Suça dayalı tazminatların giderleştirilmesi
Tazminatların gider olabilmesi konusuna 05.05.2015 günlü DÜNYA gazetesinde yayımlanan yazımda değinmiştim. Bu konuda farklı bir içtihadın ortaya çıkmış olması, beni tekrar aynı konuya yöneltti.
Kurumlar Vergisi Kanunu'nun (KVK) atfı dolayısıyla kurumlara da uygulanan Gelir Vergisi Kanunu'nun (GVK) 40/3. maddesine göre "İşle ilgili olmak şartıyla mukavelenameye veya ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatlar" gider olarak yazılabilir. Buna karşılık aynı kanunun "kanunen kabul edilmeyen giderler"i düzenleyen 41/6. maddesine ve KVK md. 11/g’ye göre, "teşebbüs sahibinin suçlarından doğan tazminatlar" gider yazılamaz.
Bu maddelere göre, ticari faaliyetle ilgili olmak ve suç oluşturmamak koşulu ile sözleşmeye, mahkeme kararına veya kanun emrine istinaden ödenen tazminatlar gider yazılabilecek; buna karşılık tazminata yol açan fiilin kanunlarla suç kabul edildiği hallerde tazminat, sözleşmeye, mahkeme kararına veya kanun emrine istinaden ödense dahi gider yazılamayacaktır.
Suç kavramı, hukuk düzeninin ceza veya güvenlik tedbiri yaptırımına bağladığı yasaklanmış davranışı ifade etmektedir. Oysa kusur, kısaca ve kabaca "bilerek veya bilmeyerek bir fiili gereği gibi yapmamak veya gerekli özeni göstermemek" şeklinde tanımlanabilir. Bir kişi fiilinde kusurlu olabilir ama bu kusuru suç oluşturmayabilir. Bütün kusurlu hareketler de, aynı zamanda suç veya kabahat oluşturmaz. Dolayısıyla iş kazasının oluşumunda işverenin suç niteliğinde bir fiili söz konusu değilse, bize göre işçiye (veya mirasçılarına) yahut yaptığı masrafların rücuu dolayısıyla SGK'ya ödenen tazminatların gider yazılabilmesi gerekmektedir.
Buna karşılık, aynı esasların benimsendiği KVK md. 11/g’nin madde gerekçesinde hukuk kavramları son derece özensiz olarak kullanılmış olup, bir yerde “suç sayılan filler”den, bir yerinde de “kusur sayılan haller”den söz etmektedir. Ancak bunun hiçbir önemi yoktur. Çünkü Vergi Usul Kanunu'nun (VUK) 3. maddesinde açıkça, lafzın açık olduğu hallerde, başka bir yorum yönteminin kullanılması yolu kapatılmıştır.
Öğretide de konuyu tartışmadan bakanlık görüşü doğrultusunda, bir başka deyişle kusur kavramını esas alarak irdeleyen çalışmalar olduğu gibi; aksi yönde, yani suç kavramını esas alan görüşler de mevcuttur. Kısacası, bu konu öğretide tartışmalıdır. Uygulamada idari anlayışı yansıtan pek çok özelgede ise, kanunun lafzi yorumu ile çelişir şekilde, kusur kavramı esas alınmıştır. Bu özelgeleri önceki yazımda aktardığımdan tekrar değinmiyorum.
Yargı anlayışında ise konu farklı değerlendirilmekte ve “açık lafız” esas alınmaktadır. Örneğin Danıştay 3. Dairesi'nin 5.4.1995 gün ve E.1994/2892 K.1995/1147 sayılı kararında, bir iş kazası nedeniyle işçisine kusuru oranında mahkeme kararına göre tazminat ödeyen ve ödediği tazminatı gider yazan bir mükellefin davasında, “tazminatın işverenin kusuru dolayısıyla ödendiği ve bu sebeple gider yazılamayacağı sebebiyle yapılan cezalı tarhiyatın, teşebbüs sahibine olayın oluşumu dolayısıyla suç izafe edilmediği” gerekçesiyle kaldırılması gerektiğine hükmetmiştir. Danıştay 4. Dairesi E.2009/9288 K.2012/1705 sayı ve 2.5.2012 tarihli kararında “Cumhuriyet Savcılığı'nca takipsizlik kararına konu edilen bir iş kazasında, işverenin İş Mahkemesi'nce %80 kusurlu bulunması dolayısıyla işçisine ödediği tazminatın tamamının, olayda suçun söz konusu olmaması sebebiyle gider yazılabileceği” yönündeki Yerel Mahkeme kararını onamıştır.
Yargının bu anlayışına karşılık Ankara 2. Vergi Mahkemesi'nce (E.2010/1571 K.2011/2159 T.25.11.2011) “kanunun lafzı açık olduğunda gerekçesine itibar edilmesine gerek olmamakla birlikte “suçtan doğan tazminat” ifadesinin tazminata neden olan fiilin suç oluşturması şeklinde anlaşılmasına olanak olmadığı, tazminat hukukunda suçtan doğan tazminat kavramının olmadığı, buna karşılık kusurdan doğan tazminat kavramının bulunduğu, bu nedenle kanunun lafzında bulunan suçtan doğan tazminat ifadesi ile gerekçede yer alan kusurdan doğan tazminatın amaçlandığı anlaşılmaktadır” gerekçesi ile bir şirketin iş kazası nedeniyle yargı kararına istinaden ödediği tazminatın suç teşkil etmemesine -olayda takipsizlik kararı verilmiştir- rağmen gider yazılmasını esas alan tarhiyata karşı açılan davayı reddetmiştir. Bu karar Danıştay 4. Dairesi'nin E.2012/574 K.2016/668 sayı ve 23.2.2016 günlü kararı ile onanmış, karar düzeltme talebi ile E.2016/15062 K.2018/2136 sayı ve 1.3.2018 günlü Karar ile reddedilmiştir.
“Suçtan doğan tazminat yoktur, kusurdan doğan tazminat vardır” gibi, suçun da kusurluluğun özel bir halini oluşturduğu veya kusurun (kasdın) suçun manevi unsurunu oluşturduğu gerçeğini yok sayarak, Borçlar Hukuku teorisine de aykırı gerekçe ile niyet okuyarak kanunun lafzını aşmaya çalışan yerel mahkeme kararı için, aynı dairenin önceki içtihatlarına da aykırı şekilde verdiği onama kararının, “bir gözden kaçma”mı yoksa, “içtihat değişikliği” mi olduğu yönünde Danıştay kararında bir açıklık ve gerekçe yoktur. Zaten içtihat değişikliklerinin de davaya ilişkin gerekçe yanı sıra içtihadın niçin değiştiğini içeren gerekçe ile de donatılması gerekir. Aksi, içtihatların keyfiliğe kayması tehdidine yol açmasının yanı sıra hukuk güvenliği de ortadan kaldırır.
Daha önceki bir yazımda da vurguladığım gibi, yasama organının görüşünü yansıtmayan, sadece tasarıyı hazırlayanın görüşü niteliğinde olan ve resmi olarak yayımlanmayan, dolayısıyla herkes tarafından bilinmesi zorunluluğu bile söz konusu olmayan gerekçeleri, açık lafzı dahi aşarak yaşama geçirmeye çalışan bir yorum yöntemini hukuk devleti ile bağdaştırmak mümkün değildir.
Bu nedenle bu kararın, bir içtihat değişikliğini ifade ettiğine inanmak istemiyorum.