Suçluların ekonomisi geçerli!...

Nevzat SAYGILIOĞLU
Nevzat SAYGILIOĞLU EKO ANKARA [email protected]

Son 10 aydan beri Türkiye’de ciddi ve önemli olaylar yaşanıyor. Tamamen siyasal ağırlıklı gelişmeler yanında dış politika ve bazen de ekonomi ağırlıklı gelişmeler birbirini izliyor. 

Sonuçta sancılara ve zaman zaman da depremlere yol açan gerçekten ciddi konular cereyan ediyor. Önümüzdeki süreçte de bu konuların devam edeceği biliniyor. 

Aslında bu gelişmeler çok da sürpriz değil. Sosyal, toplumsal ve ekonomik olayların gerisinde oluşan birikim, sonunda bir küçük veya büyük nedene bağlı olarak açığa çıkar. Bir bakıma balon patlar, sonuçlar ortaya dökülür. Zira uzun yıllara dayalı bir gaz sıkışması ve bunu patlatmaya hazır iç ve dış çevreler var ortada. 

Geçen haftalarda Gazi İİBF son sınıf öğrencilerime, Maliye Politikası dersinde, gelişme yolundaki ekonomilerde bütçe açığı sorunu ve ekonomik istikrarı engelleyen faktörler konusunu işlerken şöyle bir soru sordum: “paranız olsa şu an itibariyle Türkiye’ye yatırım yapar mıydınız?” 50-60 öğrenciden bir tanesi bile parmak kaldırmadı. “Evet yaparım” demedi. “Ama; birkaç ay önce bu soruyu sorsaydım, cevabınız ne olurdu?” diye sorduğumda, bazılarından “evet yatırım yapardım” cevabını aldım. 

Ortada bir belirsizlik, gelecek kaygısı ve olumsuz beklentiler var demekti bu. Pratik hayattan henüz uzak, ama teorinin çerçevesi içerisinde okuduklarından çıkardıkları bir sonuçtu. Demek ki ekonomik koşullar uygun değildi. Özellikle siyasetin prim vermediği yolsuzluk konusunun, ekonomik açıdan karşılık bulduğu açıktı. 

Yani yolsuzluk iddialarının ayyuka çıktığı ve kayıt dışılığın tavan yapmaya devam ettiği bugünün koşullarında, ekonomi cazibe sergilemiyordu. 

Oysa bu şartların da ekonomisi var. Aynen her şartın veya koşulun ekonomisi olduğu gibi…Bir bakıma suçtan beslenen ekonomi… 

Bu noktada Prof. Dr. Enver Alper Güvel’in “Suç ve Ceza Ekonomisi” (Roma Yayınları, Mayıs 2004) adlı kitabından bahsetmemiz gerekiyor. 
Enver hoca; sosyolojik, ekonomik, politik yönüyle suç ekonomisini irdeliyor, dünyadaki literatür çalışmalarını inceliyor ve bazı sonuçlara varıyor. “Suç” olgusunun tarihsel bir gerçek ve günümüzde de yıkıcı bir güç halinde olduğuna vurgu yapıyor ve küresel ölçekteki önemli bir sosyal sorun olduğunun altını çiziyor. 

Yazar, suça ekonomik çerçeve kazandırıyor. Kim olursa olsun, insan, işlediği suçtan dolayı bir yandan sağlayacağı getiriye ve diğer yandan da bunun alternatif maliyetine bakıyor. Kısacası suç olgusu ile ekonomik gerçekliğin buluştuğu güzel bir çalışma. 

Normal koşullarda para kazanmanın ve servet edinmenin zor olduğu bilinince, anormal koşullara ilgi artıyor. Yani haline razı olma, haddini bilme, normali algılama yerine başka hesaplar öne çıkıyor. Kimilerine göre akıllılık, kimilerine göre arsızlık veya aymazlık ile çok hızlı köşe dönme fırsatı doğuyor. 

Bu noktada devlete ve siyasete yamanmak şart oluyor. Her iktidar kendi zenginini yaratmaya başlıyor. 

1977 yılında henüz yeterlik sınavından çıkmış çok genç bir Hesap Uzmanı olarak gittiğimiz Bursa turnesinde bir iş adamının söylemi hiç aklımdan çıkmıyor. Aynı zamanda sanayici olan bu iş adamı, o günün koşullarında Türkiye’de zengin olmanın yolunun devlet ile ilişkiden geçtiğini söylemişti. O gün itibariyle bu sözü kafama yazmıştım, ama aklıma sığdıramamıştım. 
Aradan yıllar geçti… Ve hiçbir şeyin değişmediği anlaşıldı… Meslekte 40 yıla merdiven dayamış birisi olarak; bu sözün, bugün bile halen ve hatta daha keskin bir şekilde anlamını koruduğunu görmek incitiyor ve insanın içini sızlatıyor. 

Örneğin salt memur ve öğrenci kenti Ankara bile kişi başına mevduat tutarında birinciliğini koruyarak, aynı şekilde bin kişiye düşen araç sayısında İstanbul’u zorlayarak, başta Ankara ve sahil bölgeleri olmak üzere Türkiye’nin hemen her yerinde ağırlıklı konut şeklinde taşınmaz edinerek bu çarpıklığı daha da kronik hale getiriyor. Dolayısıyla Ankara işini biliyor. 

Sözün özü şu: bu gidişin gidiş olmadığı ve sürdürülebilir görülmediği açıktır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar