Galatasaray'da hiç mi problem yok?" diye soranlar için de şu saptamaları yapalım. İlk olarak sarı-kırmızılı takımın on birinde tüm mevkilerin gerçek sahiplerini bulmak gerekiyor. Joker oyuncuların fazlalığı elbette ki bir avantaj ancak futbolcuların sürekli mevki değiştirmeleri uzun vadede takım ritmini bozar. Bir ikinci aksaklık da hücuma çıkışlarda yaşanıyor. Galatasaray çok fazla yana oynayarak çıkıyor. Bu da tüm hücumların sete set yapılması demek.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016