Suçlu değil başarılı: Tekstil ve hazır giyim

Ümit ÖZLALE
Ümit ÖZLALE umit.ozlale@dunya.com

İktisat tarihine baktığınızda gelişmiş ülkelerin sanayileş­me süreçlerine tarıma dayalı sa­nayiyle başladığını görürsünüz. Tekstil ve hazır giyim de bu sü­reçte başrol oynamaktadır. Bu durum İngiltere, ABD, Çin gibi farklı zamanlarda başarıyla sa­nayileşen ülkelerin hepsi için ge­çerlidir.

Türkiye de, diğer ülkelerle benzer bir şekilde, sanayileşme­yi ve ihracatı tekstil ve hazır gi­yimle öğrenmiştir. Yeni bir sana­yi devriminin, dijital dönüşümün eşiğinde Türkiye’nin net ihracat açısından en başarılı iki sektörü­nün tekstil ve hazır giyim olma­sı sektörün suçu değil başarısı­dır. Burada eleştirilmesi gereken bir kurum varsa o da ekonomi ve kalkınma politikasını belirle­yen karar alıcılardır.

Enflasyonla mücadeleyi kuru ve talebi baskı­lamaya indirgeyen; sanayi, tica­ret, tarım gibi alanlarda yapısal reformları erte­leyen; emek yoğun sek­törlerden bir itiraz gel­diğinde de “Türkiye’nin tekstil ve hazır giyim sektörlerinden çıkma­sının zamanı gelmiştir” gibi açıklamalar yapan ekonomi bürokrasisidir.

Haklı şikayetlere kulak tıkıyoruz

Daha önce de yazdım: kişi başı milli gelir açısından bizim iki ka­tımızdan daha fazla bir gelire sa­hip İtalya ve İspanya gibi ülkeler­de en zenginler listesinin başın­da hazır giyim sektöründe ya da işlenmiş gıda sektörüne marka­laşmayı başarabilmiş kişiler yer alıyor.

Bu ülkeler tekstil ve hazır giyim sektöründen çıkmak yeri­ne bu sektörlerde gerekli dönü­şümü nasıl sağlayabileceklerine, değer zincirlerini nasıl sağlam­laştırabileceklerine kafa yoruyor. İsteyen bu ülkelerin kalkınma strateji belgelerine bakabilir. Biz ise bu sektörlerde dönüşümü na­sıl sağlayacağımızı, 2024 yılında başlayan darboğazdan net ihra­catçı sektörlerimizi nasıl kurta­racağımızı düşünmek yerine sek­tör temsilcilerinden gelen haklı şikayetlere kulak tıkıyoruz.

Ben de bu satırlardan bir kere daha tekstil ve hazır giyim sek­törünün kısa vadeli problemle­rinden bahsedeyim. İhracatçı yaklaşık 20 aydır uygulanan kur politikası ile çok zor bir dönem­de. Enflasyonla döviz kuru ara­sındaki fark her geçen gün büyü­yor. Üstelik enflasyon da düşmü­yor. Yani hem hane halkının hem de üreticinin yaptığı fedakarlığın sonucunu enflasyon verilerin­de göremiyoruz. Öyle bir nokta­ya geldik ki, ülkeye döviz çekmek için cazip bir faiz ortamı yaratıp geri ödemek üzere borçlanıyo­ruz. Bu bonkörlüğü üretim yapıp istihdam sağlayarak ülkeye kalı­cı olarak döviz getiren sanayici­ye ve ihracatçıya göstermiyoruz.

İstatistikler de sizi çok aldat­masın. İhracat bağlantılarının kurulması uzun yıllar gerekti­riyor. Alınan siparişler orta ve uzun vadeli sözleşmelere dayalı olarak yapılıyor. Bir pazarın kay­bedilmesi durumunda da yeni­den kazanılması uzun yıllar alı­yor. İşte bugün yıllar yılı verilen uğraş sonucunda dahil olunan üretim zincirlerinden çıkmamak için ihracatçımızın zararına satış yaptığı kritik bir noktadayız. İh­racatçının zarar etme pahasına satış yapmasının bir başka nede­ni de daha cazip ihracat kredile­ri için ihracat taahhüdünü kapat­ma ihtiyacı. Bugün birçok sanayi­cinin işyerini kapatması halinde kıdem tazminatını ödeyecek ser­mayesinin olmadığını da saha gözlemlerinden biliyoruz.

Kapsamlı bir eylem planı şart

Geçen haftalarda da yazdığım gibi 2025 yılında çok ciddi bir uyumsuzluğun sancılarını çeke­ceğiz. Bizim üretim desenimiz, ihracatımızın teknolojik yoğun­luğu, rekabet kurgumuz dolar ba­zında kişi başı milli gelirimizle uyumlu değil. Özellikle Batı böl­gelerimizde işgücü maliyetleri mevcut kur politikasından dola­yı 1.500-2.000 euro arasında de­ğişiyor.

Zaten yoksulluk sınırının altında maaş alan çalışanların ücretini TL cinsinden düşürme­memiz gerektiğine göre geriye tek bir çare kalıyor. Eğer bir an önce mevcut programda kapsam­lı bir revizyon yapmazsak ihra­cattan istihdama birçok alanda problemler derinleşir. Bir son­raki aşama da işten çıkarmalar­la beraber özel sektörün ciddi bir borç sarmalına girmesi olur.

Peki ne yapmalı? Bu hafta yer kalmadığı için çözüm önerileri­ni haftaya bırakıyorum. Ama en azından şunu bir “spoiler” ola­rak yazayım: Türkiye’nin dış po­litikası ülkeyi zenginleştirecek bir yapıda olmalı. Özellikle Suri­ye’de siyasetçinin değil sanayici­nin kazanması için kapsamlı bir eylem planı hazırlanmalı.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
TÜSİAD vs MÜSİAD 19 Şubat 2025
Devlet korur… 07 Şubat 2025
Hataları tekrarlamak 17 Ocak 2025
Nasıl bir 2025? 25 Aralık 2024
Asgari ücret tartışması 10 Aralık 2024